Bediüzzaman Said Nursî ve âlem-i İslâm

Sünûhat’ta “Bir nefer takımda, bölükte, taburda, fırkada birer rabıtası, birer vazifesi olduğu gibi, herkesin heyet-i içtimaîyede müteselsil, revabıt ve vezaifi vardır.

Halita (karma) şeklinde gayr-ı muayyen olsa, tearüf ve teavün olmaz” diyen Said Nursî, ihmal edilen ve yıpratılan içtimâî hayatımıza ait bağların zayıflamasıyla özellikle Müslümanların yardımlaşma içerisinde birlik olma duygularını büyük oranda kaybettiğine, sahip olunan sorumluluklar yerine getirilmeyerek, rabıta ve vazifelerin “neme lâzım, başkası düşünsün” hamiyetsizliğine havale edildiğine işaret etmektedir. Dağınık ve intizamsız bir hale giriftar olan İslâm ülkeleri, “Nerelerde ihmalimiz var?” diyerek kabr-i vahşet ve istibdattan kurtuluşumuz olan hürriyet-i şer’iyeye koşar adımlarla gitmelidir. Menfaatini mazarrat-ı umumiyede arayan ve istibdadı arzu edenlerin çekilmeye başlayacağının müjdesini veren Said Nursî, eski esareti başka kapta bize içirecek durumlardan sakınmak gerektiğine değinmektedir.

“Mukadderat-ı İslâm için teşekkül eden bir meclis-i muhteşem”e âlem-i misalde dâhil olan Said Nursî, her zaman İslâm âlemiyle alâkadar olmuş, felâket ve helâketlerden kurtuluş yolunu göstermiştir. ”Zira şu musîbet, maye-i hayatımız ve âb-ı hayatımız olan uhuvvet-i İslâmiye’nin inkişaf ve ihtizazını harikulâde tacil etti” diyen Said Nursî, felâketlerden doğan musîbetlerin, bir saadetin başlangıcı olacağına işaret etmekte, uhuvvet rabıtalarının bu sayede canlanacağını söylemektedir. Ayrıca musîbetlerin şerr-i mahz olmadığını söyleyerek, başa gelen musîbetlerdeki bazı hallerden hayırlar çıkabileceğine işaret etmektedir.

“Şu zamanın medenî engizisyonu müthiş bir vesileyle, bazı ezhanı telkih ile bir kısım nâmeşrû evlâdını vücuda getirip, İslâmiyet’e karşı kinini ve hiss-i intikamını icra eder” diyen Said Nursî, zihinlerde hazırlanan, yani zihinlere telkih ile oluşturulan İslâm düşmanlığına işaret etmekte, engizisyon benzetmesi ile hak, adalet, hukuk tanımayan, ancak medenî perdesi içinde görünen, İslâmiyet düşmanlarına dikkat çekmektedir.

“Ey ehl-i İslâm! İşte, küre-i zemin gibi ağır ve âlem-i İslâmiyet’e çökmüş olan mesâib [musîbetlere] ve devâhiye [büyük belâlara] karşı nokta-i istinadınız, muhabbetle ittihadı, marifetle imtizaç-ı efkârı, uhuvvetle teavünü emreden nokta-i İslâmiyettir” (Sünûhat) diyen Said Nursî, İslâmiyet’in emrettiği yalnız Müslümanların kaybettiği değerler olan, birbirini sevmekten doğan birlik, bilgi ve eğitimle oluşan fikrî ve kalbî yakınlığa yeniden çağırmaktadır.

“Ey Müslüman, aldanma, başını indirme! Paslanmış bîhemtâ bir elmas, daima mücellâ cama müreccahtır” (Sünûhat) diyen Said Nursî, âlem-i İslâm olarak ne kadar paslanmış olsak da, elmas olduğumuz için, en parlak camdan elbette değerli olduğumuzu söyleyerek, ümitsizlik ve karamsarlığa düşen Müslümanlara, cesaret ve kuvvet vermektedir. “Zahiren olan İslâmiyet’in zaafı, şu medeniyet-i hazıranın, başka dinin hesabına hizmet etmesidir. Hâlbuki şu medeniyet suretini değiştirmesi zamanı hulûl etmiştir” diyen Said Nursî, İslâmiyet’in yeniden hâkimiyetini müjdelemektedir.

Lemeat’ta “İslâmiyet, selm (barış) ve müsâlemettir; dâhilde niza ve husûmet istemez” diyen Said Nursî, Müslümanları dâhildeki hareketlere karşı uyarmakta, “Ey âlem-i İslâm! Hayatın ittihadda” diyerek, ittihat etmemekte direnen Müslümanlarının hayatının ârızalarla karşılaşarak devam etmeyeceğini söylemektedir.  

“Bu mübârek vatan ve milletin ve âlem-i İslâmın ebedî saadetini ve kurtuluşunu ve dolayısıyla yeryüzünde umumî sulh ve selâmeti temin edecek bir inâyet ve kudrete mâlik olan Risâle-i Nur”u (Konferans) hep beraber okumak duâsıyla…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*