Bediüzzaman´a göre Eğitimin İlkeleri

Said Nursi’nin eğitim ve irşad hayatı boyunca önemsediği ilkelerden bazılarını şöyle sıralayabiliriz.

A. Eğitim, İslâm’ın İki Ana Kaynağı Olan Kur’ân ve Sünnette Dayanmalıdır: Çünkü, “Kur’ân bütün âlemlerin Rabbi itibariyle Allah’ın kelamıdır. Hem bütün mevcudatın ilâhi ünvanıyla Allah’ın fermanıdır. Hem bütün semavat ve arzın Hâlikı nâmına bir hitaptır”.

“Ve insana hem bir kitabı şeriat, hem de bir kitâb-ı duâ, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubûdiyet, hem bir kitab-ı emir ve dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın hâcât-ı mâneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, câmî bir kitâb-ı mukaddestir.”

“Kur’ân, asırları muhtelif bütün enbiyânın kütüplerini ve neşrepleri muhtelif bütün asfiyânın eserlerini icmâlen tazammun eden… bir kitâb-ı semâvîdir.”1 dedikten sonra Bediüzzaman sünnet-i seniyenin, eğitim açısından önemine de şu sözleriyle işaret eder: “Rivâyât-ı Sahîha ile Âişe-i Sıddîka (r.a.) gibi Sahâbe-i güzin Hazret-i Peygamber Aleyhisselâtüvesselâmı tarif ettikleri zaman ‘Hülükühu-l Kur’ân’2 diye tarif ediyorlardı. Yani, “Kur’ân’ın beyan ettiği mehâsin-i ahlâkın misâli, Muhammed Aleyhisselâtü vesselâmdır. Ve o mehâsini en ziyâde imtisâl eden ve fıtraten o mehâsin üstüne yaratılan odur. İşte böyle bir zâtın ef’al, ahvâl ve harekâtının herbirisi nev-i beşere birer model hükmüne geçmeye lâyıktır.”3 Çünkü, “sünnet-i seniyye edebdir. Hiçbir meselesi yoktur ki, altında bir nur, bir edeb bulunmasın. Resul-i Ekrem Aleyhissalatü vesselâm ferman etmiş: ‘Rabbim bana edebi güzel bir sûrette ihsan etmiş, edeblendirmiş.’4 Evet, Siyer-i Nebeviyeye dikkat eden ve sünnet-i seniyyeyi bilen, katiyen anlar ki, edebin envâını, Cenâb-ı Hak, Habîbinde cem’etmiştir. o­nun sünnet-i seniyyesini terk eden, edebbi terk eder.”5 “Dünya ve Âhirette edebi ve daimî süruru isteyen, iman dairesindeki terbiye-i Muhammediyeyi (a.s.m) kendisine rehber etmek gerektir.”6

Yukarıda Said Nursi’den naklettiğimiz ifadeler, arzulanan bir neslin yetiştirilmesi için, uygulanacak eğitim modelinin, İlahi vahyin semeresi olan Kur’ân’a ve güzel ahlâkın kaynağı olan sünnete dayanması gereğini açık bir şekilde ortaya koymaktadır.

B. Dünya ve Âhiret Hayatı Birlikte Ele Alınmalıdır: Yaşamı, yalnız dünya hayatından ibaret sayan bir eğitim sistemi, gerçekçi bir sistem olamaz. Yalnız geçici dünya hayatını temin etmek, tek başına mutluluk getiremez. İnsan nesli için, daimi bir saadet ve mutluluğu temin etmek eğitimin görevi olmalıdır. İnsan için gerçek saadet ve hayat, dünya ve âhiret dengesi içinde temin edilebilir.

“En bahtiyar odur ki, dünya için âhiretini unutmasın, âhiretini dünyaya feda etmesin; hayat-ı ebediyesini, hayat-ı dünyeviye için bozmasın; malâyâni şeylerle ömrünü telef etmesin.”7

Dünya hayatını yeme, içme ve eğlenmeden ibaret sayan, insanlığın dünyaya geliş gayesinden habersiz bir eğitim modeli, gençleri eğlenceden ibaret bir hayat tarzı yaşamaya teşvik eder.

