Bediüzzaman ve Gençlik

Toplumdaki yaygın kanaat insanların ancak yaşlandıkları zaman dünya hayatından ellerini eteklerini çekerek, ahiret için hazırlık yapmaları gerektiği yönündedir. Oysa bu şeytanın bir kandırmacasıdır.

Allah’ın istekleri doğrultusunda davranışlarla geçirilecek bir gençlik elbette ki son derece kıymetdar olacaktır. En fazla 5-6 tane 10 seneden ibaret olan dünya hayatında insanın ahireti için hazırlık yapabileceği en değerli yıllar, gençlik yıllarıdır. Gençlik, insanın en güçlü, en sağlıklı, en dinamik olduğu dönemdir. Ancak burada hemen bir noktaya dikkat çekmek istiyorum. Gerçekte iman eden ve Allah yolunda hizmet etmek isteyen bir kimse için içinde bulunduğu yaşın bir önemi yoktur. Hizmet şevki, ihlas, samimiyet, salih amellerde bulunma isteği gibi mümin özelliklerinin kişinin içinde bulunduğu yaşla bir ilgisi yoktur. Ancak gençlik Allah yolunda hizmet etmek için bedenen kolay hareket imkanı sağlayacaktır.

Bütün bunlar gözönünde bulundurulduğunda gençlik döneminde ibadet etmenin önemi daha iyi anlaşılmaktadır. Nitekim Bediüzzaman Said-i Nursi Allah’tan korkan iman ehli insanların gençlik gibi bir nimete sahip olduklarında bu nimeti nasıl hayır olarak kullandıklarını şu şekilde anlatmıştır:
Gençlik eğer ehl-i kalp, ehl-i huzur ve aklı başında ve kalbi yerinde bulunan müminlerde olsa, ibadete ve hayrata ve ticaret-i uhreviyeye sarf edilse, en kuvvetli bir vesile-i ticaret ve güzel ve şirin bir vasıta-ı hayrattır. Ve o gençlik, vazife-i diniyesini bilip su-i istimal etmeyenlere kıymettar, zevkli bir nimet-i İlahiyedir. (Lem’alar, s. 223)
Bediüzzaman’ın da belirttiği gibi gençlik, şükrünü ve kıymetini bilerek, suistimal etmeden geçirenler için çok büyük bir nimettir. Ancak cahiliye toplumlarında birçok insan kendisine verilen bu nimetin farkına varmadan en kıymetli yıllarını heba eder. Pek çoğu kendilerini dindar olarak nitelendiren bu insanlar, Allah’ın razı olacağı bir hayatı yaşamak için yaşlanmayı beklerler. Yapacakları ibadetleri erteler, gençken kendilerince dünyanın tadını çıkarıp, yaşlandıkları zaman ise dini yaşamak gerektiğini savunurlar.

Oysa bu mantık Kuran ahlakı ile her yönden çelişen, son derece yanlış bir mantıktır. Şeytanın insanları Allah yolundan engellemek için kullandığı bir taktiktir. Herşeyden önce hiç kimsenin bu dünyada yaşlanacak kadar uzun zaman kalacağına dair bir güvencesi yoktur. İbadetlerini yaşlılığa erteleyen ancak genç yaşındayken ölüm ile karşılaşan ve dolayısıyla dünya hayatında kendisine verilen kısa süreyi gereği gibi değerlendiremeyen nice insan vardır.

Bu, bir an bile akıldan çıkarılmaması gereken bir gerçektir. Her insanın Allah katında o daha doğmadan belirlenmiş olan bir eceli vardır. O an geldiğinde hiç kimse ölümü kendisinden geri çeviremez, uzaklaştıramaz veya erteleyemez. Bu her insanın kendisine de olabileceğini unutmaması gereken kesin bir gerçektir. Zira ölüm geldiğinde herşeyi kesip bitirecek, kişi Allah’ın karşısında yalnızca o güne kadar yaptıklarından sorguya çekilecek, bu sorgunun sonucunda ahirette ebedi olarak kalacağı mekan (cennet veya cehennem) belli olacaktır.

Bu gerçeğin farkında olan vicdanlı bir insan için dinin hükümlerine hemen tabi olmamak, Allah’ın bizler için seçip beğendiği ahlakı hemen uygulamaya geçirmek için yaşlanmayı beklemek söz konusu bile değildir.

