Bediüzzaman şiddeti engelledi

Image

İnsanlar tek parti döneminin, toplumun bütün değerlerini ezip geçen yönetimi karşısında sokağa çıkıp şiddet gösterebilirdi. Bediüzzaman bunu engelledi. O dönemin badirelerinden onun toplumsal önderliği sayesinde kurtulduk.

SABIR VE TAHAMMÜLÜN MEYVELERİ

Kemalist ekolün çok ciddîye aldığı kişi Bediüzzaman. Kemalistler toplumun şiddet sarmalına girmesini çok istiyorlardı, ancak Said Nursî bunu önledi. Sonuç olarak sabır ve tahammülün 50 yıl sonraki meyveleri ortada.

SAİD NURSî YENİ YENİ KEŞFEDİLİYOR

Kemalizm çöktü. Bediüzzaman modelinin haklılığı ve doğruluğu ispatlandı. Bediüzzaman’ın toplumun değişik kesimleri tarafından yeni yeni keşfedilen bir değer olduğunu düşünüyorum.

Image 

Ordu yeniden yapılandırılmalı

İrtica Eylem Planı ve bir çok belge ordunun içinde hukuk dışı bir yapılanmanın olduğu yönünde ciddî şüphe ve deliller ortaya çıkarırken, ordunun bu yapılanmalarla nasıl baş edeceği tartışma konusu. Siyaset bilimci Prof. Mümtaz’er Türköne iç düşman tanımı üzerine yapılanmış bir ordunun Türkiye’ye hayrı dokunmayacağını söyleyerek köklü çözüm olarak ordunun lağvedelip demokratik sisteme uygun bir ordu yapılanmasına geçilmesi gerektiğini söylüyor.

Son gelişmeler karşısında askerin zihninin net olduğunu düşünüyor musunuz?

Ortalama bir Türk subayının prestijli bir meslek olan askerliğin son gelişmeler karşısında itibar kaybetmesinden rahatsız olduğunu düşünüyorum. Ordunun prestijinin arkasına saklanıp kanunsuzlukları savunmaya çalışan bir damar var. Bu konuda medya üzerinden “Kahraman ordumuzun mensubu olan subaylar böyle şeyler yapmazlar” diyerek duygu sömürüsü yapılıyor.

Sizce bu tür duygusal refleksler hukukun önünü kesmek için birileri tarafından hazırlanıyor olabilir mi?

Askerin ayrıcalıklarının devam etmesini isteyenlerin geliştirdikleri doğal bir savunma. Apolojetik bir tavırla bir yerden batarken öbür taraftan çıkmaya çalışıyorlar.

Ortaya çıkan bilgi ve belgeler daha önce ordunun kutsallığı üzerine geliştirilen söylemle çeliştiği ve çatıştığı için kendilerini savunmak zorunda hissediyor olabilirler mi?

2007’de Ümraniye’de bombalar yakalandığında, Sauna, Atabeyler çetesi öğrenildiğinden itibaren ordu üzerinden psikolojik harekât yürütülüyor deniliyordu. Başka belge ve bilgilerin ortaya çıkmasıyla bu tür savunmalar anlamsızlaşmaya başladı, mızrak çuvala sığmaz hale geldi. Böyle bir durumda sağlam bir mantığa sahip olan kurmay subayların devreye girip durum değerlendirmesi yapması gerekir. Böyle vahim bir durumdan ordunun tek kurtuluş yolu sahip olunan gizli belgelerin usûlüne uygun bir şekilde kamuoyuna açılmasıdır, şeffaflıktır.

Dünyanın hiçbir yerinde tam bir şeffaflık olmadığı, şeffaflığın sınırı ve dengesinin ne olacağı yönünde sorular var…

Ülke savunması için sakıncalı olmayan durumlarda tam bir şeffaflık olmalı. Meselâ askerî harcamalar… Ordu içindeki gizli bilgilerin sadece ordu hiyerarşisi tarafından bilinecek diye bir durum dünyanın hiçbir yerinde yok. Parlamentonun girip bilgi alamadığı hiçbir yer olamaz. Amerika’da ordunun bilmediği, ancak savunma komisyonunun bildiği birçok şey vardır… Burada önemli olan askere tanınan ayrıcalıkların suistimal edilip edilmediğini araştırmaktır. Gizlilik zırhı altında masum insanların evlerine silâh koyup terör örgütü mensubu gibi gösterme çabaları kabul edilemez. Geçen aylarda İrticayla Eylem Planı ortaya çıktı ve Genelkurmay Başkanı bunun sahte olduğunu söyledi. Ancak belgenin gerçek olduğu ortaya çıktı. Demekki ordunun kendi içinde yapacağı denetime güvenemeyiz. Bu denetimlerin parlamento, yargı ve Sayıştay tarafından yürütülmesi gerekiyor.