C. Din ve Fen İlimleri Birlikte Okutulmalıdır: Din ve fen ilimlerinin ayrı ayrı okutulması, kurumlar arasında büyük çatışmalara sebebiyet vereceğinden bunların birlikte okutulmasında zaruret vardır. Çünkü, “vicdanın ziyası ulûm-u diniyedir. Aklın nuru fünunu medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecelli eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder; iftirak ettikleri vakit birincisinde taassup, ikincisinde hile ve şüphe tevellüd eder.”8

İlimlerin Allah’ın varlığına delil oldukları kabul edildiğinde, zaruri olarak din ve ilmin müşterekliği ve ayrılmazlığı sözkonusu olmaktadır. Bu esas, eğitim politikası bakımından temel bir hareket noktası teşkil etmelidir. Mücerret hakikatin araştırılması için iki kaynağa dikkati çeken Said Nursi, bunları “nübüvvet” yâni peygamberlerin tebliğ ettikleri hakikatler ile felsefenin ileri sürdüğü görüşlerde toplamaktadır. o­na göre, ne vakit felsefe dine dayanmışsa: “Âlem-i insaniyet parlak bir surette saadet, bir hayat-ı içtimaiye geçirmiştir. Ne vakit ayrı gitmişlerse bütün hayır ve nur silsile-i nübüvvet ve diyanet etrafında toplanmış ve şerler ve delâletler felsefe silsilesinin etrafında cem olmuştur.”9

Bu ifadelerden, beşeriyetin rahatı ve mutluluğu fen ve din ilimlerinin barış içinde olmasına bağlı olduğu daha iyi anlaşılıyor. Binaenaleyh, fen ilimlerinin sırf aklı rehber tutan anlayışını bırakıp, peygamberlerin gösterdikleri yolda bir ilim düşüncesi geliştirmesi insanlık açısından daha faydalı olacaktır. Çünkü, filozoflar sadece akla, peygamberler ise hem akla, hem gönle, hem iradeye hitap eden mürşidlerdir.

İlimle dinin çatışır gibi gösterilmesinin gerçekle hiç bir alakası yoktur. Böyle değerlendirmeler, ancak bilgisizliğin tesirinden ileri gelmektedir. Din ve ilim muhalefetinin devam ettirilmesinde hiçbir gerçeklik bulunmadığını söyleyen Said Nursi, bunların içiçe bulunan değerler olduğunu ispat etmiş10 ve İslâmiyet’in daima müsbet ilimleri himaye ettiğini belirtmiştir. Her ilmin kendine has lisanı ile Allah’ı tanıttığını ifade eden Said Nursi, din ve fen ilimlerini, birbirine kuvvet veren ve birbirine açıklık kazandıran bir bütünün iki parçası olarak görmüştür.11

Said Nursi, akıl ve kalbin müşterek çalışmaya sevkedilmesini eğitimin temel prensiplerinin başında sayar. “Kalpsiz akıl olmaz”12 ve “Sadece akılla gitmek aklı göze indiriyor”13 ifadeleriyle bu görüşünü ortaya koymuştur.

D. İlim ve Kültür Alanında Dünya ile Entegre Olmalıyız: Said Nursi, Avrupa’nın fen ve sanatını almamızı tavsiye eder, alırken de, hangi ölçülere dikkat etmemiz gerektiğini nazara verir. “İyisini al, kötüsünü at” kaidesince, “Ecnebiyede terakiyat-ı medeniyeye yardım edecek noktaları (fünun ve sanayi gibi) maalmemnuniye al”mamızı,14 “Avrupa ve Amerika’dan getirilen ve hakikatte yine İslâm’ın malı olan fen ve sanatı nur-u tevhid içinde yoğurarak”15 benimsememizi söyler.

Başta Avrupa ve diğer dünya kültürlerini, hiç bir süzgeçten geçirmeden almak, kültürel bünyeyi zedeler. İlim, kültür ve eğitim alanında değişen dünya gündemini takip etmeyen eğitimci ve eğitim sistemi başarıya ulaşamaz.

