Bediüzzaman’ın M. Kemal’le görüşmesi….

ŞÂHİDLERİN beyânıyla, “Meclis sohbet salonu” ya da bugün “kulis” denilen “teneffüs dinlenme- salonu”nda 50- 60 mebus içindeki karşılaşmada önce çok sert bir münâkaşa geçer, ikinci gününde Said Nursî, M. Kemal’le “riyaset odası”nda (Meclis Başkanlığı odası) iki saati aşkın görüşür.

Bir gün önceki “karşılaşma”dan sonraki bu ilk başbaşa görüşmede, Bediüzzaman’ın on maddelik “beyânnâme”de yer alan ikazları yaptığı, hâdisenin şâhidlerinin anlatımlarından ve Bediüzzaman’ın yazılarından okunmakta. Talebelerinden Mustafa Sungur’un naklettiği ve sözkonusu görüşmenin ehemmiyetini anlatan hâtırası bu açıdan kayda değer:   “Üstadımız bir gün buyurmuşlardı; ‘Ben Ankara’da Reisicumhurla namaz hakkında yaptığımız münâkaşadan bir gün sonra, onun riyaset odasındaki hususî görüşmemizde, Hucûmât-ı Sitte’nin ikinci desisesinin içindeki temsili ve hakikatlerini (Mektûbat, 402-403) ona iki saat kadar ders vermekte iken, M. Kemal pür dikkat kesilip dinliyordu. O anda başka bir iş için Maarif Vekil Mustafa Necati (Uğural) içeri girdi. Konuşmamın kesilmemesi ve dikkatimin dağılmaması için âdeta Maarif Vekilini odadan kovarcasına eliyle işaret ederek odadan çıkarttı…” (Abdülkadir Badıllı, Mufassal Tarihçe-i Hayat, c.1, 557)
M. Kemal’in yakın düşünce ve mesai arkadaşı olan, Meclis’in ilk üç döneminde milletvekilliği, mübâdele esnasında Bayındırlık ve İskân Bakanlığı, 1924 Anayasası’nın yürürlüğe konulduğu sırada Adalet Bakanlığı, Tevhidi Tedrisat sürecinde ve Harf Devrimi esnasında Millî Eğitim Bakanlığı yapan Uğural’ın o an kabul edilmeyişi, görüşmenin ne denli önemli olduğunu ortaya koyuyor.

“BÜTÜN HİSSİYATINI VE PRENSİBİNİ RENCİDE  ETTİĞİM HALDE…”

Bediüzzaman, M. Kemal’le Meclis’teki görüşmelerini eserlerinde derceder. Sözkonusu görüşmenin konusunu Bediüzzaman, “İkinci gün, (“karşılaşma”dan bir gün sonra) hususî riyaset odasında Hücûmat ı Sitte’nin Birinci Desisesi içinde bulunan ‘Meselâ Ayasofya Camii ehl i fazıl ve kemalden..’ cümlesinden başlayan, ta İkinci Desiseye kadar bir saat tamamen ona söyledim” diye izâh eder. “Bütün hissiyatını ve prensibini rencide ettiğim halde, kendisine ilişmedi ve hatta taltifine çok çalıştı” diye nakleder… (Emirdağ Lâhikası, 214)
Bediüzzaman bu görüşmelerin neticesini, “… M. Kemal, (…) Şeyh Sinüsî Kürtçe lisânı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla Vilâyât ı Şarkiye vâiz i umûmisi, hem mebus, hem Diyanet Riyaseti Dairesinde Darül Hikmet azâlarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van’da temelini attığım Medreset üz Zehrâ ve Şark Darülfünununa (üniversitesine), Sultan Reşad’ın verdiği 19 bin altun lira, iki yüz mebus içinde yüzaltmış üç mebusun imzasıyla, yüz elli bin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; ben Beşinci Şuâ’ aslının verdiği haberin bir kısmını orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım…” paragrafıyla özetler. (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, 314)
Bediüzzaman’la M. Kemal’in görüşmesi ve tartışması, sözlü tarihe temel teşkil eden başta dönemin mebusları olmak üzere hâdiseye bizzat şahitlik etmiş muhtelif şahısların hâtıralarında yer alır. Erzurum Milletvekillerinden Mehmed Salih Yeşiloğlu, 1947’de Bediüzzaman’ın hayatını kaleme almak maksadıyla kendisine yazdığı mektupta şu şekilde bildirir:
“Millî Meclis’in ilk devresinde Ankara’ya geldiğiniz zaman, evvela hürmete, bir hafta sonra da, Meclis’in teneffüs salonunda ve soba başında; abdest, namaz ve ‘Cenâb-ı Hak’tan yardım isteyiniz!’ sözlerinizden dolayı, Reisicumhur’la münâkaşadan sonra, Ankara’dan uzaklaştıktan sonra, ilk olarak nereden nereye nefy olundunuz? Ve ol vakit, Diyanet Riyaseti tarafından bir emre müsteniden size vâizlik nâmiyle elli lira maaş tahsis edilmişken, bu maaşı neden kabul etmediniz?” soruları, birinci kaynaktan görüşmeyi ortaya koyar. (Badıllı, 572)

