Bediüzzaman, mektepli gençler ve düşündürdükleri

Bir Eskişehir seyahatimizde, Hazreti Üstada 1935 yılında mekân olan lise mektebi karşısındaki Eskişehir hapsinin geçmişte bulunduğu mekânını seyrederken, hapis hayatı içinde mektepli gençlere yönelik şefkatle bezenmiş hakikatler ifadelerini tahattur etmiştim.

Halen mevcut olan söz konusu lise mektebinin avlusunda o yıllarda raks eden mektepli gençlerin hali vaziyetleri karşısında, onların istikbale yönelik durumlarını kaldığı hapishane penceresinden seyrederken veciz ifadelerle bir değerlendirme yaparak şunları ifade eder ve der ki;

“”Bir Zaman Eskişehir Hapishanesinin Penceresinde oturmuştum. Karşısında bulunan Lise mektebinin büyük kızları onun avlusunda gülerek raks ederken, onları, o dünya cennetinde cehennem hûrileri hükmünde gördüm. Fakat birden elli sene sonraki vaziyetleri bana göründü. Onların gülmeleri elîm ağlamaları suretini aldı. Ondan bu gelen hakikat inkişaf etti. Yani, elli sene sonraki hallerini manevî ve hayalî bir sinema ile gördüm ki: O gülen altmış kızdan ellisi; kabirde azab çekiyorlar, toprak olmuşlar. Ve on tanesi, yetmiş yaşında çirkinleşmiş, herkesin nazar-ı nefretini celbediyorlar. Ben de onlara ağladım.”(Meyve Risalesi: 3. Mesele)
Üstad Bediüzzaman’ın oldukça manidar olan tesbitleri ışığında günümüz mektepli gençlerle birlikte gençlik âleminin yaşadığımız çağın sosyal hayatı içinde cereyan eden hadiseler bağlamında düşündüğümüzde, çok büyük bir değer olan gençlere yönelik yapılacakların ve gençlerin ne kadar da dikkat etmesi gereken hususlara ehemmiyet verilmesi gereği kendiliğinden ortaya çıkan unsurlar olarak görülmektedir diye düşünüyoruz.

Çağını bir bütün olarak kucaklayarak her sahada rehber ve mükemmel kişiliği ve fikirleriyle öne çıkan Bediüzzaman Hazretleri, gençlere yönelik hayatları paylaşarak onların sağlam ve sarsılmaz esaslar içinde yaşaması gereğini vurgulayıcı nasihatlerden birisini de yine şu sözleriyle ifade eder.

“Bir gün yanıma parlak birkaç genç geldiler. Hayat ve gençlik ve hevesat cihetinden gelen tehlikelerden sakınmak için tesirli bir ihtar almak isteyen bu gençlere, ben de, eskiden Risale-i Nur’dan medet isteyengençlere dediğim gibi, dedim ki:

Sizdeki gençlik kat’iyen gidecek. Eğer siz daire-i meşrûada kalmazsanız, o gençlik zayi olup, başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem âhirette, kendi lezzetinden çok ziyade belâlar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslâmiye ile o gençlik nimetine karşı bir şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatte sarf etseniz, o gençlik mânen bâki kalacak ve ebedî bir gençlik kazanmasına sebep olacak.

Hayat ise, eğer iman olmazsa veyahut isyan ile o iman tesir etmezse, hayat, zahirî ve kısacık bir zevk ve lezzetle beraber, binler derece o zevk ve lezzetten ziyade elemler, hüzünler, kederler verir.” (Gençlik Rehberi)

Mektepli gençlere ve onların şahsında mücehhez olunması gereken önemli esaslara da dikkat çeker Bediüzzaman.

1943 yılında sürgün olarak gönderildiği ve sıkı tarassut altında bulundurulduğu Kastamonu vilayetindeyken, gençliğin muhtaç olduğu önemli meseleler bağlamında Allah’a iman noktasında tesbit, tahlil ve dikkat edilmesi gerekenleri sıralarken, kendisini ziyaret eden mektepli gençlerin bir takım suallerine mukabil şu nasihatlerde bulunur;

“Kastamonu’da lise talebelerinden bir kısmı yanıma geldiler. “Bize Hâlıkımızı tanıttır; muallimlerimiz Allah’tan bahsetmiyorlar,” dediler.

Ben dedim: Sizin okuduğunuz fenlerden her fen, kendi lisân-ı mahsusuyla, mütemâdiyen Allah’tan bahsedip, Hâlıkı tanıttırıyorlar. Muallimleri değil, onları dinleyiniz. “(Meyve Risalesi 6. Mesele)

Bediüzzaman Hazretleri içinde yaşadığımız zamanı “ahir zaman” olma özelliği içinde bulunan toplum hayatı içinde yaşayan gençlere ve özellikle mektepli gençlere yönelik değerlendirme, ölçü ve sarsılmaz kaidelerle mücehhez tesbitlerinin gençlerin kurtuluşuna vesile olacağına dair imanımızın tam olduğunu söylemiş olarak, şahit olduğum bir hadiseyle bitirmek istiyorum yazımı.

Okul Müdürleriyle birlikte ilçedeki bütün öğretmenler toplantısına katılmak üzere iş yerimden çıkıp toplantı salonuna geçmezden evvel, yaş itibariyle çok genç sayılan olumsuz yetiştirme tarzının doğurduğu tehlikeler sonucu olsa gerekir ki bir kızımızın kaymakamlık binası önünde yerlerde sürünerek bağırtı hali içindeki vaziyeti karşısındaki durumunu toplantıda paylaşırken gençliğin içindeki her yönüyle mevcut problemlerde sakat eğitim sisteminin yanı sıra eğitimcilerin de büyük mesuliyetinin olduğu tesbitimi izharla yetinmiştim. Mevcut eğitim sistemi nasıl bir genç modeli yetiştiriyor? İlgililerin ciddî manada düşünmesi gereğine inanıyoruz.
Eğitimcilerin de,

Sahi, neler yapılmalıdır?

“Önümde müthiş bir yangın var alevleri göklere yükseliyor içinde evlâdım yanıyor. Onu kurtarmaya koşuyorum…” diyen Bediüzzaman’a kulak verilmede hâlâ geç mi kalınacaktır? Mesuliyet makamında bulunan beyler, bu hususları daha çok düşünmek durumundalar.

Gençliğimiz eyvah (!) denilmeden…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*