E. Irkçılık ve Menfi Milliyetçilikten Uzak, Hamiyet Esasına Dayanmalıdır: Eğitimin amaçlarından biri de, geçmişin birikimini araştırıp, ortaya çıkarmak, zamanın süzgecinden geçirerek geleceğe aktarmak olmalıdır. Irkçılığa dayanan bir milliyetçilik anlayışına bina edilen bir eğitim sistemi tarafsız davranamaz, gerçeğe ulaşamaz. Gençlerde araştırma meyli yerine, tarafgirlik ve gadap duygularını uyandırmaya sebep olur. Böyle bir neslin ne kendine ne de insanlığa faydası olur. Said Nursi bu görüşlerini şu ifadelerle veciz bir şekilde ortaya koymaktadır.

“Fikr-i milliyet, şu asırda çok ileri gitmiş. Husûsan dessas Avrupa zâlimleri, bunu İslâmlar içinde menfî bir sûrette uyandırıyorlar; tâ ki, parçalayıp, o­nları yutsunlar.”16

Dünyada meydana gelen olaylar ve karşı karşıya olduğumuz problemler, Said Nursi’yi haklı çıkarmıştır. Birlik ve beraberliğin mayasını ve harcını üretmesi lazım gelen eğitim, ırkçılık anlamında bir milliyet temeli üzerine oturtulursa, bugün olduğu gibi gelecekte de insanları kavga ortamına taşıyacak ve bölmeye devam edecektir.

F. Eğitim Birlik ve Beraberlik Temin Etmelidir: Eğitim, toplumda kardeşlik duygularını geliştirmeli ve herkesin benimseyeceği ortak değerlere bina edilmelidir. “Her ikinizin Halıkınız bir, Mâlikiniz bir, Mâbudunuz bir, Râzıkınız bir; bir, bir… bine kadar bir, bir. Hem peygamberiniz bir, dininiz bir, kıbleniz bir, devletiniz bir, memleketiniz bir… o­na kadar bir, bir”17 şuuru ve anlayışı içinde gençler yetiştirmek, toplumun ittifakı ve ülkenin bütünlüğü için elzemdir.

İman birliği, kalplerin bir atmasını, inanç birliği ise sosyal beraberliği18 netice vereceğini ifade eden Said Nursi, yine âlem-i İslâm’ın intibâhında rehber olmak, arkadaş, kardeş olmak için Kur’ân’ın ve imânın nûruyla münevver olarak İslâmiyet’in terbiyesiyle tekemmül19 etmekle, uhuvvet ve muhabbeti temin edebileceğimize işaret eder. Daha sonra ehl-i imanı bu konuda şöyle ikaz eder: “Kur’ân’ın mecrâsından ayrılarak, birleşmeyen su damlaları gibi toprağa düşmeyiniz. Yoksa, toprak gibi, sefâhet ve şehvet-i medeniye sizi emerek yutacaktır. Birleşen su damlaları gibi Kur’ân-ı Kerîm’ın saadet ve selâmet mecrâsında ittihad ederek, sefâhet ve rezâlet-i medeniyeyi süpürüp, bu vatana âb-ı hayat olan hakîkat-ı İslâmiye sularını akıtınız. O hakîkatı İslâmiye suları ile bu topraklarda îmân ziyası altında hakîki medeniyetin fen ve sanat çiçekleri açacak, bu vatan maddi ve mânevi saadetler içinde gül ve gülistâna dönecektir, inşaallah.”20

G. Talebeye Şevk ve Ümit Vermelidir: Talebe elemde, kederde, zevkte, sürurda ve hayatın bütün safhalarında, şartlar ne olursa olsun, şevkini yitirmeden, ümitsizliğe düşmeden, en kritik anlarda bile, rahmet-i İlahiyeyi tenkit etmeden kendisini taşıyabilmelidir. Şükür nimeti ziyadeleştirir, şevk elem ve kederi dağıtır. İmkanlarıyla iktifa etmeyi bilmeyen daha ileri gidemez. “Tamamı elde edilmeyen şeyin tamamı terk edilmez”21 hadisi gereğince, muvaffak olamadığımız bir konuda ümitsizliğe düşmenin, o şeyden vazgeçmenin doğru olmadığını nazara veren Said Nursi, insanları canlandıran emeldir, öldüren ye’istir,22 ye’is tembelliği netice verir,23 ye’is terakki ve kemâle engeldir,24 sözleriyle talebenin şevkini kıracak davranışlardan kaçınmamızı ister.

