Bediüzzaman’dan talebelerine

Bediüzzaman Said Nursî Hazretleri’nin saff-ı evvel talebelerine yazdığı mektuplardaki hitab örnekleri ve talebelerinin Said Nursî Hazretleri’ne yazdığı mektublardan örnekler.

Günümüzde sosyal medyadaki yazışmaları görünce Bediüzzaman Said Nursi Hazretlerinin talebelerine yazdığı mektuplardaki hitaplar ve talebelerinin de ona karşı kullandığı dil çok önem arz ediyor. Ehl-i iman ve hususan Nur Talebeleri için bu mektublar hüsn-ü misal ve şevke medar olması gerekir.

Üstad Hazretleri mektupların başında muhatab aldığı talebelerine farklı ifadelerle hitap etmiş, onları taltif etmiştir. Bu taltiflerini de bazı sıfatlar vererek yapmıştır. Öyle ki bu sıfatları bazı mektuplarda sekize kadar çıkardığı olmuştur.

Ayrıca muhatablarının hizmetteki durumuna göre de hitab farklılık arz etmiştir. Meselâ, Molla Hamid ve Nuh Bey’e yazdığı mektupta “Aziz, sddık, vefadar, hakikatlı, vefakâr, kardeşlerim”1 diye hitab etmiştir. Şuâlar’da yazdığı bir mektupda “Canımdan çok sevdiğim kardeşlerim”2 “Ey bu dar-ı fanide medar-ı tesellilerim bu diyar-ı gurbette enislerim ve esrar-ı Kur’ân’iyede iştiyakleriyle konuşturan zeki, ferasetli muhtaplarım”3 “Aziz sıddık, sarsılmaz ve tevekkülün mahiyetini ve kıymetini anlayan kardeşlerim”4 “Halis, muhlis kardeşlerim ve hizmet-i Kur’ân’iyede ciddî, hakikî arkadaşlarım, muktedir, müteyakkız kardeşlerim”5 “Aziz, sıddık kardeşlerim ve mübarek varislerim ve emin vekillerim” 6 ”…… bu dehşetli asırda mükemmel tesellilerim ve varislerim”7 “…… sarsılmaz, usanmaz, çekinmez, çekilmez kardeşlerim”8 diye hitap etmiştir.

Kur’ân öğrenen çocuklar için “Aziz masum evlâtlarım”9 demiştir. Kastamonu Lâhikası 1. Mektupta “Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede ihlâslı ve kuvvetli ve şanlı arkadaşlarım”10 der. Diğer bir mektupta sekiz sıfatla hitab ediyor: “Aziz, sıddık, fedakâr ve vefakâr kuvvetli, kıymetli ve çalışkan ve muktedir arkadaşlarım.”11 “Aziz, mübarek, sıddık, sadık, ruhum canım kardeşlerim.”12

Diğer mektuplarda da farklı olarak “alicenab,”13 ”nuranî yoldaşlarım”14 ”Fa’al, sebatkâr”15 diye eklemiştir.

Lâhikalara baktığımız zaman Üstad’a mektup yazmada ve Üstad’dan mektup almada bazı talebeler öne çıkmaktadır ki, bunların başında Hulusi Bey, Sabri Efendi ve Re’fet Bey gelmektedir.

Hulusi Bey ve Sabri Efendi’nin mektuplarının Risale-i Nur eczalarında yer alma sebebini Üstad Hazretleri beş sebebe bağlamaktadır: Birincisi: “Hulusi ise, ahirdeki Sözler’in ve ekser Mektubat’ın yazılmasına onun gayreti ve ciddiyeti en mühim sebeb olması. Ve Sabri’nin dahi On Dokuzuncu Mektub gibi bir sülüs-i Mektubat’ın yazılmasına sebeb olması, onun samimî ve ciddî iştiyakı olmasıdır. İkincisi: Bu iki zat …… gayet samimî, tasannu’suz, halisane ve derece-i zevklerini ve o hakaike karşı şevklerini ifade etmek için, hususî bir surette yazmışlar. Üçüncü sebeb: Ben kendi nefsimde tecrübe ettiğim ve eczahane-i mukaddese-i Kur’âniyeden aldığım ilâçları, onlar da kendi yaralarını hissedip o ilâçları merhem suretinde tecrübe ediyorlar. Dördüncü sebeb: Hulusi Bey; benim manevî evlâdım ve medar-ı tesellim ve hakikî varisim. Sabri ise, fıtraten bende mevcud has bir nişan var. Bütün gezdiğim yerde kimsede görmedim. Sabri’de aynı nişan-ı fıtrî var. Bütün talebelerim içinde, karabet-i nesliyeden daha ziyade bir karabet hissetmiş. Ve şu havalide en az ümid ettiğim ve o da geç uyandığı halde en ileri gittiği bir işarettir ki; o da bir Hulusu-i sanidir, müntehabdır. Beşinci sebeb: Bu iki şahıs, bu hakikatı bu herkesten ziyade anladıkları için, onlar bilmeyerek vicdanlarının sevkiyle yazdıkları takdirat ve medihlerini, Risale-i Nur eczaları içinde derc edilmeye sebep olmuştur.” 16