“BEDİÜZZAMAN DAHA HİDDETLİ BAĞIRARAK SÖZLERİNİ ESİRGEMEDİ”

Keza “Paşalar, kumandanlar ve mebuslar Atatürk’ün karşısında değil sertçe konuşmak, belki bazıları titrerlerken; Üstâd Hazretleri ise bir çocuğu azarlar gibi onu azarladı” diyen ilk dönem Siverek mebusu Mardin eşrafından Yüzbaşı Abdûlgani Ensarî, 1973’te Mardin’de evinde—hâtıratını eserine alan—Abdülkadir Badıllı’ya ve kalabalık bir cemaate şunları anlatır:
“Bediüzzaman Hazretleri İstanbul’dan Ankara’ya ilk geldiği günlerde daha önceleri de birbirimizi tanıdığımız için sık sık görüşüyorduk. Ankara’ya geldikten bir müddet sonra, mebusları namaza dâvet etti. Bir beyannâme yazıp neşretmişti. Bu mevzuda Atatürk ile münâkaşaları esnasında ben hazır idim. Atatürk’ün hiddetli bağırmasına karşı, Bediüzzaman daha çok şiddetli ve hiddetli bir şekilde bağırarak, ona karşı namazı ve İslâm şeâirini müdafaa etti. Münâkaşanın tam ortasında, yani ikisi karşılıklı sert konuşurlarken; Sultan Abdülhamid’in meşhur müezzini Hafız Hüseyin Efendi Meclis mescidinde ‘Allahû Ekber, Allahû Ekber’ diye Ezân-ı Muhammediye başlar başlamaz, Bediüzzaman o şiddetli münâkaşayı dakikasında bırakarak, namaz yerine koştu…”
Ayrıca Afyon Mahkemesinde Bediüzzaman’ın avukatlığını yapan, “Müvekkilim Bediüzzaman Said Nursî’yi Yargıtay’da Müdafaa Notlarım” isimli basılmış bir kitabı bulunan Av. Hulusî Bitlisî Aktürk’ün 11 Ocak I949’da Yargıtay Birinci Ceza Dairesi’nde yaptığı temyiz müdafaasında, Said Nursî’nin mebuslara hitaben neşrettiği “beyannâme”sini nazara vermesi, o güne dair bir başka delil olarak tarihe geçer.
Aktürk’ün, “Bediüzzaman, ‘Ey Meb’uslar! Sizler büyük bir günün kurucularısınız. Hakikaten birer yüksek kumandan sıfatıyla mücâhedeye koyuldunuz. Düşmanları denizlere döktünüz. Hilâli, Sâlibin tasallutundan kurtardınız… Ey kumandanlar! Bundan sonra da öyle hareket ediniz ki; Kıyamet gününde, Mahkeme-i Kübrâda mes’ul olup, bir neferden istimdad-ı nur etmeye (nur istemeye) muztar (mecbur) kalmayasınız!’ sözlerini esirgememiş… Bu serbest kanaatlarla, dinî vazifesini ifâdan dolayı muâhazeye (sorgulanmaya, yargılanmaya) lâyık görülmemiştir..” ifâdesi, Bediüzzaman’ın Meclis’teki görüşmelerinin bir başka belgesi olur. (Afyon Müdafaası, Birinci Zeyli, Osmanlıca – 169-170)

“BEDİÜZZAMAN’LA  M. KEMAL UZUN UZUN GÖRÜŞMELER YAPTI”