Ayrıca müminin dünyadaki tek amacı Allah’ı razı etmek ve bu şekilde O’nun inanan kulları için hazırladığı cenneti kazanmaktır. Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’de müminler için “…kim salih bir amelde bulunursa, artık o­nlar kendi lehlerine olarak (cennetteki yerlerini) döşeyip hazırlamaktadırlar.” (Rum Suresi, 44) buyurmuştur. Ayette de bildirildiği gibi mümin yapılan her iyiliğin ahirette kat kat karşılığı olduğunu bilir. Bu sebeple devamlı hayır işler, değil ertelemek her an Allah’ı en çok razı edeceği fiili arar ve o­nu uygular.

Böyle bir insan için elbette, kişinin gücünün ve sağlığının en iyi olduğu gençlik yılları çok kıymetli yıllardır. Çünkü mümin bilir ki bu yıllarda bütün çabasıyla toplayacağı ecirler o­nun sonsuz hayatı kazanmasına vesile olacaktır. Nitekim Bediüzzaman Said-i Nursi gençlik yılları için; “gençlikte kazandığın ibadetler, o fani gençliğin baki meyveleridir” (Gençlik Rehberi, s.151) diyerek bu yıllarda yapılan ibadetlerin önemine değinmiştir. İnsan ne kadar erken yaşında Allah’ın rızasını kazanmaya başlarsa -Allah’ın izniyle- o kadar çok ecir kazanma imkanı elde etmiş demektir ve bunların da ahirette karşısına hayır olarak çıkacağını umabilir.

Ayrıca insanın her türlü nimete sahipken Allah’a yönelmesi, Hak yolda yaşaması makbul olan tavırdır. Aksine yaşlanıp, bedenle ilgili her türlü nimet elinden gittikten sonra Allah’a yönelmeyi planlamak dürüst bir tavır olmayabilir. Bu konuda bizim için en güzel kıstas Kuran-ı Kerim’de örnek verilen salih müminlerin hayatlarıdır. Hz. İsa, Hz. İbrahim, o­nun oğulları ve daha pek çok peygambere genç yaşındayken elçilik görevi verilmiş ve bu mübarek insanlar hayatları boyunca Allah’ın kendilerine verdiği sorumluluğu hiçbir şekilde taviz vermeden yerine getirmişlerdir. Genç yaşında kavmin putlarını kırarak inkarcıları karşısına alan Hz. İbrahim peygamber ile, içinde yaşadıkları dinsiz kavimden ayrılarak mağaraya sığınan az sayıda gençten oluşan Ashab-ı Kehf, gerçek müminlerin taşımaları gereken kararlılığı göstermesi açısından önemli örneklerdir.

Kuran’da Hz. Ibrahim, Hz. İsa, Hz. Musa gibi genç yaşında Allah yoluna yönelen, Allah yolunda eziyete uğrayan pek çok örnek vardır. Tüm kavme yaptığı eziyetler ve baskılar ile tanınan Firavun’un her türlü azgınlığına ve tehdidine rağmen, Hz. Musa’ya tam bir bağlılıkla tabi olanlar da yine genç insanlardır. Yunus Suresi’nin 83. ayet-i kerimesinde bu gençlerden şöyle bahsedilmektedir:
“Sonunda Musa’ya kendi kavminin bir zürriyetinden (gençlerinden) başka -Firavun ve önde gelen çevresinin kendilerini belalara çarptırmaları korkusuyla- iman eden olmadı. Çünkü Firavun, gerçekten yeryüzünde büyüklenen bir zorba ve gerçekten ölçüyü taşıranlardandı.” (Yunus Suresi, 83)
Yine Peygamberimiz döneminde, müminlere yönelik şiddetli baskı ve zulme rağmen, o toplumda yaşayan pek çok genç Peygamber Efendimiz’e tabi olmuştur. Söz konusu genç sahabeler taşıdıkları üstün ahlak ile 1400 sene boyunca tüm müslümanlara örnek olmuşlardır. Dinin gereklerini yerine getirmeyi yaşlılığa erteleyen birçok insanın aksine o­nlar, Allah’a teslim olmuşlar, ömürleri boyunca Allah’ın rızasını arayarak dine hizmet etmişlerdir.

Burada biraz düşünmekte fayda vardır. Geriye dönüp bakıldığında Peygamber Efendimiz döneminde yaşayan genç sahabelerin hepsi ölmüştür. Allah’ın emirlerini yerine getirmek için yaşlılığı bekleyen kişiler de ölmüştür. Ancak genç yaşında Allah’ın çağırdığı yola uyanların ne derece büyük bir kazanç içinde oldukları, diğerlerinin ise nasıl bir kayba uğradıkları (Allah’ın dilemesi dışında) çok açıktır.

