Bediüzzaman ve Libya

BU hafta Bediüzzaman Hazretleri’nin 51. ölüm yıldönümü; bu yıl Hutbe-i Şâmiye’nin iradının yüzüncü yıldönümüdür.

Bu sütun da bir dış politika sütunudur. Ne var ki Bediüzzaman’ın Şeyh Ahmed es-Senûsî üzerinden özelde Libya’nın, genelde bütün Kuzey Afrika’nın kaderiyle tesis etmiş olduğu irtibat, sütunumu Eski Said’e ödünç vermeme müsaade ediyor.

Şeyh Ahmed Şerif es-Senûsî, 1837 yılında Mekke’de Senûsî Tarikatı’nı kuran Seyyid Muhammed b. Ali es-Senûsî’nin torunlarından biriydi. Senûsîlik Selefî felsefesiyle Kuzey Afrika’ya has sûfi yorumunu harmanlamış, Osmanlı sultanının şahsında tecessüm eden halifeliğe bağlılığın ve İslam birliğinin bozulmaması için bir asrı aşkın bir süre mücadele vermiş siyasî-sûfi bir hareket olmuştur. Şeyh Ahmed Şerif es-Senûsî 1918 yılında Sultan Mehmed Reşad’ın davetine uyarak İstanbul’a gelmiş, Teşkilat-ı Mahsûsa’nın organize ettiği büyük bir konferansa katılmıştı. Konferansın gayesi İslam ümmetini, başını İngiliz, Fransız ve İtalyanların çektiği işgal kampanyasına karşı birleştirmek için kanaat önderlerinin desteğini almaktı. Bediüzzaman Said Nursi Hazretleri bu misyonu, (…) zaten bir müddettir sürdürmekteydi. Denilebilir ki Enver Paşa, Bediüzzaman’da gördüğü birlik ruhunu başta Şeyh Senûsî olmak üzere bir dizi kanaat önderinin üzerinden Alem-i İslam’a yaymak istemişti.
Ne var ki Şeyh Senûsî Hazretleri İstanbul’da iken Sultan Mehmed Reşad vefat ettiler. Yerine geçen Sultan Vahdettin’e Hazreti Ömer’in kılıcını bizzat Şeyh Senûsî giydirdi. Teşkilat-ı Mahsûsa’nın planı Şeyh Senûsî’yi Hicaz’da Osmanlı’ya isyan eden Şerif Hüseyin’in yerine Hicaz Şeyhi ilan etmekti. Şartların değişmesi üzerine Şeyh Senûsî bir müddet ikamet ettiği Bursa’dan önce İstanbul’a, oradan da Anadolu’ya geçerek Milli Mücadele’ye katıldı. Anadolu’yu dolaşarak halkı yüreklendiren, ümit aşılayan vaazlar verdi. Ankara Hükümeti Şeyh Senûsî’yi umum vaiz ilan ederek onun halk üzerindeki tesirinden yararlanmaya çalıştı. Şeyh Senûsî Anadolu’daki vazifesinin tamamlandığına inandığında Hicaz’a hicret etti ve 1933 yılında Medine’de vefat etti. Onun Libya’da olmadığı yıllarda direnişin bayrağını komutanlarından Ömer Muhtar taşıdı. Bu arada kuzeni Muhammed İdris el-Mehdi es-Senûsî Mısır’daki sürgününden İtalyanlara karşı gerilla saldırıları organize etti. Muhammed İdris 1951 yılında Libya’nın kralı ilan edildi. Sağlık sorunlarından dolayı yıllar önce kuzeni Şeyh Ahmed Şerif es-Senûsî’nin bir müddet yaşadığı Bursa’ya tedavi görmeye geldiği 1969 yılında Muammer Kaddafi tarafından tahttan indirildi. Sürgününe Mısır’da devam eden devrik kral 1983 yılında Kahire’de vefat etti ve pek çok Senûsî şeyhinin medfun bulunduğu Medine’deki Cennetü’l-Bakî’ye defnedildi.
Şeyh Senûsî’nin Anadolu’dan ayrılmasından sonra Ankara hükümeti onun boşalttığı umum vaizlik görevini Bediüzzaman Said Nursi’ye teklif etti. Ancak Bediüzzaman hal-i hazırda Eski Said’den Yeni Said’e dönüşmüş, kendi ıstılahınca Eski Said’i gömmüştü. Teklifi reddederek Van’a inzivaya çekildi.
Şeyh Senûsî ile Bediüzzaman Said Nursi arasındaki benzerlikler insanı hayrette bırakacak boyuttadır. Her ikisi de ömürlerini aynı ittihad-ı İslam fikrine adamışlardı. Her ikisi de medrese hocası olmalarına karşın yerel kıyafetler giyer, bellerindeki hançeri çıkarmaz, hocalık kisvesine bürünmezlerdi. Bediüzzaman’ın Hutbe-i Şâmiye’de tespit ettiği sorunlar ve çözümler, Şeyh Senûsî tarafından da aynen benimsenmişti. Aralarındaki temel fark Şeyh Ahmed Şerif es-Senûsî’nin bir “Yeni Senûsî”sinin olmamasıydı. (…)
Her durumda Bediüzzaman Libya ile ziyadesiyle alakadardı; Libya’nın kurucu unsuru olan Senûsîler de Anadolu’yla, İstanbul ve Ankara’yla aynı ölçüde alakadardılar. (…)

Kerim Balcı, Zaman, 25 Mart 2011

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*