Bediüzzaman’ın basın ahlâk kuralları

alt

Ferdin, ailenin, cemiyetin bütün müesseselerini tecdid eden, Kur’ânî ve Nebevî rota çizen Bediüzzaman, gazetelerin (basın, yayının) temel fonksiyonunu şöyle belirler:

1- Gidişattaki olumlu ve olumsuz gelişmeleri duyurup halkı bilgilendirmek;

2- Hatîb-i umumî ve mürebbî-i efkâr olmak. (Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 187)

Yani, topluma seslenen hatipler olarak, fikirleri terbiye etmek, eğitmek, istikamet vermek. Tesbit ettiği basın ahlâk kurallarından bazılarını şöyle sıralayabiliriz:

“Edipler edepli olmalı, hem de edeb-i İslâmiye ile müteeddip olmalı. Ve onların sözleri kalb-i umumî-i müşterek-i milletten çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halisa tanzim etmeli.” (Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 124)

Gazeteler haysiyet kırıcı neşriyatlarıyla İslâm ahlâkını sarsıp kamuoyunu perişan etmemeli. (Eski Said Dönemi Eserleri, Divan-ı Harb-i Örfî, s. 124)

Dinsiz felsefeye dayanarak, “Beşerin beynini bin parça etmemeli.” (Bediüzzaman, Sözler, s. 882),

“İfsat, dinsizlik, ahlâksızlık ve zındıka komitelerinin” oyunlarına gelmemeli, onların sözcülüğüne soyunmamalıdır.

“On para kazanmak için ahlâk-ı İslâmiyeyi esasıyla sarsan istihzaat ve terzilât (alaycı ve aşağılayıcı yayınlar) ve müstehcenat ile ezhan-ı şûrede (çorak zihinlerde) ahlâk-ı rezîlenin (rezil ahlâkın) tohumlarını serpmemeli.” (Eski Said Dönemi Eserleri, Nutuk, s. 187)

Darbeleri, darbecileri, müstebitleri, diktatörleri asla alkışlamamalı. “Meşrû, hakîki meşrûtiyetin müsemmasına ahd ü peyman ettiğimden, istibdat (baskı, zorbalık) ne şekilde olursa olsun, meşrûtiyet libası giysin ve ismini taksın; rast gelsem sille vuracağım. (Tarihçe-i Hayat, s. 63.)

En birinci hile, hileleri terk etmektir. (Tarihçe-i Hayat, s. 63.)

“ Hem de, gazete sahibi, zemin bulmak için fikr-i intikamın maden-i habîsi (kötülük kaynağı) olan şahsiyâtı karıştırıyor.

Veyahut on para kazanmak için ahlâk-ı İslâmiyeyi esasıyla sarsan istihzâat (alaya almak) ve terzilât (rezil etmek) ve müstehcenat (açık saçıklık, edepsizce ve terbiyesizce yayın) ile ezhan-ı şûrede (çorak zihinlerde) ahlâk-ı rezilenin tohumunu ekiyorlar.

Seyyiâta meydan veriyorlar. Bu gazetelere ya tenkisat (kısıtlama, düzenleme) veya taksimü’l-a’mal (iş bölümü) kaidesinin icrası lâzımdır.” (Eski Said Dönemi Eserleri, 187.)

Gazeteler iki kıyas-ı fasid cihetiyle ve haysiyet kırıcı bir neşriyat ile ahlâk-ı İslâmiyeyi sarstılar ve efkâr-ı umûmiyeyi perişan ettiler. Ben de, gazetelerle, onları reddeden makaleler neşrettim. Dedim ki:

“Ey gazeteciler! Edibler edepli olmalı; hem de, edeb-i İslâmiye ile müteeddib olmalı. Ve onların sözleri, kalb-i umûmî-i müşterek-i milletten bîtarafane çıkmalı. Ve matbuat nizamnamesini, vicdanınızdaki hiss-i diyanet ve niyet-i halise tanzim etmeli. (Bediüzzaman, Hutbe-i Şamiye, s. 109, Tarihçe-i Hayatı, 57-58.)

“Düşmanın çizmesi boğazımıza bastığı zaman onun yüzüne tükür; rûhun kurtulsun, cesedin ezilsin” hakîkatini matbuât lisânıyla da beyân eden Üstadları Bediüzzaman’a ittibâ etmişlerdir. (Tarihçe-i Hayat, s. 473.)

Buna göre, hepimize düşen vazife, Risale-i Nur tercümanı ve müellif ve sahibi olan Bediüzzaman’ın matbuat/basın hakkındaki mesajını, esprisini tam olarak kavrayıp ve “tam sadakat” göstererek neşretmek gerekir.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*