Saffı evvel talebelerin mektublarından örnekler: Hulusi Bey

Hulusi Bey, Üstad’dan altı mektup almış olmasına rağmen kendisi yirmiyedi tane mektup yazmıştır. Bu mektubların yirmi yedisi Barla Lâhikası’nda olmak üzere toplamda yirmidokuz mektup yazmıştır.

“Gayyur, ciddî, halis ve muhlis ahiret kardeşim”17 “Aziz kardeşim, hamiyetli arkadaşım, gayretli talebem, sevgili biraderzadem”18 Ayrıca Hulusi Bey’in annesi için “İkinci validem” ifadesini kullanmıştır. Hulusi Bey de kendisine şöyle hitablarda bulunmuştur: “Eyyuhel-Üstadü’l Muhterem”, “Eyyuhel Üstadü’l Aziz”, ”Aziz Müşvik, Üstadım.”

Hulusi Bey, “Eyyühe’l Üstadü’l-Aziz” hitabıyla başlayan uzun mektubunda şunları yazmıştır: “Nurlarla alâkadar olduğum zamanlarda dünyevî bütün lezzetlerin fevkinde büyük bir zevk havassımda azim bir şevk hissediyorum19 … Bu niyetim sebebiyle Nurlarla meşgul olmak sadedinde mazhar olduğum dakikalarda hilâf-i me’mul bazı sözler kendiliğinden kalbime ve kalemime gelmektedir ki, bu marifet benim değil, elbet, muhakkak ve mutlak Hazret-i Kur’ân’dan lemean eden Nurlara aittir. Öyle ise asıl üstad Kur’ân’dır. Üstad-ı Muhteremimiz elyak ve elhak muarrifi, mübelliği ve müderrisidir. Biz muhtaçlar fırsatı ganimet bilmeli, cevherleri almalı, kalbimize, dimağımıza nakşetmek, dareynde medar-ı saadetimiz olacak olan bu Nurları ala-kadri’t-taka neşre çalışarak muhafazasını kuvvetleştirmeliyiz.20 Sözler ile kuvvetü’zzahr olduğunuz mü’minler, bataklıktan çıkardığınız mütehayyirler, ayılttığınız sarhoşlar, iade-i şuur ettiğiniz divaneler, şu zamanda Kur’ân’dan daha iyi mürşid olamayacağına inandırdığınız hakikaten müştak insanlar, ilzam ettiğiniz münafıklar, mülhidler, hatta kaçırdığınız şeytanları her gözü olan gördü, akıldan nasibi olan anladı, kalbi bozulmayan inandı. Bu azim muvaffakiyyatın sırrı, acz yolunun rehberi olan Kur’ân’ın ve Nurların dellâlının gösterdiği hakikî acze karşı Hâlıkın ihsanındandır” 21

Sabri Efendi’nin Mektupları…

Üstad Bediüzzaman’ın talebelerinden Sabri Efendi’nin lâhikalarda 23 tane mektubu yer almaktadır.

Sabri Efendi, Üstad Bediüzzaman’a yazdığı mektuplarda şu ifadeleri kullanmıştır: “Üstad-ı Alişanım efendim. “Eyyühel Üstadü’l Muhterem”

Üstad Bediüzzaman da Sabri Efendi için “Aziz ve gayretli ahiret kardeşim ve hizmet-i Kur’âniyede yoldaşım Hulusi-i sani ve Sabri-i evvel” ve ayrıca “Nur iskelesinin nazırı” “Nurlar santralı Sabri” ve “Risale-i Nurun kaptanı” sıfatıyla anmıştır.

Yine “Sabri Efendi için fıtraten bende mevcud has bir nişan var. Bütün telebelerim içinde karabet-i nesliyeden daha ziyade karabet kendisinde hissettim. Bir Hulusi-i Sanidir. Müntehabdır” demiştir. Sabri Efendi de yazmış olduğu mektuplarda Risale-i Nurun cüzleriyle ilgili hislerini aktarmıştır.