H. Eğitime Fertten ve Nefisten Başlanmalıdır: Ferdin ıslahı, nefsin ıslahıyla, cemiyetin ıslahı, ferdin ıslahıyla mümkün olabileceğini söyleyen Said Nursi eğitimi, kalpte ve nefiste başlatır. En önemli vazifenin dar dairede olduğunu ifade eder: “Birbiri içinde mütedâhil daireler gibi, her insanın kalp ve mide dairesinde ve cesed ve hâne dairesinden, mahalle ve şehir dairesinden tut, tâ zihayat ve dünya dairesine kadar birbiri içinde daireler var. Her bir dairede, her bir insanın bir nevî vazifesi bulunabilir. Fakat en küçük dairede, en büyük ve ehemmiyetli ve dâimî vazife var.”25

Dar dairedeki, en büyük vazifemiz nefisle cihattır. “Nefsini ıslah etmeyen, başkasını ıslah edemez”26 diyen Said Nursi, fert ve cemiyeti eğitmek için, nereden başlayacağımızı ortaya koymuştur.

I. Yeteneğe Uygun Olmalıdır: İnsanın kabiliyet ve arzularını dikkate almayan bir eğitim sistemi başarı sağlayamaz. Hangi yöne alâka ve ilgi duyuyorsa, o talebeyi o yöne müsbet bir şekilde kanalize etmelidir. Kabiliyetler köreltilmemeli, aksine inkişaf ettirilecek sahalar bulunmalıdır. Talebenin kabiliyeti, istek ve arzuları dikkate alınırsa, o kişi fevkâlâde faal hale gelir, aksi taktirde “Bir adam müstaid ve kabil olduğu şeyi terk ve ehil olmayan şeye teşebbüs etmek, şeriat-ı hilkate (yaradılış kanunları) büyük bir itaatsizliktir.”27 Bu çağdaş bir eğitim anlayışına terstir.

J. Eğitim Hür, Açık ve Topluma Yönelik Olmalıdır: İlim hürriyetinin olmadığı yerde, bilimsel gelişme olmaz, talebenin şahsiyeti teşekkül etmez, şahsiyeti silik ve taklitçi bir nesil yetişir. Bazı âlimler fikirlerini zorla kabul ettirmeye kalkarlar. Said Nursi, her alanda olduğu gibi, ilmen geri kalmışlığımızın sebebini de ilmi istibdada28 bağlar ve şöyle der “Ben ekmeksiz yaşarım, hürriyetsiz yaşayamam”29

K. Eğitimde Müsbet Hareket Esas Alınmalıdır: Bir eğitimci ve mürşidin muvaffakiyeti için müsbet hareket şarttır. Hizmet ettiği dava yolunda, başına gelecek sıkıntı ve eziyetlere göğüs germelidir. Said Nursi bir eğitimci olarak bu kaideye riayet etmiştir. “Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfi hareket değildir. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet imân hizmeti içinde; her bir sıkıntıya sabırla, şükürle mükellefiz. Bana karşı yapılan muamelelere sabırla, rıza ile mukabele ettim. Cercis Aleyhisselâm gibi ve Bedir, Uhud muharebelerinde çok cefa çekenler gibi sabır ve rıza ile karşıladım”30 Said Nursi, bütün varlığıyla, anarşik hadiselere ve dahili muharebelere karşı çıkmış, tavsiye ettiği müsbet hareketi kendi davranışları ile göstermiştir.