Ordu ülkenin yönetimine ait ayrıcalık elde etmiş midir?

Tükiye’nin savunma önceliklerini, iç ve dış tehdit tanımını sivil irade yani parlamento yapması gerekirken vesayet sistemi içinde bu yetki askere geçmiş. Bizim ordumuz yaptığı iç tehdit tanımıyla ülke savunmasından çok halkına karşı organize olmuş bir ordu. 2008 yılında gayrinizamî harp tanımı değiştirilerek “Ekonomik, Siyasî ve Psikolojik İşgal”e karşı olmak gibi bir konsept geliştiriliyor. Özel Harp örgütünün gücü iki katına çıkarılıyor. Bu örgütün sivil uzantısının sayısını, hangi durumları ekonomik, siyasî ve psikolojik işgal sayıp hareket ettiğini kimse bilmiyor. Meselâ küresel ekonominin Türkiye’ye girmesi ekonomik işgal midir? Bu mantıkla kendini şekillendirmiş bir ordu kadar ülke için daha büyük iç tehdit olamaz. Siyasî işgalin ne olduğunu bize anlatacak kimse yok… Bu kavramlar üzerinden toplum üzerinde her türlü operasyonu yapmaya kendine hak gören bir yapıyla karşı karşıyayız.

Resmî ideolojinin dışına çıkmış bütün iktidarlar siyasî işgalci olarak algılanıyor olabilir…

Evet. Demokrasinin her türünü siyasî işgal olarak nitelendiren bir sürü manyak çıkabilir karşımıza. Yani bu askerî gücün onaylamadığı bir iktidarın yaşama şansı olmadığı anlamını taşıyor. Demokrasi falan hikâye… Asıl tehlike bu!

Asker üzerindeki siyasî denetimden sadece hükümet anlaşılmaması gerekir değil mi?

Yasama organı ve komisyonları var. Bir ülkenin hukuk devleti olduğunu iddia ediyorsak hukukun giremediği bir yer olmamalı. Hukuka en büyük tehdit askerden geliyor. Allah’tan askerî yargının alanını daraltan düzenleme yapıldı da bu soruşturmalar, dâvâlar yürütülebiliyor.

Kozmik odaya girilmesi sizce hukukun girilemez bir alana daha girdiğini mi gösteriyor?

Bir kere asker üniforması altında askerî alanda askerî yetkileri kullanarak suç işleyenler varsa bunları çaydıracak bir şey… Artık bana kimse dokunamaz düşüncesi ortadan kalkarken vatandaşların can güvenliğini tesis etme açısından önemli bir girişim. Bir umudun başlangıcı; Faili meçhul cinayetler ne kadar aydınlatılır bilinmez ancak geleceğe yönelik olarak kozmik odaya yargıcın girmesi bize güvence veriyor.

Siz Özel Harp örgütünün gücünün iki katına çıkarıldığını söylediniz. Sivil uzantılarıyla düşünüldüğünde nasıl bir etki alanına sahip…

Hukukun çetelerin üstüne gittiği bugünlerde çetelerin verebileceği tek cevap sokağa inmektir. Bu tip bir örgütlenmenin seferber edebileceği ciddî bir kitle gücü var. Kitle gücünün seferber edilmesiyle toplumda çıkacak gerginlikleri önlemenin tek yolu deşifre etmek!

Kozmik odaya girilmesi, bu örgütün deşifre edilmesi açısından ne anlam ifade ediyor?

Yargıcın edineceği bilgilerle bunların önlenmesi pek mümkün görünmüyor. Biliyorsunuz buradaki devlet sırrı niteliğindeki bilgilerin dışarı sızması bir suç teşkil ediyor.

Bu gelişmeler yaşanırken hükümetle ilgili siyasî vesayet tartışması yaşanıyor. Siz bu tartışmaları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Vesayet halkın seçtiği sivil iktidar üzerinde silâhlı gücün, bürokrasinin, elitlerin etkisine denetimine denir. Böyle olunca vesayet askerî alan için kullanılabilir bir tanım. Bence bu itirazlar siyaset üzerinden askerî vesayetin kalkmasından rahatsız olanlardan geliyor. AK partinin alternatifi asker değil, CHP veya MHP’dir. Ak Parti iktidarına karşıyız CHP iktidarı olabilir diyebilirsiniz, diğer türlüsü kabul edilebilir değil. Sivil darbe tartışmaları da öyle, hükümet hangi silâhı kullanarak kime karşı darbe yapıyor. Bu kavramlar üzerinden yapılan tartışmaların birilerini dövmek amacıyla yapıldığını düşünüyorum.

