Bediüzzaman ve Urfa

Nur yolunun sevdalısı bir grup dostla gerçekleştirmiştik Urfa seyahatini…

Hazret-i Üstad’a hasret ve iştiyak duygularıyla vasıl olduğumuz Urfa’da, onun bıraktığı mübarek izlerin tozunu solumak için “Nurlu” mekânlara gitmiştik.

Şanlıurfa’yı şanlandıran şanlı Üstad’a makam olan nezih yerlerden birisiydi Halilurrahman Dergâhı. Mübarek Üstadımız, vefatından sonra ak kefene sarılmış ve burada kendisi için hazırlanan mezara defnedilmişti.

Hayattayken ona tahammül edemeyenler, vefatından sonra da rahat bırakmamışlar, meşum ihtilâlden sonra mübarek naaşını alıp başka bir yere nakletmişlerdi.
Nur Üstadın ilk mezarına ev sahipliği yapan bu mekân oldukça güzel tanzim edilmişti ve tertemizdi.

Grubumuzla birlikte saatlerce kalarak Fatihalar, Yasinler okumuştuk.

Mezarın bulunduğu bu yerin duvarları, Üstada ve onun bulunduğu mekânlara ait anekdotların bulunduğu levhalarla süslenmişti. Aynı mekânda, Üstadın son günlerinde suyundan içtiği bir de çeşme bulunuyordu.

Hasret duyguları ve dualar ile Halilurrahman’daki makamını gezdikten sonra, Urfa’da kaldığı ve son nefesini verip ruhunu Rahmet-i Rahman’a teslim ettiği otele yöneldik.

URFA’DA SON YOLCULUK

Çile dolu, uzun ve bereketli hayatı Urfa’da son bulmuştu. 21 Mart 1960 yılı sabahında Urfa’ya teşrif ettiğinde oldukça hastaydı. Onun yanından ayrılmayan, adeta başucunda pervane olan Nur Kahramanı ağabeyler mahzun ve üzgün idiler.

Önce Kadıoğlu Camiine vardı, sonra ebedî hayata ilk adımını atacağı İpek Palas Oteli’nin 27 nolu odasına…

Hazret-i Üstad’ın şehre teşrifini duyan Urfalılar, Üstadları ile görüşmek, onun Nur kokusunu solumak için akın akın gelerek İpek Palas’ın etrafını sardılar.

Üstad son anlarında çok hastaydı…

Ona hayatı zindan eden zalimler, çirkin yüzlerini bir kez daha göstermeyi kafalarına koymuşlardı…

Nur’a ve Nur Üstad’a düşman “Menhus Ruh”un hizmetkârları, “İçişleri Bakanının emri var. Derhal Isparta’ya dönmeniz lâzım!” diyerek şehirden ayrılmalarını istemişlerdi.

Bu olumsuz tutumu haber alan Demokrat İl başkanı Mehmet Hatipoğlu ise onlara, “Eğer Bediüzzaman Hazretlerini buradan bir yere çıkarırsanız karşınızda beni bulursunuz!” diye cevap vermiş, Halilullah’ın (as) şehrine yakışan misafirperverliği hemşehrileri adına göstermişti.

SON ANLAR…

Hazret-i Üstad son anlarını yaşıyordu. Başında talebesi Bayram Yüksel vardı.

Bediüzzaman’ın ateşi çok yükselmiş, devamlı üzerinden yorganı atıyordu. Bayram Yüksel ise, yorganı üzerine örtüyordu. Üstad’ına hizmette son derece itina gösteriyordu.

Odaya girip çıkan talebeleri, onu rahatsız etmemek için ayak ucuna basarak dolaşıyorlardı. Ama artık Üstad konuşmuyor, yalnız dudakları kıpırdıyordu. Nuranî siması ışıl ışıl parlamaktaydı.

Başucunda bulunan Bayram Yüksel, ellerini Üstadının göğsüne koyduktan sonra kendi kendine: “Üstad biraz iyileşti, uykuya daldı… Elhamdülillah, Üstad uyudu!” diyordu.

Evet, Üstad Bediüzzaman dalmıştı. Hem de çok derinlere… Sonsuz alemlere… Takvimler 23 Mart 1960 Çarşambayı gösteriyordu. Hicri 1379, Ramazan’ında 25’inci günü idi, saat 03:00’ü gösteriyordu.

Sahur vakti Bediüzzaman’ın diğer talebeleri Zübeyir Gündüzalp, Hüsnü Bayram ve Abdullah Yeğin de geldiler.

Artık sabah olmakta, yeni bir gün başlamaktaydı. Sabah namazı vakti Urfa minarelerinde ezan-ı Muhammedî okunuyordu.

Hizmetkârlar, Üstadın her zaman ki gibi kalkmasını, “Sabah namazı vakti girdi mi?” diye sormasını bekliyorlardı. Fakat Üstad kalkmıyor, namaz vaktini sormuyordu…

İnnâ lillahi ve inna ileyhi râciun…

BİR RİVAYET

Hazret-i Üstad’ın Halilurrahman Dergâhındaki kabriyle alâkalı şu manidar rivayet anlatılır.

Urfa’nın büyük ve tanınmış âlimlerinden, Bediüzzaman Said Nursi’nin cenazesini yıkayan Molla Abdülhamid Efendi bir hatırasını şöyle anlatıyor:

“Kadıoğlu Camii’nde i’tikafta idim. Gece rüyamda Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerini gördüm. Bana ‘Ben vefat edeceğim. Benim cenazemde bulunup beni yıkayacaksın’ diye emretti. Ben de cevaben: ‘Ya Üstad! Şu anda dinen i’tikaftan çıkmama cevaz yoktur. Nasıl çıkabilirim?’ dedim. Bunun üzerine Hazret-i Üstad:

Mülteka’l-Ebhur’un [Fıkıh kitabı] filan sahifesinde cevaz vardır. Oraya bak’ dedi.