Bunlardan bazı örnekler: “Gönlüm isterki, hemen Risale-i Nur’un umumunu yazıversem de mamelimde bulunan dürr-i yektaları istidadım nisbetinde mütalâaya başlasam”

Onuncu sözle ilgili olarak da şöyle yazmıştır: “Kıymet-i maneviye itibareyle mevcudattan ağırdır”

Yirmidokuzuncu Sözle ilgili olarak, “Medarlar merdivenlerinden âli makamlara manevî suud ederken, hele Onuncu medar ve Üçüncü, Dördüncü Meselelerde deniz dalgıçları gibi derya-yı maneviyatta dalıp yüzerken o kadar envar-ı hakaik-i kibriyaya ve ezvak-ı letaif-i ulyaya müstağrak oldum ki, arz ve ifadeden acizim” demiştir. Yirmisekizinci Sözle ilgili olarak, “Çoktan beri ruh-i kemteranemin son derece müştak bulunduğu ve her bir kelimesi birer elmas mahzeni olan şu Yirmi Sekizinci Risale-i pür-nurlarını ‘lehü’l-hamd’ kıraat ve istinsaha muvaffak oldum.” “Hele Birinci Sözde Besmelenin derece-i ehemmiyeti ve suret-i temsiliyesi şayan-ı takdir ve hayrettir.“ Bahr-i mu’cizat, Fahr-i Kâinat Efendimiz Hazretleri’nin (asm) “şu sisli asırda paslı ruhlarımızı tenvir ve tesir eden” ve “saik-i hayat-ı ebediyeleri bulunan” On Dokuzuncu Mektup” şeklinde ifadeler kullanmıştır.

Re’fet Bey’in mektupları

Üstad Bediüzzaman’ın kendisine en çok mektup yazdığı talebelerinden biri olan Re’fet Bey’e 29 tane mektup yazmış. Re’fet Bey de Üstad Bediüzzaman Said Nursî’ye hitaben 7 tane mektup yazmıştır.

Üstad Hazretleri Re’fet Beye yazdığı mektuplarda çocuğuna, hanımına ve kainpederine mutlaka selâm göndermiştir. Ve evliliğini de şu duâ ile tebrik etmiş: “Cenâb-ı Hak yeni hayatınızı mübarek eylesin ve refika-i hayatınızı hayat-ı ebediyenizde, Otuz İkinci Söz’ün Üçüncü Mevkıfının ahirindeki refika-i hayata dair vade ve sıfata mazhar eylesin, amin.”

Çocuğuyla ilgili olarak “İnşallah senin çocuğun da birincilerden olacak. Madem çocuk benim benim de evlâd-ı maneviyemdir; ona verdiğin ders, yarısı senin namına ise yarısı da benim hesabıma olmalıdır. Kayınpederiniz Hacı İbrahim Efendi’ye çok selâm Bedreddin’e ve hemşireme çok duâ ediyorum.”

Yine oğlu ile ilgili olarak “Bedreddin’i küçüklüğüyle beraber büyük talebeler dairesine dahil etmişim. O, küçüklerin büyüğüdür. Bedreddin’in validesine duâ ediyorum. Elbette Bedreddin’in hüsn-i terbiyesinde muhim hissesi onundur. Çünkü onun en birinci üstadı odur” ”Mübarek Bedreddin’e çok duâ ediyorum.” “Bedreddin inşallah bizlere hakikî bir hayrü’l-halef olur” “Mübarek ve bahtiyar Bedreddin’in başından öperim.” “Nur kahramanı ve Kur’ân’ın hadimi kardeşim Re’fet Bey” “Seninle hiç olmazsa her dört günde bir kere görüşmeye ihtiyaç ve iştiyakım varken dört sene hususî görüşebildik.” ”Senin bende bir üstadın, bir kardaşın, bir dostun var” ”Ciddî, sıddık, dikkatli kardeşim Re’fet”

Diğer bir mektubda “Samimî ahiret kardeşim ve hizmet-i Kur’âniyede çalışkan bir arkadaşım Refet” Hemen sonraki mektupda “müdakkik” sıfatını eklemiştir.

Devamındaki mektupda ise, “Mütefekkir.”

Talebesi Hüsrev’e mektupları

Lâhikalarda yer alan mektuplara göre Bediüzzaman’ın talebesi Hüsrev (Altınbaşak), Üstad’a 16 adet mektup yazmıştır. Üstad da kendisine hitaben 13 mektub yazmıştır.

Hüsrev Ağabey, Üstadın kendisine yazdığı mektuptan dolayı sevincini şu şekilde ifade ediyor: “Sevgili muhterem Üstadım, Kıymettar Üstadım, Bekir ağa ile gönderdiğiniz mektuptan duyduğum süruru tarif etmek, benim gibi aciz bir talebenin ne lisanı ve ne de kalemimin haddi değildir. Sevincimden mektubunuzu takbil (öpüyor) ediyor; ruhum sizinle yaşadığı halde, cismen uzak bulunduğumuzdan ağlıyorum. Zaman oluyor ki, gözlerimden dökülen yaşları yazı yazmak veyahut Risaleleri okumakla teskin ediyorum. Zaman oluyor kalbim mütemadiyen ağlıyor, ah Sevgili Üstadım. Sizden istirhamım budur ki: Beni affediniz.”