L. Eğitim Siyasetten Uzak Olmalıdır: Çünkü “siyasetle meşguliyet şevki kırar, hüsn-ü niyeti ve kalbin selametini bozar,31 ve fikri hezeyanlaştırır.32 Mücadele esasına dayanan siyaset, dayanışmayı gerektiren bilim ve eğitim yuvalarında tarafgirliğe sebep olur. Ahengi bozar, nazarları ilmi araştırmalardan, afaki hadiselere çevirerek ilim ehlini asıl gayeden uzaklaştırır. Ancak, ilim ehlinin siyâsîlere nasihati faydalıdır.33

M. Eğitimde Rıza-yı İlahi Esas Alınmalıdır: Eğitimciler ve mürşitler yaptıkları hizmet yolunda, her alanda olduğu gibi, maîşet yolunda da peygamberleri örnek almaları lazımdır. İlmi ve hizmetlerini, geçim kaynağı yapmaktan çıkarıp, Allah için yaptıklarını yaşantılarıyla göstermeleri gerekir.

Maddi menfaat, işin içine girse, ihlas kaçar, tebliğ tesirsiz kalır, başarı oranı düşer ve ilmin izzeti zedelenir. Said Nursi irşad ve eğitim hayatında, bu kaideye azami riayet etmiş ve talebelerini de bu konuda uyarmıştır. “İlim azizdir, zelil etmek istemem. Hem de size göstermek isterim ki, bir kısım ehl-i ilim vardır ki, dünyaya tenezzül etmez ve san’at-ı ilmi, medar-ı maişet etmez”34 anlayışını hayatı boyunca kendine rehber etmiş ve fiilen yaşamıştır. Said Nursi, hediye kabul etmezdi, talebelerini de hediye almaktan men ederdi,35 ilmi hiç bir zaman vasıta-i cerr (geçim vasıtası) yapmazdı.36

Dipnotlar:

1. Bediüzzaman Said Nursi, Sözler, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994, s. 331.

2. Sahîh-i Müslim, hadis no: 139.

3. Bediüzzaman Said Nursi, Lem’alar, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994, s. 64.

4. Keşfü’l Hafâ, 1: 70.

5. Lem’alar, s. 59.

6. Bediüzzaman Said Nursi, Gençlik Rehberi, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1990, s. 14.

7. A.g.e., s. 95.

8. Bediüzzaman Said Nursi, Münazarat, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1991, s. 78.

9. Sözler, s. 571.

10. Bediüzzaman Said Nursi, Asa-yı Mûsâ, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994, s. 23.

11. Bediüzzaman Said Nursi, Muhâkemat, Sözler Yay., İstanbul 1977, s. 8.

12. Sözler, s. 646.

13. Bediüzzaman Said Nursi, Tarihçe-i Hayat, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994, s. 612.

14. Bediüzzaman Said Nursi, Divân-ı Harb-i Örfî, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1993, s. 79.

15. Tarihçe-i Hayat, s. 140.

16. Bediüzzaman Said Nursi, Mektûbat, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994, s. 310.

17. A.g.e., s. 255.

18. A.g.e., s. 254.

19. Tarihçe-i Hayat, s. 140.

20. A.g.e., s. 141.

21. Keşfü’l Hafâ, 2:196, Hadis no: 2258.

22. Mektûbat, s. 457.

23. Muhâkemât, s. 8.

24. Divan-ı Harb-i Örfi, s. 65.

25. Asa-yı Musa, s. 20.

26. Sözler, s. 243.

27. Muhâkemât s. 46.

28. Tarihçe-i Hayat, s. 79.

29. Bediüzzaman Said Nursi, Emirdağ Lahikâsı, I, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994, s. 18.

30. A.g.e., s. 213.

31. Bediüzzaman Said Nursi, Sikke-i Tasdik-i Gaybî, Yeni Asya Neşriyat, Germany 1994, s. 154.

32. Bediüzzaman Said Nursi, Yeni Asya Neşriyat, İstanbul 1993, s. 64.

33. Tarihçe-i Hayat, s. 115.

34. Münazarat, s. 107.

35. Tarihçe-i Hayat, s. 42.

36. Mektûbat, s. 18.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*