Bediüzzaman’ı “karalama”! (2)

Bediüzzaman Said Nursî’nin dinî hizmetleriyle birlikte vatanî/millî hizmetleri, daha Osmanlı devrinde resmen takdir edilir.

Bediüzzaman’ın Dâr’ül Hikmeti’l İslâmiye azâlığı için “Harbiye Nezâret-i Celîlesinden (Millî Savunma Bakanlığı – Genel Kurmay Başkanlığı’ndan) bildirilen ve bilâhâre irâde-i seniye layhasına eklenen arz ve takdim yazısı, evvela Prof. Beyaz’ın “karalamaları”nı peşinen berhava eder.

Şeyhülislâm Musa Kâzım Efendi’nin Said Nursî’ye “Mahreç Pâyesi” verilmesi için hazırlayıp Padişah Mehmed Vahdettin’e sunduğu, 18 Zilkade 1336 (26 Ağustos 1334) tarihli tezkerenin gerekçesindeki, “Bitlis’te Ruslarla vukua gelen muhâberata (savaşa) iştirak edip esir düşmüş; ve bu kere avdet eylemiş (yurda dönmüş) olan Bediüzzaman Said Kürdî’nin aşâirin (aşiretlerin) harbe sevki hususundaki mesâi-î hâmiyetmendânesine (hâmiyetlicesine mesâisine) ve müşâhid olan hidemât-ı bergüzide-i vatanpervânesine (seçkin vatanperverâne hizmetine) binâen bir rütbe-i ilmiye ile taltifi” ibâresi, bunun Osmanlı resmî belgelerindeki ifâdesi.

VATANÎ-MİLLÎ HİZMETLERİ…

Esasen, Said Nursî’nin -aralarında M. Kemal’in de bulunduğu- şifreli resmî ve özel dâvetlerle on sekizi bulan ısrarlı Ankara’ya dâvetleri, Bediüzzaman’ın vatanî/millî hizmetlerinin açık bir göstergesidir…
Zira Bediüzzaman, başta İngiliz işgaline karşı neşredip dağıttığı “Hutûvat-ı Sitte” adlı eseri olmak üzere, çeşitli zeminlerde yaptığı konuşmalarla, devrin gazetelerine, mecmualarına yazdığı makalelerle Anadolu’daki Kuva-yı Millîye hareketini desteklemiş; işgal altındaki hükûmetin baskıyla “cihada karşı fetvası”yı “muallel (hastalıklı)” olarak tanımlayıp “dinlenilmemesi” gerektiğini savunur.
“Anadolu harekâtı aleyhinde, İngilizlerin emri ve tazyiki altında bulunan bir idarenin ve meşîhatın (Diyanet’in) fetvası mualleldir (özürlüdür), dinlenilmez” diye açıkça karşı çıkar.
Keza Bediüzzaman, “Türklerin ve Kürtlerin tam birleşmiş İslâmî ve dinî bir milliyet teşkil ettiğini” belirtir. Kürdistan Teâli Cemiyeti’nin kurulduğu 6 Kasım 1917’de İstanbul’da ve hatta Anadolu’da olmayıp Kosturma’da Rus da esâretinde olan Bediüzzaman, asılsız iddiaların aksine, asla mahut cemiyetin kurucuları arasında ve daha sonra çalışmalarında yer almadığı gibi, cemiyetin “Kürdistan” fikrini reddeder.
Daha geçen asrın başlarında Kürdlere, “İttihada hayat var; mevcudiyetinizi ittihadla gösteriniz ve hâmiyet-i millî ile fikir ve vicdan-ı şahsiyetinizi milletin kalb ve akl-ı müştereki gibi gösteriniz. Yoksa sıfır çekeceksiniz” ikazında bulunan Bediüzzaman, Osmanlı döneminde, Kürtlere “ittihad-ı millî” dediği millî birlik ve bütünlüğü şiddetle yegâne kurtuluş ve maddî-mânevî yükselme yolu olarak tavsiye eder. “Şeyh Selim vukuatı”na katılmadığı gibi, Cumhuriyet dönemindeki “Şeyh Said hadisesi”ne iştiraki reddeder.
Cemiyet üyesi Mevlânzâde Rıfat’ın, “Cemiyetin reisliği” teklifine, “Yaptığımız milleti parçalamaktır” diye mukabele eder. (Mülâkat, Nurculuk Hakkında, İstanbul, Yeni Asya Yayınları 1976)
Ankara’da Birinci Millet Meclisi’ne geçen ve bilfiil Kuvayı Milliyeye katılan ûlema ve “sarıklı mücâhidler” olan mebusların önemli bir kısmı Bediüzzaman’ın dinî hizmetlerinin yanı sıra vatanî ve millî hizmetlerini yakından bilmektedir.

YAYINLANMAMIŞ “ÇALIŞMA”DAN BAHİS!

Bediüzzaman’ın ilmî vukûfiyetini, Birinci Dünya Savaşında Gönüllü Alay Kumandanı olarak Şark Cephesinde dört bini bulan talebeleriyle ve milisleriyle cansiperâne savaşmasını, peşinden esâretindeki kahramanlıklarını, 31 Mart hadisesinde Ayasofya ve Sultan Ahmed gibi selâtin camilerindeki vaazlarını, sekiz taburu itaate getiren nutuklarını, gazetelerdeki yazılarını takdir etmekteler.
Bundandır ki dâvet edildiği Birinci Meclis’te, “hoşâmedi merâsimi” ile karşılanır, Meclis kürsüsünde Anadolu gazilerini tebrik ve zafer için muvaffakiyetlerine dua eder.
Meclis’te ülkenin birlik ve bütünlük içinde maddî ve mânevî kalkınması için Cumhuriyet öncesinde önemle tahakkukuna çalıştığı, “cehâlet, yoksulluk ve ihtilâfa karşı, mârifet (eğitim), san’at (sanayi) ve ittifakla mücahade” için din ve fen ilimlerinin beraber okunduğu “Şark Üniversitesi” projesini Meclis’te kabul ettirip bütçeden tahsisat (ödenek) ayrılmasını sağlar; daha sonra çok partili dönemde aynı çalışmaları büyük bir dikkatle tâkip eder…
Peki, Prof. Beyaz, bunların hanginin “dinî ve millî zararlı tarafları”nı bulmuş ki, yayınlanmamış kitabından bahsedip Bediüzzaman’ı “karalamaya” yelteniyor?

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*