Tevafuklu Kur’ân yazılması haberiyle ilgili cevabi mektupta da şunları yazıyor: “Ve böyle bir Kur’ân-ı Kerîm’in yazılması hakkında vaki olacak her fedakârlığa hazır olduğumu, utanarak, baştan ayağa kadar beni istilâ eden bi sürurun verdiği halet-i ruhiye üzerine arz ediyor ve ayrıca diyorum ki: Sevgili Üstadıma istenilen şekilde kendi elimle yazılmış bir Kur’ân-ı Kerîm’i yazıp takdim etmeyi arzu ediyorum.”

Yazmış olduğu Risaleleri gönderirken Üstada muhabbetini şöyle ifade ediyor: “Kur’ân-ı Mübinin nurlarının ahz ve neşri hususunda, Sevgili Üstadımız, şahsiyetiniz vasıta kılınmasından dolayıdır ki, sizi bize veren Cenâb-ı Hakk’a minnettarlığımızı tahdid edemeyiz.”

Üstadın cezaevinde olmasından dolayı üzüntüsünü şu satırlarla anlatmış: “Teâli ve terakkisi için çalıştığınız cemiyet-i İslâmiyeye arasından uzaklaştırıldığınız bir halde geçireceğinizi hatırladıkça yüreğim parçalanıyor. Gözlerimden yaşlar dökülüyor.” “Sevgili Üstadım,…… Zaferi kazanan ordular gibi insanın bütün kuvasına, ‘Ey kıymettar risaleler ve ey nuranî feyyaz sözler, meydan sizindir! Size teslim olmuşuz! Beşeriyete ve bütün mükevvenata hükümran olan Hâlık-ı Azimin hak sözleriyle bizlere tarık-ı hidayeti ve istikameti gösteriyorsunuz’ dedirtiyor.”

Hikmetü’l-İstiaze Risalesi kendisine ulaştığında şunları yazıyor: “Ey sevgili Üstadım, bu kıymettar Risale ile mücahid talebelerinize öyle bir ilâç takdim ediyorsunuz ki, bu ilâçlarla manevî yaralarımızı o kadar güzel ve çabuk tedavi ediyorsunuz ki; o pek hudhiş yaralarımız bir anda iltiyam buluyor, ıztıraplarımız o anda zail oluyor; kalblerimiz serapa sürur ile doluyor.

Rabb-i Kerimimize karşı taşımakta olduğumuz muhabbetimiz tezayüd ediyor. Ve Hâlık-ı Rahime karşı olan adabımıza bile gelmeyeceğini okudukça, vazifedeki şevk ve gayretimiz artıyor. Üstadım, size evvelden beri ‘Lokman’ nazarıyla bakmaktayım. Evet hakikaten bir Lokman’sınız. Lokman Hekim gibi, kalbî arzularımızı işiterek bu Risaleler ile muacele uzatıyorsunuz.”

Üstad Hazretleri de Kur’ân’ı yazdığı için talebesi Hüsrev’e “İkinci defa yaldızlı bir Kur’ân’ı yazdığın beni fevkalâde müferrah etti. Hem, benim için de yeni risaeleleri mübarek kaleminle istinsah ettiğin beni minnettarlık hissinden mesrurane ağlattı.” Üstad, kendisine gönderilen mektubun karşılığında cevaben şunları yazmış: ”Hüsrev kardeş, senin mektubun, benim meraklarıma (Hasan, Mustafa’lar gibi) bir şifa ve arzularıma bir deva (Mu’cizat-ı Ahmediye gibi) ve ümitlerime bir ziya (Re’fet, Konyalı Sabri gibi) hükmüne geçti.” Hüsrev Abinin yazmış olduğu Mu’cizat-ı Ahmediye Risalesi’ne karşılık Üstad, “Hüsrev kardeş, kasem ederim, benim elimden gelseydi yalnız bu defa altın yaldızla yazdığın Mu’cizat-ı Ahmediye’ye mukabil her bir sahifesine, yalnız maddî bir ücret olarak birer altın hediye edecektim. Hakikaten ebedî bir gül fabrikasına kâtip tayin edildiğinize kanaatim katiyet kesbetti.” Hüsrev Abinin kalemiyle ilgili olarak “Risale-i Nur, Kur’ân’ın bir mu’cizeî maneviyesi olduğu gibi; Hüsrev’in kalemi de, Risale-i Nur’un pek kuvvetli bir kerameti olduğuna buraca her gün tasdik ediyoruz.” “Risale-i Nur’un kahramanı Hüsrev, İnşallah o gül fabrikasının kalemi, buraları da bir gülistana çevirecek.”

