Bediüzzaman Cumhuriyet yönetimini mi, yoksa keyfî uygulamaları mı tenkit etmiş?

Bediüzzaman’ın yirmisekiz yıllık sürgün, mahkeme, hapishane ve gözetim hayatını incelediğimizde, onu en fazla “rejim aleyhtarı olarak” itham ettiklerini görürüz.

Pek çok mahkemede bu ithamın yanlışlığını dile getiren Bediüzzaman, neyi niçin eleştirdiğini de Risale-i Nur eserlerinde delilleriyle beraber nazarlarımıza sunmuştur.

O zaman, “Bediüzzaman, acaba Cumhuriyet rejimini mi, yoksa keyfi uygulamaları mı eleştirmiştir?” şeklinde bir soru hatıra gelecektir.

Adliye tarafından sorulan rejim aleyhtarlığı ile ilgili bir soruya, Bediüzzaman şu şekilde cevap vermiştir:

“Rejimi reddetmek ne vazifemizdir, ne de kuvvetimiz var, ne de düşünüyoruz ve ne de Risale-i Nur izin veriyor.”

Demek, Bediüzzaman ve talebelerinin gündeminde veya hizmet anlayışında Cumhuriyet rejimine karşı bir reddetme tavrı söz konusu değildir.

Bediüzzaman, Cumhuriyet rejimine ve demokrasiye karşı hiçbir zaman menfi bir tavır koymamıştır. Hatta kendisinin “dindar bir Cumhuriyetçi” olduğunu, yeri geldiğinde beyan etmiştir.

Ayrıca “Hakaik-i meşrûtiyetin sarahaten ve zımnen ve iznen dört mezhepten istihracı mümkün olduğunu” dâvâ etmiş ve Risale-i Nur’un muhtelif yerlerinde de bu dâvâsını ispatlamıştır.

O zaman, “Bediüzzaman’ın eleştirdiği husus nedir?” diye soracak olursak.

Bediüzzaman, Cumhuriyet ismi altında, rejimi alet ederek yapılan haksızlıklara, zorbalıklara, keyfi muamelelere, zulümlere, adaletsizliklere, yanlışlıklara karşı en tabiî demokratik hakkı olan muhalefet tavrını göstererek, tenkit ve eleştiride bulunmuştur. Bu tenkitler hiçbir zaman asayişi bozacak ve emniyeti ihlâl edecek şekilde ve boyutta olmamıştır. Cumhuriyetin isim ve resimden ibaret olmamasının gerektiğini her hal ve şartta dile getirmiştir.

Önce, meşrû ve hakikî bir Cumhuriyetin hangi vasıflara sahip olması gerektiği sorusu akla gelir. Peşinden de acaba Demokratik Cumhuriyet nasıl olmalıdır? sorusunun cevabı aranmalıdır.

Cumhuriyet, bir yönetim şeklidir. Demokrasi ise evrensel insanî değerlerin, temel hak ve hürriyetlerin uygulama biçimi ve hayat tarzıdır. Cumhuriyetin isim ve resimden ibaret olmaması için demokratik vasıflarla ve niteliklerle, içinin doldurulması şarttır.

Aksi takdirde adı Cumhuriyet olabilir. Seçimle işbaşına gelinebilir. Fakat yönetim ve icraat demokratik niteliklere sahip olmaz ise, adı Cumhuriyet olsa bile, icraatına göre zayıf istibdat, şiddetli istibdat, mutlak istibdat, keyfi yönetim, baskı veya dayatma ile iş gören yönetim, evrensel hukuk kriterlerinden uzaklaşan bir idare gibi adlarla anılmasına sebep olunur.

Bugün adı Cumhuriyet olduğu halde, yönetimleri demokratik olmayan, totaliter olan birçok ülkenin var olduğunu biliyoruz. Diğer taraftan da monarşi veya meşrûti monarşi ile idare edilip de demokrasinin, insan hak ve hürriyetlerinin, din ve vicdan hürriyetinin en güzel manada yaşandığı ülkelere de şahit oluyoruz.

Demek Cumhuriyet yönetiminin evrensel bir nitelik kazanabilmesi için demokratik vasıflarla donatılması, icraatlarının demokratik niteliklere sahip olması ve hukukun evrensel temel ilkelerinin tatbik ediliyor olması gerekir.

Bediüzzaman bu manaya dikkat çekmek için “Cumhuriyet ve demokrat manasındaki meşrûtiyet” tarifini yapar.

