Bediüzzaman’ı “karalama”! (1)

Malatya’da misyonerlerin katledildiği “Zirve Yayınevi cinâyeti”ne ilişkin inceleme kapsamında ev ve ofislerinde arama yapılanlar arasında yer alan Prof. Zekeriya Beyaz’ın, konuyu “Said Nursî ve Nurculuk”la irtibatlandırmaya çalışması, tam bir çarpıtma.

Prof. Beyaz’ın bu saptırmayla medyaya, “Ben Said Nursî ve Fethullah Gülen’in dinî ve millî yönden çeşitli zararlı taraflarını kitap halinde yazıyorum, baktım bunların belgelerini de aldılar” açıklaması, her fırsatta bahsettiği “Said Nursî kitabı”na dikkati çekmekte.
Bu durum, Prof. Beyaz’ın, yıllardır yazdığını söylediği ve bir türlü bitiremediği “çalışması”nın reklâmını yaptığını akla getiriyor. Belki de son dönemde gündeme gelen ve internete düşen gelen Ahmet Şık’ın mâlum kitabı için Cumhurbaşkanı Gül’ün “kitap için büyük bir çalışması oldu, on bin satacak kitabı şimdi yüz bin satacak” sözünden etkilenmiş…
Beyaz’ın kendisi de “Konu, misyonerlere karşı halkı kışkırtmak veya tahrik etmek şeklinde özetlenebilecek bir amaç” olarak söylüyor ve yalnız “misyonerlik”le ilgili çalışmanın alınmadığını açıklıyor. Sözkonusu “konu ile belgeler”in yanı sıra, mesela “seçim hilesine karşı önlem alınması konusunda bir takım öneriler ve yazılar yazmıştım, o yazıları da aldılar” diyor.
Görünen o ki, sâdece “soruşturmanın mevzuu” ile ilgili değil, diğer “çalışmaları” da alınmış. Ne var ki Prof. Beyaz, daha önce televizyonlarda sık sık nazara verdiği gibi, “Said Nursî hakkında yazdığı çalışması”nı araya sokuşturma gereği duyuyor…

HANGİ “TARAFI” ZARARLI?

Gerçi kitap “bittiği”nde ya da peşinen internete düştüğünde bunları öğreneceğiz. Ancak Prof. Beyaz’ın bütün hayatı din ve vatana hizmette geçmiş Bediüzzaman’ı “karalama kampanyası”na katılıp her defasında “kitabı”ndan dem vurması düşündürücü…
Sonuçta şimdiye kadar uç veren ifâdelerinde Prof. Beyaz’ın da tıpkı daha önce Çetin Özek benzeri, maksatlı “istihbarat raporları”ndan alınma, siyak-sibakı okunmadan kesilen, meselâ, “risâle”yi “risâlet” olarak tahrif eden çarpıtmalara, cerbezelere yer verdiği, konuşmalarından  anlaşılıyor…
Gerçekten Prof. Beyaz,  Said Nursî’nin hangi “dinî ve millî zararlı tarafları”nı bulmuş?
Yüzbinlerce insanın imanının kurtulmasına vesile olan ve Anadolu’nun yanı sıra dünyanın dört bir yanında, kıt’alarında insanların İslâm’ı tanımalarına, inanmalarına ve yaşamalarına hizmet etmiş ve eden Bediüzzaman’ın eserlerinin hangi “tarafını” dine zararlı bulmuş?
İman ve İslâmın esaslarını, tevhidi ve vahdaniyeti Kur’ânî delillerle izâh eden, Kur’ân’ın belirttiği, melâike ve ruh bahsinden, zamanın hakîkatinden, âhiretin ve haşrin vukuuna kadar bütün imanî ve İslâmî meseleleri ilmen aklen, mantıken ispat eden Bediüzzaman’ın eserlerinin hangi meselesinde “dinî zararlar” var?

TEK BAŞINA CEVAP…

Bediüzzaman, doğrudan doğruya Kur’ân’ın feyzinden mülhem altı bin sayfayı aşkın Risâle-i Nur Külliyatını, “Kur’ân’ın bâhir (açık) bir bürhanı (delili) ve kuvvetli bir tefsiri ve mânevî mu’cizeliğinin parlak bir parıltısı, Kur’ân bahrinin (denizinin) bir damlası, ve Kur’ân güneşinin bir ışıkçığı” olarak niteler…
Bediüzzaman’ın “Kur’ân’dan çıkan bürhanî bir tefsir” olarak târif ettiği Nur Risâleleriyle imana ve İslâma yaptığı hizmetlerinin yanı sıra, vatanî ve millî hizmetleri tarihin tevsikinde…
Prof. Beyaz, bunların hangisini “zararlı” görmüş? Bediüzzaman’ın Ruslar’a ve Ermenilere karşı Pasinlerde, Bitlis’te “keçe külâhlılar” diye tâbir edilen fedaî talebeleriyle “Gönüllü Alay Kumandanı” olarak cansiperâne mücadelesini mi?
Ya da İstanbul’un işgalinde İngilizlere karşı neşrettiği, halkı işgale karşı şuurlandırıp uyandıran, “Tükürün İngiliz lâininin (lânetlisinin) hayasız yüzüne!” diye meydan okuduğu “Hutuvat-ı Sitte” adlı eserini ve vatanî hizmetini mi?
Temmuz 1918’de esâret dönüşü, cansiperâne mücâhedesi üzerine diğer kumandanlarla birlikte hayranlıkla Bediüzzaman’ı takdir eden, Harbiye Nâzırı Enver Paşa’nın Harbiye Nâzırlığına dâvet edip takdiratıyla vatana ve istiklâliyete hizmetlerinden dolayı “harp madalyası” taklması; ordu kontenjanından Osmanlının en yüksek ilmî müessesesi olan Dar’ül Hikmet’ül İslâmiye azâsı seçilmesi ve Şeyhülislâmdan sonra en ulvî ilmî pâyesi olan “mahreç pâyesi”nin verilmesi, tek başına Bediüzzaman’ın dinî ve vatanî/millî hizmetlerine açık bir belge ve cevaptır…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*