Hüsrev Abinin bir özelliğini şu şekilde anlatıyor: “Nasıl ki Hüsrev, yazdığı Kur’ân’ı fotoğrafla tab’ını kabul etmeyerek binler cazibedar Kur’ân’lar kendi hattı ile âlem-i İslâmda intişarıyla, kutbiyet derecesinde bir mertebe-i ulviyeyi ve yüksek bir şeref-i imtiyazı bırakıp, Risale-i Nur dairesindeki sırr-ı ihlâsı muhafaza ve hazz-ı nefisten teberri etmiştir.”

Hüsrev Abi Üstad’a yazdığı mektupta Risale-i Nur’a intisabın faydalarını şu şekilde anlatıyor: ”Evet, Sevgili Üstadımız, Bütün talebeleriniz hep birden diyorlar: Liyakatsızlığımız ile beraber safiyane istihdam edildiğimiz bu hizmet-i Nuriye’de bedî bir Üstada hem talebe, hem kâtib, hem muhatab, hem naşir, hem mücahid, hem halka-i nasih, hem Hakka abid olmuş gibi cihandeğer güzelliklerin hepsini birden bize veren Hazret-i Allah’a ne kadar şükretsek azdır.”

Cezaevine giren Hüsrev’le ilgili Üstad Hazretleri şunları söylüyor: “Aziz sıddık kardeşlerim, ….. Hüsrev gibi bir Nur kahramanı size ihsan edildi. İnşallah, bu medrese-i Yusufiye dahi, Medresetü’z-Zehra’nın bir mübarek dersanesi olacak. Ben şimdiye kadar Hüsrev’i ehl-i dünyaya göstermiyordum, gizlerdim.” Yine Üstad Hüsrev Abiyle ilgili olarak “Aziz sıddık Kardeşlerim, ….. Evet, bizim en kuvvetli nokta-i istinadımız olan hakikî tesanüd ve birbirinin kusuruna bakmamak ve Hüsrev gibi Nur Kahramanından -benim yerime ve Nurun şahs-ı manevisinin çok ehemmiyetli bir mümessili olmasından- hiçbir cihette gücenmemek elzemdir.”

Hüsrev Abi Afyon müdafaasında şunları söylemiş: “Ben Üstadımın gittiği meslekte ve Risale-i Nur’la âlem-i İslâm’a, hususan bu vatana ve bu millete ettiği kudsî hizmetinde kendisine isnad edilen mevhum suça ruh-u canımla iştirak ediyorum.”

Hafız Ali ağabeye mektuplar

Hafız Ali ağabey, Lâhikalarda yer aldığıa göre toplamda Üstad Bediüzzaman Said Nursi’ye 6 mektup yazmış, Üstad da kendisine 5 mektup yazmıştır. Barla’daki 1. mektupda şunları yazmıştır: ”Ey yüce Üstad! Cenâb-ı Erhamürrahimine çok şükürler ki size, muazzam Kitab-ı Mübinin hazine-i hakaikinin miftahını, rahmetiyle ihsan buyurmuş. ….İnşallah yevmi, o yevm-i mev’udu duânız himmetiyle göreceğiz ve biz görmezsek fütuhat-ı azime nail olan eserleriniz pek bala bir mevkide kahramanane müşahade edecekleri şüphesizdir. ….Öyle ise siz yalnız bize değil, ilayevmilkıyam baki kalacak Müslüman yavrularının yaralanmaması için zırh; ve bir endahta dünyayı sarsan güruh-ı hazeleyi boğucu dumanlar içinde bırakan Kur’ân-ı Hakimin son sistem malzeme-i mübarekelerini icada vesilesiniz. Var ol ey sevgili Üstadım!”22 “Hızır gibi yetişip ve misl-i Lokman, Kur’ân-ı Hakimin şifahanesinden lemean eden mualecelerle tedaviye başladınız. Hayat ismine lâyık bir hayat bahşına vesilesiniz. O hayatı ihsan eden ve vesile olan uğruna, o hayatı ifna edemediğimden pek mükedderim. Allahu Teâlâ sizden ebeden razı olsun.” 23

Kendisine gönderilen “Hikmet’ül-İstiaze” için mektubunda şunları yazıyor: “Hüdhüd’ü Süleymanî, zeminin suyu meçhul olan yerlerinde -hafriyatsız- suyu bulmaya vesile idi diyorlar… Aynen bu risale, Hüdhüd-ü Süleymanî tarzında, âlem-i asgar olan insanın ezdadlarından müteşekkil cism-i vücudunda ‘nur-u iman yatağı’ olan kalbi, biaynihi gösteriyor. Zemin yüzünde zararlı ve zararsız otları teşhis eden kimyagerin ab-ı hayat bulduğu gibi-binde bir hakikatını ancak görebildiğimi anladığım bu eser-i âlî, bütün ehl-i iman ve zişuura, menba-i hakikisi olan Kur’ân-ı Hakim gibi, Nurları ile ab-ı hayatı serpiyor.”24

Üstad Bediüzzaman Hazretleri de kendisine hitabında, “Nur fabrikası nam sahibi Hafız Ali Kardeş, Fevkalâde mektubun, ehemmiyetsiz şahsiyetim hariç kalmak şartıyla, bana harika göründü. Senin halis ve yüksek dirayetin, terakkide olduğunu gösterdi. Bana ‘İşte çok Abdurrahman’ları taşıyan bir Ali’ dedirtti” 25 diye yazmıştır.