Bütün hâtıralar ve bilgiler, Bediüzzaman’ın M. Kemal’in Meclis’te karşılaşmasının ve görüşmelerinin mâlum “beyannâme”nin akabinde başladığını gösterir. Meselâ Hasan Basri Çantay’ın gazeteci yazar Sinan Omur’a anlattığı “Üstâd Bediüzzaman’a M. Kemal’in Şark vilâyetleri umumî vâizliği ve sâireyi teklif etmesi, Üstâd’ın ona, Reisicumhur seçildikten sonra söylediği nasihatları neticesinde olmuştur. Üstâd ona şöyle demişti: “Halim ol, selim ol, refik ol, şefik ol!” hâtırası, Said Nursî ile M. Kemal’in görüşmesinin en bâriz te’yididir. (Necmeddin Şahiner, Son Şâhitler, c. 5, 244)
Gazeteci yazar Vehbî Vakkasoğlu’nun (7 Ocak 1986’da İstanbul Bahçelievler’de Abdülkadir Badıllı’ya anlattığı) “1980 Ağustos’unda Celâl Bayar’ı İstanbul’daki köşkünde ziyaret ettiğimde bir gazeteci olarak birçok meselelere dair sualler sormuştum. En son sualim kendisinin Bediüzzaman Said Nursî’yi görüp görmediği olmuştu. Bu sualim üzerine, ‘Evet ben Said Nursî’yi Ankara’da görmüştüm. O da şöyle oldu: M. Kemal Paşa beni bir gün Said Nursî’yi çağırmaya gönderdi. Bir meseleye dair görüşeceklermiş. O gün Said Nursî Ankara’da Taşhan diye bir binada kalıyordu. Oraya gittiğimde, eli kolu çemrenmiş, abdestini almış, namaz vaktini bekliyordu. Kendisini M. Kemal Paşa’nın istediğini söyledim. O da, ‘Görüyorsunuz namaz vakti gelmiş, namazımı kıldıktan sonra geleceğimi söyleyin!’ dedi…” cevabı, ilk ağızdan bu hususta bir başka önemli belge. (Badıllı, 561-562)
Bediüzzaman bir asır önce gelseydi Osmanlıların mukadderâtı değişirdi” diyen Dağıstan Kahramanı Şeyh Şamil’in torunu Said Şamil, Bediüzzaman’ın Ankara’da karşılanmasını ve M. Kemal’le görüşmesini şu cümlelerle açıklar: “(Kuva-yı Millîye’ye karşı) Bâb-ı Meşîhatın (İstanbul’daki Diyanet dairesinin) ısdar ettiği (verdiği) fetvaya Bediüzzaman Hazretleri cephe almıştı. Bu mukabele Ferit Paşa hükûmetini ve işgal kuvvetlerinin İngiliz kumandanını telâşa düşürdü. Hakkında yapılan tâkibat üzerine muhibbanları (sevenleri) onu korudular. Millî Mücâdele hükûmetinin ısrarı üzerine onu Ankara’ya kadar götürdüler. Orada Millet Meclisi üyeleri tarafından alkışlarla ayakta karşılandı. Kendisiyle M. Kemal Paşa uzun uzun görüşmeler yaptı. Sultan Abdülhamid Han zamanından beri özleyip tahakkuk ettiremediği, Doğu illerinde bir medrese kurması için malî kolaylıklar gösterildi. Buna rağmen volkan misal bir enerji menbâı olan o faal şahsiyet, bütün bunları nezâketle reddetti. Van’a gidip Erek Dağında inzivaya çekildi.” (Necmeddin Şahiner, Aydınlar Konuşuyor, İstanbul, 1979, 152)

“MÜBÂHASE BİR SÂAT KADAR İMTİDÂD ETTİ…”