Bediüzzaman, “madem ki hürriyetin en geniş şekli Cumhuriyettir” ifadesini kullanarak, hürriyetlerden kısmen de olsa arındırılmış veya korku atmosferiyle özgürce fikirlerin beyan edilebileceği zeminden uzaklaştırılmış bir Cumhuriyetin, demokratik bir Cumhuriyet olamayacağına dikkatimizi çekmektedir.

İşte Bediüzzaman daima demokratik olmayan, isim ve resimden ibaret olan Cumhuriyet rejimini tenkit etmiş ve eleştirmiştir. Bu hakikatleri anlamayan veya anlamak istemeyenler ise Bediüzzaman’ı Cumhuriyet rejimi aleyhtarı olarak itham etmişlerdir.

Bediüzzaman, Demokratik Cumhuriyet rejiminin nasıl olması gerektiğini Risale-i Nur eserlerinin muhtelif yerlerinde izah etmiştir.

Bu konu ile ilgili ilgimizi çeken bir tanımlamada şu şekildedir: “Müsemma-i meşrûtiyet hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık üzerine beka bulacaktır.”

Demek ki demokratik bir Cumhuriyet hak, sıdk, muhabbet ve imtiyazsızlık (ayrıcalık tanımama) esasları üzerine bina edilmesi gerekir.

Demokratik bir Cumhuriyet için hak kavramı geniş manasıyla neyi ifade eder?

Aslında hak kavramı, oldukça geniş ve kapsamlı bir kavram olmasına rağmen kısaca şöyle açabiliriz:

Hak kavramı, adaletle muamele etmeyi, masumun hakkını korumayı, hukukun üstünlüğüne riayet etmeyi, hukuk önünde şah ve gedanın eşit olduğunu, hukukun masumiyet karinesi ilkesini uygulamayı, suçun şahsiliğini dikkate almayı, makul şüphe ile değil, fiilî suç delilleri dikkate alınarak muamele etmeyi, ilmî, vicdanî, dinî fikir hürriyetlerine müsamaha göstermeyi, fikrini özgürce ifade edebilme zeminini ve özgüvenini sağlamayı, kısacası pek çok evrensel hukukî ve insanî değerleri dikkate alarak muamele etmeyi barındıran bir Cumhuriyet, demokratik bir cumhuriyettir.

Demokratik bir Cumhuriyette, sıdk kavramı neyi ifade eder?

Doğru söyleme, menfaati için yalan söylememe, göründüğü gibi dosdoğru olma, takıyye yapmama, şeffaf olma, içi ile dışının bir olması, dalkavukluk yapmama gibi doğruluk kapsamına giren insanî erdemleri ve ahlâkî seciyeleri kapsar.

Cumhuriyet idaresinde görev alan özellikle cumhurbaşkanından tutun, başbakanından, milletvekillerine, en alt kademedeki memurlara kadar bütün şahıslar, bu sıdk kavramı kapsamında hareket etmeleri şarttır.

Demokratik bir Cumhuriyette, muhabbet kavramı neyi ifade eder?

Fikri, dini, kültürü, ırkı, mezhebi, cemaati ne olursa olsun emniyete ve asayişe zarar vermeyen herkesi kucaklamak, fertlerin insanî güzel vasıflarını sevmek ve takdir etmek, toplumun her kesimini ötekileştirmeden muhabbetle sarılmak gibi bütünleştirici, birlik ve beraberliği pekiştirici davranışları ve söylemleri dile getirmek ve öyle de muamele etmek vasıflarını ifade eder.

Demokratik bir Cumhuriyette, imtiyazsızlık kavramı neyi ifade eder?

İş ve san’atta maharet, uzmanlık ve ehliyet vasıflarının aranması, ayrımcılık veya torpil yapılmaması, işe alırken veya iş verirken eşit şartlarda muamele edilmesi, siyasî tarafgirlikle hareket edilmemesi gibi çalışma şevkini arttıran, moralleri yükselten, adalet ve eşitlik esasını öne çıkaran, demokratik bir Cumhuriyetin içini dolduran bir kavramdır.

Sonuç olarak, Bediüzzaman, Cumhuriyet rejimine değil, Cumhuriyet ismi altında gerçekleştirilen keyfi uygulamaları ve icraatları uygun bir lisanla eleştirmiştir, diyebiliriz.

Ayrıca demokratik vasıflarla içi doldurulmuş bir Cumhuriyet yönetimini yani “demokrat manasındaki bir Cumhuriyeti” de tasvip etmiştir.

Prof. Dr. Hüseyin Uzun

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*