Yine Üstad, yazdığı bir mektubda “Senin Risale-i Nur’a karşı harika ihlâs ve irtibat ve itikadın, inşallah Nurları o havalide daima parlatacak” diye hitab etmiştir. 26 Yine Sikke-i Tasdik-i Gaybideki Hafız Ali’ye ait bir mektubun takdiminde “Risale-i Nur’un mühim bir rüknü olan Hafız Ali” ifadesi kullanılmıştır. 27

Hasan Feyzi ağabeye mektuplar

Üstad Hazretleri, Hasan Feyzi’nin senakârane yazdığı bir mektubuna karşılık yazdığı bir mektubu o mektubun başına eklenmesini söylüyor ve mektubuna şu ifadelerle başlıyor: “Aziz sıddık kardeşlerim. Bu defa şehid merhum Hafız Ali’nin ehemmiyetli bir varisi ve Denizli talebelerinin yüksek mümessili ve Denizli şehrinin Risale-i Nur’a karşı fevkalâde teveccühünün bir tercümanı kardeşimiz Hasan Feyzi’nin edibane, Risale-i Nur hakkında fevkalâde senakârane pek uzun mektubunu aldım.”

Ayrıca kendisiyle ilgili olarak “Kıdemli bir muallim ve âlim olması haysiyetiyle” ifadesini kullanıyor. Bahsi geçen mektupta Hasan Feyzi şunları yazmış: ”O, (Bediüzzaman) Nurun hadimidir. Eğer dünyayı istese ve dileseydi, kendisine sunulan hediye ve behiyeleri, zekât ve sadâkaları ve bu teberru terekeleri alsaydı, bugün bir milyoner olurdu. Fakat o, tıpkı Cenâb-ı Ömer’in (ra) dediği gibi, ‘Sırtıma fazla yük alırsam, nefs-i nâtika-i kâinatın kalbi ve Allah’ın habibi Muhammed-i Arabî Aleyhissalâtu Vesselâma ve yaranı olan kâmil ve vasıllara yetişemem ve ayrı yolda kalırım’ diyor. ‘Bütün eşya ve eflâkı senin için yarattım habibim’ fermanına ‘Ben de senin için onların hepsini terk ve feda ettim’ diye verilen cevab-ı Hazret-i Risaletpenahiye ittibaen imtisalen, o da dünya ve mafiayı ve muhabbet ve sevdasını terk hatta terki terk ederek bütün hizmet ve himmetini şu ömr-ü nazenini envar-ı Kur’âniyenin intişarına sarf ve hasretmiştir.”28

Hasan Feyzi, bir başka mektubunda Risale-i Nur’la ilgili şöyle yazmıştır: “Ey Risale-i Nur! Senin, Hakk’ın dili ve Hakk’ın ilhamı olup, Onun izni ile yazıldığına şüphe yok.” “Ben kimsenin malı değilim. Ben hiçbir kitaptan alınmadım, hiçbir eserden çalınmadım. Ben Rabbanî ve Kur’âniyim. Bir Layemutun eserinden fışkıran kerametli bir nurum”29

Zekai’nin mektupları

Üstad Hazretleri, talebesi Zekai’nin yazdığı mektubun başına ”İnşallah ikinci bir Hüsrev ve küçük bir Sabri olan Zekai’nin Sözler hakkındaki fıkrasıdır” diye not düşmüştür.

İşte o mektupdan bir bölüm: “Namaza dair fazilet ve mükâfat menbaı olan Dördüncü ve Dokuzuncu ve Yirmi Birinci Sözler ruhumun karanlık köşelerini nâkabil-i ta’rif bir surette tenvir etmiştir. Kemal-i aşk ve şevkle tetebbu ettiğim bu şaheser, şüphe bulutları içinde vakitlerini bir hiç için ziyan edip giden ehl-i gaflete ve gençlik hevesatına esir olup mürur-u zamanla nadim olarak tarık-ı hakikatı arayanlara bir refik-i hayat olsun.”

