Bediüzzaman: Risâle-i Nur’un neşri Nur Talebelerine âittir

“Sizin vazifeniz Sözler’i (Risale-i Nur’u) kendi malı ve telifi gibi hissedip sahip çıkmak ve hayatının en önemli vazifesi onun neşir hizmeti bilmektir.1

“Risâle-i Nur’un neşrindeki hârika muvaffakıyet ise, Risâle-i Nur Talebelerine âittir… Ben de Risâle-i Nur’un Talebesiyim. Bir Risâleyi şimdiye kadar yüz defa okuduğum halde yine okumaya muhtaç oluyorum. Ben sizlerin ders arkadaşınızım.”2

“Risale-i Nur’a intisap eden zâtın en ehemmiyetli vazifesi, onu yazmak ve yazdırmaktır ve intişarına yardım etmektir. Onu yazan veya yazdıran, ‘Risale-i Nur Talebesi’ ünvanını alır.”3 (Yazmak ve yazdırmak, 1956’larda Bediüzzaman hayatta iken, matbaada “basmak ve bastırmaya” dönüşmüştü.)

“Başka eserlere çok çalışan var. Nur Talebelerinin yüz eli de olsa, Nur’a ayırmalı. Amerika, İngiliz kadar serveti de olsa, yine îmânı kurtarmak dâvâsına hasretmeli. Zira; Başka İslâmî hareketlerin mesleklerinde, elbette çok mühim ve bizim de malımız hakikatler var. O hakikatlerin intişarına bize ihtiyaçları yoktur. Binler o şeyleri okur, neşreder adamları var. Biz onların yardımlarına koşmamızla, omuzumuzdaki çok ehemmiyetli vazife zedelenir ve muhafazası lâzım olan ve birer taifeye mahsus bir kısım esaslar ve âli hakikatler kaybolmasına vesile olur.”4

“Bu fakir kardeşiniz… katî delillerle size ispat etmiştir ki, meydan-ı istifadeye vaz edilen eserler mîrî malıdır, yani Kur’ân-ı Hakîmin tereşşuhâtıdır. Hiç kimse enesiyle onlara temellük edemez.”5

“Çok dikkat ve ihtiyat lâzımdır. Risale-i Nur, dünyada her cereyanın fevkinde bulunması ve umumun malı olması cihetiyle, bir tarafa tabi ve dahil olmaz.”6

“Eğer vefattan sonra bu hakikî ve hakikatli varislerin eline bu malım geçse, dünya malı gibi bir derece taksim olur; derecesine göre herbirisi maldan bir kısmına hakikî malik olur, umumuna malik olamaz. Fakat ölümden evvel varislere verilse; emval-i uhrevi gibi, herbirisi umum o mala, o nur lambasına derecesine göre malik sayılır. Herbirisi küçük birer Said olur; bir nöbetçi yerine, binler nöbetçiler olur. Said’in, irsiyette yalnız binden bir hisse sahibi bir Nurcu olmaz, belki tam bir genç Said olur.”  

Meselâ o emval, emval-i Nuriye, faraza bir hazine kadar olsa, binler Nurculara tevziatta, taksimatta yirmişer, yüzer altın düşebilir.”7

Dipnotlar:
1- Mektubat, s. 329.
2- Bediüzzaman, Tarihçe-i Hayat, s. 605.
3- Bediüzzaman, Kastamonu Lâhikası, s. 23.
4- Tarihçe-i Hayat, s. 600., Kastamonu Lâhikası, s. 52.
5- Bediüzzaman, Mektubat, s. 412.
6- Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası, s. 140.
7- Bediüzzaman, Emirdağ Lâhikası, s. 188.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*