Sabahleyin uyandım. Rüyanın heyecanı içinde hemen kitaba baktım. Hakikaten aynen dediği gibi çıktı. Ben de i’tikaftan çıkarak cenazesinin yıkamak şerefine nail oldum.” (Ölüm ve Molla Abdüllhamid, S. Suruç, 1973, Yeni Asya.)

ÜSTAD’IN URFA ALAKADARLIĞI

Hazret-i Üstad bu mübarek şehri ilk defa 1910 yılında şereflendirir. Daha sonra, Şam’a gitmeden önce bir kez daha Urfa’ya gelen Hazret-i Üstad, Urfa’daki Medreseleri ziyaret eder. Bu ziyaretleri kısa zaman dilimlerinde cereyan etmiştir. Üstad’ın Peygamberler şehri Urfa’ya alakadarlığı oldukça manidardır. Nur’un satır aralarında Urfa ile alakalı beyanları da mevcuttur. Emirdağ Lahikası adlı eserinde Üstad, Urfa ile alâkadarlığını şu veciz ifadelerle dile getirir:

Ben Çok Zaman Bekliyorum…

“Ben çok zaman evvel bekliyordum ki, Urfa tarafında Nurlara karşı kuvvetli eller sahip olmaya çıksın. Çünkü orası hem Anadolu’nun, hem Arabistan’ın, hem Kürdistan’ın bir nevî merkezi hükmündedir. Nurlar orada yerleşse, o üç memlekette intişarına vesile olur. Cenab-ı Hakk’a hadsiz şükrediyorum ki, Seyyid Salih gibi gençliğin bir kahramanı ve o havalinin çok kıymetdar ve hamiyetkâr ve dindar iki milletvekili Nurlara sahip çıkmaya başladılar. Ben de kendi paramla aldığım ve zehir hastalığının fazla rahatsızlığı içinde tashih ettiğim bana mahsus bir kısım mecmualarımı onlara gönderiyorum. Çok yerlerden ve çok mühim zatlar tarafından istedikleri halde, ben Urfa’yı her yere tercih ediyorum. İnşaallah bir kısım daha onlara göndereceğim.

“Seyyid Salih ve hamiyetkâr milletvekilleri orada inşaallah Kur’ân ve imana tam hizmet edecek ve orayı Isparta’daki Medresetü’z-Zehra ve Mısır’daki Camiü’l-Ezher’in küçük bir numunesi haline getirmeye vesile olmaya ve Şam ve Bağdat’taki medrese-i İslâmiyenin bir numunesini açmaya yol açmalarını rahmet-i İlâhiyeden ümit ediyoruz.

“Hem madem Risale-i Nur’un mesleği hıllettir. Ve Urfa ise, İbrahim Halilullah’ın bir menzilidir. İnşaallah hıllet-i İbrahimiye parlayacaktır.

“Hem ihtimal-i kavîdir ki, bu dehşetli semli hastalıktan kurtulsam, gelecek kışta Urfa’ya gitmeyi cidden arzu ediyorum.”

Bütün Urfa halkına, çoluk ve çocuğuna ve mezarda yatanlarına her sabah dua ediyorum. Ve bütün Urfa’lılara selam ediyorum. Urfa taşıyla, toprağıyla mübarektir.

Ben çok hastayım. Onlar da bana dua etsinler.” (Emirdağ Lahikası)

Yazımızı, Bediüzzamanın kardeşi Abdulmecid Ünlükul’un (Nursî) Urfa’ya ve Bediüzzaman’a dair şu şiiriyle sonlandıralım isterseniz:

EYYÜHEL ÜSTAD!
Kutlu olsun, mutlu olsun sana şu âlî makam.
Bu makam oldu sana elbette berden ve selâm.
Öksüz kalan Nurcuların, ağlar-öter subh u sam.
Okur sana yetimlerin, binler dua, binler selam.
Her zaman yâd-ı cemilindir, bezm-i vird-i zeban,
Kalp senindir, dil senindir, dildesin sen her zaman,
Urfa’nın topraklarında değildir salar-ı yemin.
Pek sıcak Nurcuların kalbindedir serdar-ı yemin.
Sana olsun binler selâmlar… Bizim ey rehberimiz!
Bizleri unutma ey âlicenab önderimiz.
Noktasız kaldı gözü, tersine döndü feleği,
Ankara radyosu yaydı, en kara bir haberi,
Kalbi deldi, ruhu ezdi, yaktı yıktı her yeri…
Ey mezarcı! O makamda bize kaz bir mezar,
Olalım nazik Said’in komşusu leyl ü nehar.
Ey mezarcı! Göm bizi de şu Said’in kabrine,
Firkatin dayanamaz, Nurcu olanlar kahrine,
Katılsın zerratımız, âlem-i berzahta keza,
Sarılsın birbiriyle ruhlar ila yevmi’l-ceza.
Dar-ı dünyada Said’i bizden ettinse cüda,
Dar-ı ahirde beraberce haşret ey Hüda!
Dünkü hâl oldu hayal, geçti visal, geldi zeval.
Bizler Üstadımızla haşret, Ya Zülcelâl”
Abdülmecid Ünlükul (Nursî)

(Urfa’dan Nurs’a, İttihad, Sayı: 110, 2 Aralık 1969.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*