Bir diğer mektupda “Faziletmeâb Üstadım” hitabıyla başladıktan sonra “Nur sabahı olan Risale-i Nur’dan Birinci, İkinci, Üçüncü, Beşinci, Altıncı, Yedinci, Sekizinci Sözleri istinsah ederek bera-yı tashih, taraf-ı âlîlerine takdim ediyorum. Mezkûr sözler ki; kısa oldukları halde mefhumları büyük. Büyük hisler ve ulvî fikir bahşediyor. O Sözler ki; her biri ayrı ayrı mecralardan cereyan ederek büyük bir deryaya dökülen berrak ve saf ırmaklar gibi çağlıyorlar” denilmiştir.

Zekai, Risale-i Nurlar’ı yazarken acele etmesini şu sebeple açıklıyor: “Aziz Üstad, Vâkıa, emr-i âlileri Sözler’in yazılması hususunda acele edilmemesi idi; fakat hiç mümkün mü ki, karşımda billurî sular akıtan ulu pınarın suyundan kana kana içmek için acele etmeyeyim… İsti’calimin en büyük sebebi muhtaç bulunduğum teselliyetkâr Nurları o Risalelerde buluyorum… o cihan-kıymet Risaleleri ne kadar fazla okur yazarsam, o kadar isifade-bahş ve müftehir olacağım. … Yirmi Üçüncü Söz, derinden gelen bir sayha gibi insaniyete bağıran ve insanlara insanlıklarını ihtar eden ve en âlî makamlara sahip olmak yollarını gösteren ve kârilerini tekâmüle sevk bir eden ve meşrû aşklar doğuran ölmez bir teselli hatırasıdır.”

Bir başka mektupda Risale-i Nurlar’ın ehemmiyetiyle ilgili olarak “Hiç olmazsa şu günlerde, o mütalâası gönüller ve kalblere bir safa-yı sermedi ve câvidanî bahşeden kitab-ı kâinatın birer lem’ası ve birer nur-i timsali olan eserlerinizden bir iki tanesi elimde bulunsa idi, benim için nâkabil-i tarif bir sürur ve saadet olacaktı ve ne bilinmez bir nimet, ne ele geçmez bir define olacaktır” demiştir. 30

Ayrıca Emirdağ Lâhikası’nda neşredilen şiirinden üç mısrasını da buraya alabiliriz:

“Bu Nur, eser-i tefsiridir o semâvî kitabın,

İlan eder hakîkatı, emr-i hakkı bildirir.

İsyanlara, zulümlere mâruz olan cihânın,

Bu asırda göz yaşını nur saçarak dindirir.

Ey güç yetmez dehşet veren hâletlerden ağlayan,

Fânilere aldanarak kırıldıkça bağırma.

Ey zâilden, âcizlerden medet umup bağlanan!

Gir bu Nur’un âlemine, fânilere çağırma

Ayıl artık gaflet sarhoşluğundan, durma uyan.

Hevesatın bir ejderdir, kalbini kemirecek.

Yarın mes’ud olacaktır yoklukta Hakkı bulan,

Nur’a ve nakd-i ömrü, yarın sana verilecek,

Huzuruna uhradâ ihtişamlar serilecek. “31

Asım’ın mektupları

Bediüzzaman’ın talebesi Asım’ın Barla Lâhikası’nda neşredilen sekiz tane mektubu vardır.

Mektuplarının birine şu ifadelerle başlamış: “Üstadımı bu fakire lütuf ve kereminden ihsan buyuran Kadir-i Mutlak, ezel ve ebed sultanı Cenâb-ı Hayy-ı Layemut Hazretleri’ne, her dakika yüz binlerce hamd ve şükür etsem -ki ediyorum- yine yüz bin borcumu ifâ edemem…. İşte o bâhâ takdir edilemeyen o anahtar, öyle mücevherat ve pırlanta elmaslar ki, ne diyeyim iktidarsızlığımdan lisanım ve kalemim kalbimin tercümanı olamıyor, aciz kalıyor. Şeriat, hakikat ve marifet hazine ve definelerini küşâd edecek ve eden, ancak ve ancak bu Nur Risale-i şerifleridir.”32

Üstad-ı Ekremim, diye başlayan diğer bir mektubunda ise, Risalelerle ilgili ifadelerinde “Risale-i Şerif“ ifadelerini kullanmıştır. Mirkatü’s-sünne için “Okumaya doyulmaz. Okudukça hissedilen manevî sürur ve füyuzatın had-ü hududu bulunmaz bir umman-ı feyizdir.”33 demektedir.

