Bediüzzaman’a kulak verseler…

Yeni anayasa değişikliği için yapılacak referandum ile ilgili bilhassa Reis-i Cumhurun konumu ve yetkileriyle alâkalı olarak hemen herkes, her kesim, her parti bizdeki şeflik döneminden, Amerika’dan, Almanya’dan, İngiltere’den vs.. örnekler vererek yorumlarda bulunurken; maalesef hiç kimsenin, hiçbir partinin aklına bu konuda acaba Bediüzzaman ne diyor; ne gibi tavsiyelerde bulunuyor gibi bir merak veya sual gelmedi şimdiye kadar.

Dışarıdan örnek arayışına girenler de objektif olup, doğru olanı bulmanın ötesinde herkes, her parti olaya kendi penceresinden bakarak, kendi anlayışına, kendi ideolojisine göre yorum ve değerlendirmelerde bulunmak suretiyle, kabullendiği şekil ve tarzı millete de onaylatmak için reklâm ve propagandalarda bulunuyorlar.

Bize göre bir çok meselede olduğu gibi, referandum ile getirilmek istenen sistemle bilhassa Cumhurbaşkanının konumu ile ilgili en orijinal, en doğru, en geçerli, en sağlam tesbit ve tavsiyeler Bediüzzaman’ın bütün insanlığın, özellikle siyasilerin ve ülkelerin idaresine talip olan zevatın nazarlarına sunduğu ölçü ve prensiplerdir.

İşte o prensiplerden birisi: “Riyaset-i şahsiyenin kat’iyen aleyhindeyim.” (Nutuk: 196) Üstadın aleyhinde olduğu böyle şahıs odaklı cumhurbaşkanlığı sisteminin günümüzde geçerli bir tarz olmadığını herkesin, her kesimin dikkate almasında fayda var.

Üstad Bediüzzaman’dan bir başka orijinal ve dikkate değer tesbit: “Meşrûtiyetin sırrı, kuvvet kanundadır, şahıs hiçtir. İstidadın esası, kuvvet şahısta olur; kanunu kendi keyfine tabi edebilir; hak kuvvetin mağlûbu.” (Münâzarât: 221) lâfızdan ibaret kanun hâkimiyetinin yerini uzunca bir zamandır uygulanmakta olan şahıs odaklı keyfi dayatmalar kanunsuz ihraçlar ve tutuklamalar Bediüzzaman’ın bir asır önceden nazarlara verdiği bu teşhisleri, bu tesbitleri teyid etmiyor mu?

Bediüzzaman’dan bir tesbit daha: “Mebus hürdür; hiçbir tesir altında olmamak gerektir.” (Münâzarât: 224) Günümüzde şu haliyle mebusların hür olup olmadıkları tartışılırken, getirilmek istenen yeni sistemle parlamentonun yerine bir sürü yetkiyle donatılmış bir Cumhurbaşbaşkanlığı sistemini ikame etmeye çalışmak hangi dertlere deva olur acaba?

Hükümet ve parlamentonun önemine işaret eden Üstadın bir başka ifadesi: “Meşrûtiyet hâkimiyet-i millettir. Yani efkâr-ı ammenizin misal-i mücessemi olan mebusan hâkimdir; hükümet hadim ve hizmetkârdır.” (Münâzarât: 225) Millete hadim ve hizmet etmekle vazifeli kurum olarak hükümeti gören Bediüzzaman; parlamentoyu da efkâr-ı ammenin yegâne mercii olduğunu beyan ettiğine göre bunları devreden çıkarıp, onların yerine tek adam modelini getirmek cumhuriyetin olmazsa olmazlarından olan hâkimiyet-i millet anlamını zedelemez mi?

Yine Bediüzzaman’dan orijinal bir tesbit daha: “Eski zamanda değiliz. Eskiden hâkim bir şahs-ı vahit idi… Şimdi ise zaman cemaat zamanıdır. Hâkim, ruh-u cemaatten çıkmış az mütehassıs, sağırca, metin bir şahs-ı manevidir ki şûrâlar o ruhu temsil eder.” (Sünûhat: 486)

Görülüyor ki geçmiş devirlerde devlet idaresinde tek kişinin hâkimiyeti geçerli olsa da, günümüzde geçerli olması mümkün değil. Bu zaman şahıs değil; şahs-ı manevî olduğundan, şûrâlar, yani parlamentoya dayalı bir idare sistemi geçerli olabilir.

Evet çağlara ışık tutan asırların adamı Bediüzzaman’ın devlet idaresiyle ilgili tesbit ve tavsiyeleri yalnız bunlardan ibaret değil. Nur Külliyatının muhtelif eserlerinde daha teferruatlı, daha detaylı şerh ve izahlar var. M. Kemal dönemi de dahil, dünyanın dört bir tarafından model arayışlarına giren yetkililer, uzak diyarlara gitmeden bir de başuçlarındaki Bediüzzaman’a kulak verseler, her halde bu meseleyi kolayca hallederler.

Hüseyin Gültekin

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*