Siz partilerin siyasî olarak yanlışları varsa bunun vesayet anlamına gelmeyeceğini söylüyorsunuz…

Otokratik eğilim, lider sultası diyebilirsiniz. Eğer iktidar bir yerlerde yanlış yapıyorsa, bunu düzeltecek olan muhalefettir. Bu tartışmaları asker üzerinden yaparsanız, bizi başka yerlere götürür ve bu tür tartışmalar demokrasiye aykırıdır. 411 el kaosa kalktı diyenlerle asker ve sivil vesayet tartışmalarını yapanlar aynı kafa.

Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğu için zamanla dindar yöneticiler karşısında biat edecekleri yönünde eleştiriler var. Buna katılır mısınız?

Bu durumları ortadan kaldıracak olan muhalefet partileridir. Toplumsal zeminlerini kuvvetlendirmeleri gerekir. Türkiye özel sektörü hızla gelişen bir ülke. Devlet içindeki zenginlik azaldığı için devlet içindeki iktidar kavgası da azaldı. İnsanlar devletten beni zengin et yerine beni özgür bırak rekabet edeyim diyeli çok oldu. Devletle vatandaş arasındaki biat kültürünü sağlayan alış verişi yürütecek devlet cihazı kalmadı. Ekonomik alandaki gelişmeleri siyasal özgürlüklerin garantisi olarak görmek gerekiyor. Biat kültürünün yerleştiği bir sistem bu kadar zenginliği yaratamaz. Bu ekonomik zenginlik de biat kültürünü kaldıramaz.

Siz askerî vesayetten bahsederken bir yazınızda ordunun yeniden yapılandırılması gereğinden bahsetmişsiniz. Biraz açar mısınız?

Ordu değil vatan kutsaldır. Eğer ordunuz işinizi görmüyorsa dağıtır yenisini kurarsınız. Bizim tarihimizde bir Türk ordusu başka bir Türk ordusunu aynı devletin altında imha etmiştir. 1826’da Yeniçeri ordusunu başka bir ordumuzla imha ettik. Hakeza Kurtuluş Savaşında Ankara ordusu İstanbul ordusunu lağvetti. Bugün savunma ihtiyaçlarımıza göre çok sür’atli bir şekilde ordunun yapılanmasını değiştirmemiz gerekiyor. İç tehdit algılamasına göre yapılanmış bir orduya Türkiye’nin ihtiyacı yok. İç tehdit algısına göre yapılanmış karargâh yapılanmasının lağvedilmesi gerekiyor. Bizim Genelkurmay karargâhını gözden geçirip, doğrudan doğruya Genelkurmay’a ve ikinci başkana bağlı birimleri yeniden düzenlememiz gerekiyor. Jandarmanın mutlaka lâğvedilip kır polisinin devreye sokulması lâzım. Emasya Protokolü gibi askerî güce ülke içinde operasyon alanı açan düzenlemelerden vazgeçilmesi lâzım.

Yeni bir ordu düzenine geçmek sür’atle yapılacak kadar kolay bir olay mı?

Ordu lağvedilsin derken 27 Mayıs darbesi buna en yakın örnek. 27 Mayıs darbesinde 235 general ve 2700 subay emekliye sevk edilmişti. Türkiye’nin bu gün böyle bir şeye ihtiyacı var. General sayısının azaltılması ayrıcalıkların da azaltılması anlamına gelir. Herkes kendini statükoya göre belirlediği için statükonun değişmesi gerekiyor. Askerin sivil alandan çekilmesi gerekiyor.

Ama 60’ta bunu askerin kendi yapıyor…

Rütbesi albaydan yukarı çıkmayan millî birlik komitesi yani cunta yapıyor.

Bugün böyle bir irade var mı askerde?

Artık bunu sivil iktidarın demokratik bir kararla yapması gerekiyor.

Sizce ordu içinde demokratik sistemi isteyen subaylar var mı?

Ordu içinde bir çatışma olmasa, makul bir eğilim olmasa ve iş başında bulunmasa ortaya dökülüp saçılan şeylerin olması mümkün değil. İki ordu var öyle görünüyor!

Kemalizm çöktü, Bediüzzaman haklı çıktı

Siyaset Bilimci Prof. Mümtaz’er Türköne “Kemalizm çökmüştür. Bediüzzaman modelinin Kemalist modele göre haklılığını ve doğruluğunu ispatladığını düşünüyorum.” dedi.

Bediüzzaman Türkiye tarihi açısından nasıl bir şahsiyet sizce?