Üstadın kendisine karşı yaptığı iltifata mektubunda şu şekilde cevap veriyor: “Muhterem Üstadım Efendim, Her defa olduğu gibi bu kere de nâmüstehak olduğum halde hakk-ı fakiranemde lütuf ve ibzal buyrulan iltifat-ı bînihaye bu fakiri mestediyor. Ne yapacağımı şaşırıyorum. Ancak Cenâb-ı Lemyezel Hazretleri’nin lütf u kerem ü ihsanına hamd u şükr ü senâ ederek Risale-i Şeriflere sarılıyorum. Ve lezzet alıp, siz Üstadımı karşımda ve yanımda bulup mütehayyir ve mütefekkir olarak bahr-i sürura dalıp gidiyorum. Ve bu halin devam ve tezyidini eltaf ve inayet-i Sübhaniyeden niyaz ediyorum. Nasıl etmeyeyim? Yâ Hazret! Fakire bunca iltifattan başka hele bu defaki lütufnâmelerinin başına çok tavsiften sonra ‘Hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli arkadaşım ve tarık-ı hakta ve ebed yolunda enîs yoldaşım’ kelime-i lâtifesi, bu cihan-kıymet kelâmlarınız, benim gibi fakir, hakir, muhtaç bu kardeşinize karşı ibzal ve himmet buyurulması, sizin büyüklüğünüze ve daha doğrusu Gavs-ı Azam Şeyh Geylani (Kuddise sırruhü’l-ali) Hazretleri’nin teveccüh, duâ, himaye ve muhafazası olduğuna nasıl iman etmeyeyim.”

Mektubun bir bölümünde şöyle bir duâda bulunuyor: ”Bâri-i Teâlâ Hazretleri’nden dilerim ki, âhir ömrüme kadar bu yolda hadd ü endaz olayım ve buyurulduğu gibi ‘sıddık, fedakâr, hakikî âhiret kardeşiniz ve hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli arkadaşınız ve tarık-ı hakta ve ebed yolunda enîs yoldaşınız’ olmaya bihakkın istihkak ve liyakat edeyim. Yâ Üstad-ı Ekrem …. Öyle kanaat ve imanım var ki, sizin nur ve hakikat fışkıran Sözleriniz, Kur’ân-ı Hakimden muktebes tefsirdir.“34

Bir mektubunda da, Üstaddan önce ölüm arzusunu bildiriyor: “Ya Hazret riya değil, tasannu’ değil, içimden doğuyor gönül şöyle istiyor ve arzu ediyor: Bu fakir, Üstadımdan evvel kabre girsin ve siz, dâr-ı bekânın ilk kapısına gelinceye kadar dâr-ı dünyada bulununuz ki, bu fakir ve muhtaç olan talebenize arkasından göndereceğiniz duâ ve hediyenizle mütena’im, şad ve mesrur olsun. Ve sizin teşrifinizle- ki erhamürrahimin olan Rabbül âleminden duâ ve niyazım budur- ruhum sizi istikbal etmek şerefiyle müşerref olabilmek gibi, gönül arzu ve hayatı hasıl oluyor.”35

“Sevgili Üstadım, Ne diyeyim, müştakı olduğum bu Risale-i Şerife, bu Sözler, bu hakikat, bu Nur; bu fakire lütuf ve kerem-i İlâhî olarak ihsan buyuruldu.” 36 “Otuz Üç Söz, Otuz Üç Mektubun her biri, füyuzatta bir menba-i Nur-u hakikat ve gülistan-ı bağ-ı cinandır.”37

Dipnotlar:
1- Said Nursî, Barla Lâhikası, 38.
2- Said Nursî, Şuâlar, 438.
3- Said Nursî, Barla Lâhikası, 167.
4- Said Nursî, Şuâlar, 296.
4a- Said Nursî, Barla Lâhikası, 134.
4b-Said Nursî, Barla Lâhikası, 136.
5- Said Nursî, Barla Lâhikası, 162.
6- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 115.
7- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 129.
8- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 146.
9- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 207.
10- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 7.
11- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 11.
12- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 22.
13- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 41.
14- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 70.
15- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 95.
16- Said Nursî, Barla Lâhikası, 20-21.
17- Said Nursî, Barla Lâhikası, 136.
18- Said Nursî, Barla Lâhikası, 134.
19- Said Nursî, Barla Lâhikası, 149.
20- Said Nursî, Barla Lâhikası, 50.
21- Said Nursî, Barla Lâhikası, 51.
22- Said Nursî, Barla Lâhikası, 69-70.
23- Said Nursî, Barla Lâhikası, 82.
24- Said Nursî, Barla Lâhikası, 126.
25- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 9.
26- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 201.
27- Said Nursî, Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 164.
28- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 75.
29- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 377.
30- Said Nursî, Barla Lâhikası, 92-93.
31- Said Nursi, Emirdağ Lâhikası, 89.
32- Said Nursî, Barla Lâhikası, 67.
33- Said Nursî, Barla Lâhikası, 71.
34- Said Nursi, Barla Lahikası, 75-76.
35- Said Nursi, Barla Lahikası, 80-81.
36- Said Nursi, Barla Lahikası, 91.
37- Said Nursî, Barla Lâhikası, 112.

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*