Bediüzzaman Van’da rüzgâr gibi geçti

Dün “Bediüzzaman Tırı” şirin Van’a geldi, fakat çok beklemeden rüzgâr gibi geçti. Onu görmeye gelenlerden kimse doyamadan ayrıldı. Kendisi ise az kalmasına rağmen çok yerlere gitti.

Evvelâ “yekpare taştan” olan kaledeki “Horhor medresesine…” Bir asra yakın zaman öncesindeki talebelerini görmeye gitti. Onları ders mütalâa ederken gördü.

Gözleri duvarlarda asılı mavzerlere takılınca, Birinci Cihan Harbi’nde bu cesur insanlarla ilgili olarak: “Hakikaten dost, kardeş, enis talebelerin hayalleri gözümün önüne geldi. O fedakâr arkadaşlarımın bir kısmı hakikî şehid, diğer bir kısmı da o musîbet yüzünden manevî şehid olarak vefat etmişlerdi. Ben ağlamaktan kendimi tutamadım ve kal’anın tâ medresenin üstündeki iki minare yüksekliğinde medreseye nazır tepesine çıktım, oturdum” (Devamı için bak. Lem’alar 26. Lem’a. 13. Rica) dediği yere gene geldi, durdu, ”hayalen o zamana gitti”. Hadiseler “sinema şeridi gibi” gözlerinin önünden geçti, çok duygulandı. Bir ara ileri doğru yürürken ayağı,—o zaman gibi—kaydı, ama o günkü sözünü hiç unutmamış gibi “Dâvâm” diye bağırdı.

Sonra kaleden şehri temâşâ etti. Kosturma esaretinden geldikten sonra “Benim medresenin etrafındaki şehir içi, kal’a dibi mevkii, bütün baştan aşağıya kadar yandırılmış; tahrip edilmiş. Evvel ki gördüğümden şimdiki gördüğüme, güya iki yüz sene sonra dünyaya gelip öyle hazîn nazarla baktım” dediği hâleti ve “Ermeni Mahallesinden başka Van’ın bütün Müslümanlarının haneleri tahrip edilmiş gördüğünü” yine yaşar gibi yüreğinde hissetti. Ve Fuzûl-i Bağdâdî gibi müfarakat eden dostları düşünerek enin edip:

“Vaslını yadeyledikçe ağlarım, / Tâ nefes var ise kuru cismimde feryad eylerim” dedi. Ama ümitsizlik göstermedi. Keskin nazarı ile ilerilere, Van Gölü’nün kenarındaki Edremit’e nazar gezdirdi. “Medresetüzzehra’nın ilk temelini attığı” yeri müşahede etti. Fiilî olarak tecessüm etmese bile mânâ olarak tahakkuk ettiğinden dolayı çok sevindi. Allah’a şükretti. Üzüntüsü zail oldu.

Şarkî Anadolu’da “cehaletin izale” olacağını ve “Lisan-ı Türkî vacip, lisan-ı Arabî lâzım ve Kürdî caiz” diye nitelendirdiği “darülfünunun” bir ayağı olan Van şehrini bu duygularla seyretti. Başit ve Erek Dağlarında, talebeleri ile harbe hazırlık yaptığı ve ders verdiği yerlerdeki hatıralara hayal gezdirdi.

Görenler onu hiç bırakmak istemedi. Çünkü bu sefer “sürgüne gönderilmeyecekti”, aksine yollarını bekleyen binlerce insana selâm vermeye gidecekti. Hem zaten kendisi:

“Beni görmek isteyen Risâleleri okusun!” diyordu. Yani “Maddî yönümle benim bir kıymetim yok” diyordu. “Kur’ân’a hizmetkârlık cihetinde” ise kendisini talebelerine “bir ders arkadaşı” olarak nitelendirip “olsa olsa bir üstadlık” olabileceğini belirtiyordu.

Van’a gelip de, değerli dostu ve iki sene misafiri olduğu, “ehl-i ilme çok hürmetkâr” Vali Tahir Paşa’yı görmeden gitmek olmazdı, konağında ziyaret etti. Binlerce hatırayı “hoş bir sada” ile yâd ettiler. Ve “Başit başını buz tuttu. Her şey senin malûmatına münhasır değil” dediği mektubunu tebessümle okudu.

Adilcevaz, Gevaş, Ahlat, Muş, Genç, Bingöl, Karlıova onun hasretiyle beklerken Tatvan yol üstünde çok heyecanlanır. Delikli Taştan önce “beş minareler şehri” Bitlis’e ulaştığında adeta yüz yıllık tarih yeniden yaşanır. Nurs Köyünden gelen “küçük Said”ler ona “Seyda te bexer hati!” derler. Siirt’e, Kurtalan’a ve Tillo evliyalarına uzaktan selâm vererek, Ziyaret, Baykan ve Kozluk yakınlarından geçip Batman’a ulaşır.

Ve bugün Batman’da World Market önündeki meydanda olacak İnşâallah. Aziz ağabeyim Orhan Zengin Bey, hepimizi temsilen ona “hoşamedi” diyecek, çalıştığı dersini takdim edecek.

Yazı uzun olmasın diye Batman değerlendirmesini başka zamanda yapmak üzere, onu ziyarete gelen Batmanlıları da fazla heyecanla bekletmeden bundan sonraki sözü “Bir tek gayem vardır…” diyen Bediüzzaman’a bırakacağız Batman’da.

NOT: Erzurum’da “Bediüzzaman TIR’ına” bazı mihraklarca yapılan saldırıyı kınıyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*