Bütün bunların yanı sıra, birinci ve ikinci dönem Şebinkarahisar milletvekilliği ile TBMM başkan vekilliği yapan ve M. Kemal’i destekleyen “birinci grup”da yer alan Ali Surûri Tönük’ün (1880- 30 Eylül 1926) hâtıra defterinde yazdıkları, Bediüzzaman’ın M. Kemal’le görüştüğünü ve sert münâkaşa ettiğini ortaya koyar.
Prof. Mustafa Armağan’ın bir televizyonda bahsetmesi üzerine ilk kez “Risâle tashih” adlı internet sitesinde (5 Ocak 2011 tarihinde) Bilâl Tunç ve Zübeyr Ünlü tarafından açığa çıkarılan, Ankara Millî Kütüphâne’de 06 mil YZA 9487’de kayıtlı defterin—müracaatımız üzerine—basımı için orijinalinin Türk Tarih Kurumu’na gönderildiği kütüphane yetkililerince belirtilen “not defteri”nde Tönük, Bediüzzaman’la M. Kemal’in görüşmesini aktarır.
Bizzat şâhid olduğu Bediüzzaman’la M. Kemal’in görüşmelerinden birini anlatan Ali Surûrî Tönük, “25 Teşrîn-i sânî [1338 (1922)] Cumartesi” günkü notlarında, önce “Halîfe Hazretleri’nden Meclis’e bir cevâb gelmiş; okunacağı sırada, ‘Ka’imen (ayakta) dinleyelim” diye bir teklif dermeyân olmuş. Derken, gürültü çıktı” deniliyor. Peşinden de “Takrîben akşam namâzı sıralarında Meclis dağılırken baktım, Dîvân-ı Riyâset odasında Kemal Paşa ile Bedîüzzaman Molla Saîd-î Kürdî arasında bir mübâhase (konuşma – tartışma) var. Ben de dinledim. Bir sâat kadar imtidâd etti (sürdü)” diye not düşer…

BEDİÜZZAMAN’IN ŞİDDETLİ MUKABELESİ…

Devamında, “Bedîüzzaman da, evvelce biraz haşince söylüyor idiyse de…” diye başlayıp devamında Said Nursî’nin M. Kemal’e sert çıkışını gölgelemek ve hatta tersine çevirecek kadar tarafgirlik gösteren Tönük’ün ifâdelerinden, Bediüzzaman’la M. Kemal’in görüştüğü, görüşmede sert münâkaşanın olduğu ve Bediüzzaman’ın “haşince söylediği” gerçeği ortaya çıkmakta.
“Ve aralarındaki kırgınlık zâhiren zâil oldu gibi ise de her halde iki taraf da birbirine muğber kaldılar zan ederim” diyen Tönük belli ki her “ihtimale” karşı, “Kemal Pâşa, çok mühim meselelere temâs etti ve hakîkaten zekâsını gösterdi” notuyla M. Kemal’e taraftarlığını ve hayranlığını -özel not defteri’nde- açıkça ilân ediyor.
Ancak bunları yazdıktan sonra, “Mamafih (Bediüzzaman) yine güzel cevaplar verdi” ifâdesiyle gerçeği teslim etmek durumunda kalıyor. Akabinde, “Ve (Bediüzzaman) Meclis’in çok mübârek ve mübeccel olduğundan bahsetti. O, bilhassa Kemal Paşa’ya hitâben; ‘Kur’ân’ı ve İslâm’ı kurtardınız. Kur’ân’ı omuzunuza kaldırdınız. Kur’ân ise, her sahîfesinde salât (namaz) ile emrediyor. Mâdem ki, Kur’ân’ı böyle muhâfaza ettiniz, onun emri olan salâta da beynelmüslimîn (Müslümanlar arasında) müdâvemet (devam edilmesi) içün teşebbüs etmeniz lâzımdır…” cümleleri, hâdiseyi nakletmede içine düştüğü çelişkiyle beraber, görüşmenin mâhiyetinin açık ikrarı oluyor.
Kısacası, Bediüzzaman’la M. Kemal’in Meclis’teki mâlûm “karşılaşma”dan sonra en az iki veya üç kez görüştükleri, mevzubahis ilk görüşmenin iki saatten fazla sürdüğü şâhidlerin ve Bediüzzaman’ın ifâdelerinden teyiden anlaşılmakta.
Ve M. Kemal’in Bediüzzaman’ın Hilâfetin mânâsının Meclis’in mânevî şahsiyetinde temsil edilmesi ile “beyannâme”de yapılan ikazlardan rahatsız olduğu müşâhede edilmekte. Bu maksatla M. Kemal’in Bediüzzaman’ı da diğer âlimler ve hocalar gibi “yeni rejim”in Meclis’e ve telkininde istimal etmeye çalıştığı, fakat başaramadığı; tam tersine Bediüzzaman’dan şiddetli mukabele gördüğü, sonraki hâdiselerle teyiden doğrulanmakta…

 

 

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*