Bediüzzaman’ı “karalama”! (3)

Esasen Bediüzzaman’ın hayatı, hizmetleri ve mücahedesi, öteden beri ortaya atılan isnad ve iftiralara en bâriz cevaptır.

Mesela, Cumhuriyet sonrasında ise bu temel düşüncelerle her menfî harekete karşı olduğu gibi 1925’teki “Şeyh Said harekâtı”na da karşı çıkıp, “Askerler bu vatanın evlâdıdır. Senin ve benim akrabalarımdır.

Ahmed’i Mehmed’e, Hasan’ı Hüseyin’e kırdıramayız” idrâkine dâveti, Bediüzzaman’ın vatanî ve millî hizmetlerinin açık bir göstergesidir.
Yine “Türk milleti asırlardan beri İslâmiyetin bayraktarlığını yapmıştır. Çok veliler yetiştirmiş ve şehitler vermiştir. Böyle bir milletin torunlarına kılıç çekilmez. Biz Müslümanız, onlarla kardeşiz; kardeşi kardeşle çarpıştırmayız. Bu şer’an câiz değildir. Kılıç, hâricî düşmana karşı çekilir. Dahilde kılıç kullanılmaz. Bu zamanda yegâne kurtuluş çâremiz, Kur’ân ve iman hakikatlarıyle, tenvir (aydınlatmak) ve irşad etmektir (eğitmektir.) Teşebbüsünüzden vazgeçiniz, yoksa akim kalır; birkaç câni yüzünden binlerce mâsum kadın ve erkek telef olabilir” ikazı, vatan ve milletin birlik ve bütünlüğüne hizmetinin bir diğer bâriz belgesi. (Necmeddin Şahiner, Bilinmeyen Taraflarıyla Bediüzzaman Said Nursî, 268-269)

CEVAPLARI VERİLMİŞ…

Kaldı ki ispat edemeyeceği bir şeyi yazmayan ve söylemeyen Bediüzzaman, kendisi ve Kur’ân tefsiri Nur Risâlelerine yönelik bütün iddialara, bühtanlara susturucu cevaplar vermiştir.
Meselâ, ebced ve cifir metodununun kullanılmasına itiraz edenlere, ebced hesabının ve cifr ilminden işârî mânâlar çıkarmanın ilim dünyasında makbul bir tarz olduğunu delilleriyle tasrih etmiş; bu yöntemin ilim ve dinler tarihi boyunca kullanıldığını, İslâm âlimlerinin, âyet ve hadislerden işari mânâlar çıkardığını çeşitli örneklerle ortaya koymuş.
İslâm dünyasında ehil âlimlerin başvurduğu cifr ve ebced ilminin Kur’ân’ın yanısıra, Peygamberimizin hadislerinde de özellikle istikbâle dair işâretlerin anlaşılmasında istimal edildiğini yazmış.
Bedüzzaman, elbette Kur’ân tefsiri eserlerinde, imânın ve İslâmın esaslarına dair hakikatleri, öncelikle Kur’ânî kesin muhkem metodarla, kat’î ilmî ve aklî delillerle ispatlamış; ancak İslâm geleneğinden sayılan “ilm-i cifrin anahtarları içinde en kolayı, en sâfisi (yanlışlardan ve hurafelerden arınmış olanı) ve belki en güzeli”ni, Kur’ân’ın mucizeliğinin cilvesini gösteren mânâları, “Risâle-i Nur Külliyatını ziynetlendiren tevâfukun az da olsa istimal etmiştir.
İşârî mânâlara ulaşmak için ebced ve cifir kullanımının edipler arasında gelenek haline geldiğini ve sanatı daha güzel göstermek için ebced hesabının kullanıldığını ifade edip, Kur’ân ayetlerinden cifr ilmi yardımıyla işaretler çıkarılmasını Kur’ân’ın bir mucizesi olarak belirmişir.
Zira âyetlerin her asra bakan yönü olduğu için, maziden haber vermesi gibi, gelecekten haber vermesi de Kur’ân’ın mucizeliğinin ve belağatının gereğidir. Zira âyetlerin ifade ettiği mânâlar değişik derecelerdedir. “Her bir ayetin mânâ mertebelerinde bir zahiri, bir batını, bir haddi, bir muttalaı vardır.” Bu derecelerin de fürûatı, işâratı, dal ve budakları vardır.  Buna göre âyetler sadece zahiri mânâdan mürekkep değildir. Zahirdeki mânâsından başka bir de işari mânâsı vardır. Cifr ilmi bu işari mânâlara ulaşabilmek için bir araç işlevine sahiptir.. (Sikke-i Tasdik-i Gaybi, 86-87, Şûalar, 360))
Netice-i Meram: Cifr ilmi ve ebced hesabını İslâm medeniyetinde sıklıkla kullanılan makbul “ilmî bir kanun” ve “riyazî bir düstur”, “edebî bir usûl” olarak kabul eder.

KİMSE HEVESLENMESİN!

Keza, Kur’ân ve hadisin kıyamete kadar bütün zamanlarla ve bütün asırlarla alâkadar olduğunu bildiren Bediüzzaman, Kur’ân’ın diğer çağlardaki tefsirlerine ve hizmetkârlarına takdiri ve tahsini gibi Kur’ân ve hadisin âhirzamanda dinin tahribi ve Risâle-i Nur gibi Kur’ân’a ve Sünnete hizmet eden bir tefsirden bigâne kalmayacağı gerçeğiyle bazı âyetlerin Risâle-i Nur’a “işârî mânâsı”nı delilleriyle açıklar.
Ayrıca, âhirzaman hâdiseleri hakkındaki hadislerin zâhirî anlamlarının dışında te’villerinin olduğunu belirten Bediüzzaman, müteşâbih âyetler gibi müteşâbih hadislerin de “bir tefsiri, bir te’vili, bir tâbiri olduğunu” belirtir. “Gaybı Allah’tan başka kimse bilemez” ve “Allah en doğrusunu bilendir” kayıtlarından sonra, sözkonusu Peygamberî ihbarların bir kısmının zâhirî anlamlarının dışındaki işârî-remzî te’villerinde bulunur. Ki bu da öteden beri İslâm âlimlerince tercih edilen ve teâmül haline gelen bir usûldür.
Prof. Beyaz’ın “karalamaları”ndan çok evvel yapılan isnad ve bühtanlara Bediüzzaman, -kimsenin kendisini savunmasına ihtiyaç bırakmayacak – en muknî, mâkul ve ilzam edici ilmî cevapları vermiş; bütün bühtanları çürütmüştür.
Prof. Beyaz dahil, kimse heveslenmesin; “karalamaları”na Bediüzzaman’ın cevabı hazırdır…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*