Bediüzzaman’ın misafirleri

18-20 Mart tarihleri arasında Risale-i Nur Enstitüsü tarafından her yıl düzenlenen Risale-i Nur Kongresi dolayısıyla şerefli belde, Suriye’nin başşehri, yeryüzünün kadim şehirlerinden İslâm âleminin göz bebeği Şam şehrindeydik. Vatanım kadar aziz bildiğim bu mübarek beldeye üçüncü kez geliyordum.

 

Altmışı aşkın akademisyen ve araştırmacı ile birlikte, “Said Nursî’nin İslâm Dünyası Tasavvuru: Hutbe-i Şamiye” başlıklı Risale-i Nur Kongresinde, Bediüzzaman’nın İslâm Dünyası tasavvurunu altı masa halinde anlamaya, anlamlandırmaya çalışacaktık. “Hürriyet” ana konusunu tartışmak, anlamak ve kamuoyu ile paylaşmak üzere, Prof. Dr. Servet Armağan, Prof. Dr. Ahmet Battal, Doç. Dr. Bekir Berat Özipek, Doç. Dr. Levent Bilgi, Dr. Recep Ardoğan, Yrd. Doç. Dr. Ömer Ergün, Prof. Dr. Adnan Arslan, Dr. Cemil Ertem, Prof. Dr. Recep Şentürk ve Turgay Oğur’la birlikteydik.
Sevgili Turgay Oğur; “Bizler Bediüzzaman’ın dâvetine icabet ettik” diyerek söze başlamıştı. Risale-i Nur Enstitüsü Bediüzzaman’nın misafirlerini mükemmel bir organizasyonla, samimiyetle ağırladı.
İlk gün masa çalışmalarının tamamlanmasının ardından hep birlikte Emevi Camii’nin lâhuti atmosferinde minbere yaklaştık. Minberde, Bediüzzaman yüzyıl öncesinden bizlere sesleniyordu. “Rahmet-i İlâhiyeden ümidinizi kesmeyiniz.” Bu ikaz karşısında İslâm dünyasının hali, Libya’nın geleceğinin belirsizliği, Mukaddes Kudüs’ün işgal altında oluşunu düşünerek ümitsizliğe kapılmadık. Suriye yönetiminin ve Suriye vatandaşlarının, Libya’nın durumundan ibret alıp feraset ve basiretle hareket etmeleri, Suriye’de süregelen değişimin kansız, sancısız devam etmesi, İslâm Milletlerinin üstadları Arapların sulh ve huzuru  için samimiyetle duâ ettik.
Başımızı kaldırdığımızda, Bediüzzaman’ın dünyaya işittirecek derecede gür bir sesle “İstikbal yalnız ve yalnız İslâmiyetin olacak. Ve hakim hakaik-i Kur’ân’iye ve imaniye olacak” diye haykırdığını işittik.
Hakkı tebliğde düsturumuz olmak üzere “Eğer biz ahlâk-ı İslâmiyenin ve hakaik-ı imaniyenin kemalâtını ef’alimizle izhar etsek sair dinlerin tâbileri elbette cemaatlerle İslâmiyete girecekler, belki küre-i arzın bazı kıt’aları ve devletleri de İslamiyete dehalet edecekler” dersini ve müjdesini aldık.
Omuzlarımıza yüklenen bu ağır sorumluluk karşısında irkildik. Bu müjdenin gerçekleşmesini, tahakkukunu engelleyen, geciktiren bir nesil olmak korkusuna kapıldık. Gözyaşıyla, bütün güzelliklerle birlikte, güzel ahlâkı ve güzel hasletleri tanımlamak ve tamamlamak üzere gönderilen Resul’e iltica ederek, Kur’ân ahlâkıyla ahlâklanmayı ve bunu her halimize yansıtabilmeyi gönülden arzu ve niyaz ettik.
Bediüzzaman hutbe iradına devam ediyordu. Tezellül etmeyin, aşağılanmayı, insan onurunun hiçe sayılmasını kabullenmeyin, haksızlar, zalimler karşısında zillet göstermeyin, alçalmayın, küçülmeyin. Hiç kimseyi, güçsüzleri, mazlûmları aşağılamayın, küçültmeyin, insanlık onurlarını zedelemeyin. Zalimlere dalkavukluk, yardakçılık yapmadığınız gibi, bîçarelere, zayıf ve güçsüzlere de zorbalıkla davranmayın, zorla hükmetmeyin, kibirlenmeyin, şefkatle donanmış imanlı bireyler olarak hür yaşayın ve hür yaşatın, hürriyetin yılmaz savunucuları olun diye tebessümle bizleri ikaz ediyordu.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*