Burada unutulmaması gereken çok önemli bir nokta daha vardır. Dünya üzerinde yaşayan hiç kimse için yaşlılığı kendinden geriye çevirme imkanı yoktur. Belli bir yaşa ulaşıldığında isterse dünyanın en güzel, isterse en zengin, isterse en güçlü, isterse en dinamik insanı olsun herkes mutlaka yaşlanacaktır. Bu sebeple gençliğini, tadını çıkaracağını zannederek zayi etmek, nefsin peşinden koşmak insana hem dünyada hem ahirette büyük bir kayıp getirecektir. Gençliği Allah yolunda hizmet ederek geçirmek ise, ebedi gençlik ve güzelliğe sahip olmak için önemli bir vesiledir. Bediüzzaman bu önemli gerçeği şu şekilde anlatmaktadır:
“Sizdeki gençlik katiyen gidecek, Eğer siz daire-i meşruada kalmazsanız, o gençlik zayi olup başınıza hem dünyada, hem kabirde, hem ahirette kendi lezzetinden çok ziyade belalar ve elemler getirecek. Eğer terbiye-i İslamiye ile o gençlik nimetine karşı şükür olarak iffet ve namusluluk ve taatle sarf etseniz, o gençlik manem baki kalacak ve ebedi bir gençlik kazanmasına vesile olacaktır.” (İman ve Küfür muvazeneleri, s. 52)
Daha önce insanın dini yaşamayı yaşlılık yıllarına ertelemesinin bir sebebinin, şeytanın çeşitli yöntemler kullanarak bu insanları kandırması ve ölümü unutturması olduğundan bahsetmiştim. Şeytanın kandırmacasının başka bir yönü de bu kişilerin dinden uzak olduklarında mutlu olacaklarını zannetmeleridir. Oysa dinsiz bir hayat sanıldığı gibi mutluluk ve huzur getiren bir hayat değildir. Dünyayı seven, şeytanın kendisine kurduğu oyunlara, nefsi ile işbirliği yaparak kendisini kaptıran bu kişiler, birgün mutlu olacaklarını zannederek gençliklerini tüketirler. Ancak hiçbir zaman aradıkları mutluluğu bulamazlar. Ve hiç beklemedikleri bir anda ölümü karşılarında bulurlar.

Günümüzde İslam ahlakına tam olarak tabi olmuş gençlerle, Allah’tan uzak yaşayan gençlerin hayatları arasındaki farka bakıldığında bu gerçek daha iyi anlaşılır. Kalbi Allah’ın zikriyle mutmain olmuş, küçük yaşında Allah’ın istediği ahlakla ahlaklanıp, yaşının çok üstünde bir olgunluğa kavuşmuş, yaptıklarının karşılığını en güzeliyle alacağını bilen ve bunun huzurunu yaşayan gençlerin durumu elbette dünyevi hırsların peşinde koşan, kendi hırsları içinde bocalayan, hiçbir zaman itiraf etmemekle birlikte çoğu zaman vicdan azabı çeken, her yönden dejenere gençlerin durumu ile aynı değildir. Öncelikle iman ehli gençler yaptıkları ile ahiretleri için büyük bir kazanç elde ederler. Ayrıca bu gençler diğerlerinden farklı olarak hem diğer müminlere, hem ailelerine, hem akrabalarına, hem vatanlarına, hem milletlerine hayır getiren gençlerdir.

Bediüzzaman Said-i Nursi, İman ve Küfür Muvazeneleri isimli değerli eserinde iman ehli gençlerin alacağı mükafatı ve aksine bir hayat yaşayan gençlerin hiç kimseye bir hayırlarının dokunmayacağını şu şekilde dile getirmektedir:
“(Eğer insan) o şirin, güzel gençlik nimetine istikametle, taat şükretse; hem ziyadeleşir, hem bakileşir, hem lezzetlenir. Yoksa hem belalı olur, hem elemli, gamlı, kabuslu olur. Hem akrabasına, hem vatanına, hem milletine muzır bir serseri hükmüne geçirmeye sebebiyet verir.” (İman ve Küfür Müvazeneleri, s. 157)
Toplumda gerçek anlamda bir huzurun ve güvenliğin sağlanması için Kuran ahlakıyla ahlaklanmış yani adaletli, doğru sözlü, çevresindeki kişilere karşı saygılı, şefkat ve merhamet duygusuna sahip, doğruyu yanlıştan ayırabilecek basirete sahip olan, Allah korkusu ile hareket eden bireylere ihtiyaç vardır. Dini bütün gençlerin yetişmesi bu ihtiyacı ortadan kaldırmaya yarayacak tek çözümdür.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. ben abilere gidiyrum risale-i nur talebisiyim bu sitden yararlan mak istiyorum yardım ederseniz sevinirim cümlten yakşamlar allahın rahmeti ve bereketi üzerinize olsun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*