Hiçbirimiz elli yıl sonrasını görüp elli yıl sonrası için net bir şey söyleyemeyiz. Ben Bediüzzaman’ın yıllar önce bugünü gördüğünü düşünüyorum. Öncelikle Bediüzzaman ve Risâle-i Nur Hareketi’ni yurt dışında Pakistan’da Cemaat-i İslâmî ve Mısırda İhvan-ı Müsliminle yurt içinde Ticanilikle karşılaştırmak gerekir. Bu karşılaştırmayı yaptığınızda öngörü ve basiret açısından Bediüzzaman’ın Türkiye’yi sevk ettiği istikametin doğru bir istikamet olduğunu tarih bize ispatlamıştır.

Bediüzzaman’ın bu konudaki rolü nasıl olmuştur?

Bediüzzaman dinî lider olmanın ötesinde toplumsal bir lider olarak Türk toplumunu savrulmalardan, radikal arayışlardan uzak tutarak bu arayışları frenlemiştir. Türkiye Mısır ve Pakistan’da olduğu gibi şiddet üreten siyasî iktidarla karşı şiddet uygulayan radikal hareketlerin olduğu bir ülke olabilirdi. Bediüzzaman toplumdaki şiddet potansiyelini yapıcı bir alana yönlendirmiştir. Bunun büyük bir feraset işi olduğunu düşünüyorum. Bediüzzamanı dinî mesajları üzerine söylenen pek çok şey var, ancak bu yönü üzerine özellikle durulmalı diye düşünüyorum. İnsanlar Tek Parti döneminin toplumun bütün değerlerini ezip geçen yönetimi karşısında çok rahat sokağa çıkıp şiddet gösterebilirdi. Onların aradığı şey buydu, ancak Bediüzzaman bunu engellemiştir. Toplumdaki enerjiyi bugünleri ortaya çıkaracak alana teksif etti. Yani tek parti modernleşmesinin vahşi vandalizminin tahribatından ve o dönemin tehlikeli badirelerinden büyük ölçüde Bediüzzaman’ın toplumsal önderliği sayesinde kurtulduğumuzu düşünüyorum.

Nur hareketine mensup olanların pasif olduğu yönünde eleştirilere ne dersiniz. Bir arkadaşım Siyasal İslâmcıların toplumsal ve siyasal alanda Nurculara yer açtığını söylüyor. Buna katılır mısınız?

Geçmişte ve günümüzde bu tür eleştiriler yapılıyor, ancak bunun cevabını ortaya çıkan tabloyla alıyoruz. Bugün kimin haklı olduğu ortada. 50. yılın bu anlamda çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bence Nur hareketi Siyasal İslâmcıların sapmasını engellemiştir. Şiddetin önünde durarak, tepkileri meşrû alanda tutarak büyük bir rol üstlenmiştir. Ben de lise yıllarında Risâle sohbetlerine giderdim. Talebeleri çok silik bulurdum, “Başına vur ekmeğini al” derdim. Onun içinde Nurcu olmaktan vazgeçtim. Bugün geçmişe baktığımda benim hata yaptığımı çok net görüyorum.

Sizce Nurcular iki kutup arasında bir köprü mü?

Vandalizmi yürütenlerin bu tür bir iletişime açık olduğunu düşünmüyorum, ancak diğer iki kutup arasında katalizör görevi görerek çatışmayı önlediğini düşünüyorum.

Kemalistlerin Bediüzzaman’ı görmezden geldiğini düşünüyor musunuz?

Bunun tam tersini düşünüyorum. Said Kürdî diye çok sağlam bir geleneği var Kemalist ekolün. En çok ciddiye aldıkları kişinin Bediüzzaman olduğunu biliyorum. Kemalistler toplumun zaman zaman şiddet sarmalına girmelerini çok istiyorlardı, ancak bunu Said Nursî önlemiştir. Uzun yıllar Rejim karşıtlığı Nurculuk olarak lanse edildi. Risâle okumak yasaktı. Sonuç olarak sabır ve tahammülün 50 yıl sonra meyveleri ortada…

Sizce Said Nursî’nin temsil ettiği toplum modeli Kemalist modeli geçmiş midir?

Kemalizm çökmüştür. Bediüzzaman modelinin Kemalist modele göre haklılığını ve doğruluğunu ispatladığını düşünüyorum. Kemalizmin çöktüğü Türkiye’de farklılıkları zenginlik olarak muhafaza eden, düşmanlık yerine hoşgörüyü esas alan Nur hareketi haklılığını ispatlamıştır. Ben Bediüzzaman’ın toplumun değişik kesimleri tarafından yeni yeni keşfedilen bir değer olduğunu düşünüyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*