Bediüzzaman´ın Musa Carullah cevabı

Kalvinizm tartışmaları, Hıristiyanlıktaki “dinî reform”un bir bezerinin İslâm’a da tatbikinin ortaya atılmasına kadar vardırıldı. Dahası, “İsevîlik dinî hakikisini”i değiştirip dünyevileştirerek Kapitalizm gibi “çürük ve esassız esaslar”la ahlakî çöküntüye zemin hazırlayan Kalvinizm benzeri “dinde protestanlık” iddialarına Bediüzzaman’ın ismini de karıştırıldı.

Oysa Bediüzzaman, bu Avrupa’yı “sefâhet ve dalâlette bozulmuş ve İsevî dininden uzaklaşmış Avrupa” olarak niteler. (Lem’alar, 119 -120) Dinî zâfiyetin başgösterdiği, teslimin bozulduğu bu zamanda “içtihad” kapısını aralamanın semâvî değil, heves ve nefsin arzusuna göre “arzî (dünyevî) bir içtihad” olduğunu uyarır. Bu içtihadın “kâbil-i te’vil ve hiçbir cihette kabil-i tebdil olamaz (değiştirilemez)” dediği dinin esaslarını değiştirip dejenere etmeyi hedef aldığını haber verir.

“Medâr-ı içtihad (içtihad konusu) olmayan” bu hususlarda “içtihad” kapısını aralamanın dıştan gelen samimiyetsiz bir tahrik olduğunu bildirir. Müslümanları, dine din dışılıkları sokmak isteyen “ehl-i bid’a”nın “ictihad” perdesi altında, dinsizliğe bahane ve malzeme olabilecek bu tür tuzaklara karşı uyanık olmaya çağırır.

Sırf bu hususu izâh için İçtihad Risâlesi’ni yazar. Bugünkü “dinde içtihad hevesi”nin dini yaşamaktan değil, Avrupa medeniyetinin tahakkümü, tabiat felsefesinin tasallutu, hayat şartlarının ağırlaşması sonucu fikir ve düşüncelerin dağılmasıyla zihinlerin mâneviyata yabânîleşmesinden türediğini belirtir. (Sözler, 442 -457)

* * *

Bundandır ki, Kalvinizm ve “protestan İslâm” tartışmalarıyla gündeme getirilen Musa Carullah gibilerinin, doğrusu Kur’ân ve Sünnet temelinden kopmayan “içtihad” niyetiyle ortaya attığı “yenilikçi” görüşlerinin, dini tağyire yönelen “dinde reformcular”a bahane olabileceği endişesiyle daha baştan tenkid eder.

Ne garip ki bu konuda da Bediüzzaman, fikir ve maksadının aksiyle yapılan bu ithama mâruz kalır. “Bir suâle cevap” başlığı altında, Şeyhülislâm Mustafa Sabri Efendi ile Musa Bekûf dediği Musa Carullah Bigiyev veya Birgiyev arasındaki tartışmada “efkârlarını muvâzene”de, “birisi ifrat etmiş; diğeri tefrit ediyor” temel tespitini yapar. Bu tespit, bugün “İslâmı protestanlaştırma” ifsadlarına karşı o günkü ikazının ne denli haklı ve yerine olduğunu bir defa daha ispat eder.

Aslında Bediüzzaman’ın, “Mustafa Sabri gerçi müdâfaâtında Musâ Bekûf’a nisbeten haklıdır; fakat Muhyiddin gibi ulûm-u İslâmiyenin bir mucizesi bulunan bir zâtı tezyifte haksızdır” cümlesi, bu münâzararın nirengi noktasını teşkil eder.

Bediüzzaman’ın, Musâ (Carullah) Bekûf’u, “ziyâde teceddüde (yenilikçiliğe) taraftar ve asrîliğe mümâşâtkâr (uyan, yatkın) efkârıyla (fikirleriyle) çok yanlış gidiyor. Bazı hakaik-i İslâmiyeyi yanlış tevillerle tahrif ediyor. Ebu’l-Âlâ-yı Maarrî gibi merdut (İslâm âlimleri tarafından reddedilmiş) bir adamı muhakkikînlerin (hakikatleri araştırıp ortaya çıkaran büyük İslâm âlimlerinin) fevkinde (üstünde) tuttuğundan ve kendi efkârına uygun gelen Muhyiddin’in Ehl-i Sünnete muhâlefet eden meselelerine ziyâde taraftarlığından, ziyâde ifrat ediyor” izâhı her şeyi ortaya koyuyor. (Lem’alar, 272, 273)

* * *

Peki, Avrupa’da ortaçağ dönemindeki Havas ilmini araştıran kitaplar yazan, “ilmi-ledun ve gizli ilimler yani Okülitizm” üzerine araştırmalar yapan araştırmacı Aytunç Altındal, nasıl olur da Bediüzzaman’ın “ziyâde teceddüde taraftar ve asrîliğe mümâşâtkâr ve çok yanlış” diye eleştirdiği Musâ Carullah’ın görüşleriyle paralel gösterir?

“Newton, Maji ve gizli ilimlerden bilgiler almış birisidir. Herkesin fizikçi ve matematikçi olarak bildiği Newton’un bir çalışmasını yayınladım. İncil üzerine havas ilimi ile ilgili sayılar ve rakamlar ile alakalı bir kitap idi. Bu kitap dünyada olay oldu” diye çalışma alanının genişliğini ifâde eden Altındal, neden Bediüzzaman hakkında doğru dürüst bir çalışma yapmaz?

Bediüzzaman’ın, “bazı hakaik-i İslâmiyeyi yanlış tevillerle tahrif ediyor” diye eleştirdiği Musa Carullah’ı, “reformist” olarak gösterilen ve bugün İslâm’ı dejenere etme ve dünyevileştirmede istimal edilen “Amerikan İslâm”ı ya da “protestan İslâm” projelerine âlet edilmesine aracılık eder? Kalvinizm türü dinde reformu öneren isnadları Bediüzzaman’a da yakıştırır; niçin?

Neden 1925’ten sonra Diyarbakır’a hiç gitmeyen Bediüzzaman’la 1959’da görüştüğünü söyler; Bediüzzaman’ın 1908’de İstanbul’da gazetelerde yayınladığı makaleler ve eserlerinde yazdığının tam zıddına, “Türklerin İslâmiyetle alâkası bitmiş” dediği isnadında bulunur?

Dahası bir siyasî partinin “ampul” ambleminin ışıkla ilişkisini, Bediüzzaman’la, “nur”la ilişkilendirme saçmalığını savurur; neden? Bu yakışıyor mu?..

Gül Haç Tarikatı, Tapınak Şövalyeleri ve Leonardo da Vinci’nin şifreleri hakkında araştırmalar yapan Altındal, sahi neden Bediüzzaman’ı bilmeden Bediüzzaman hakkında konuşur? Neden durup dururken Bediüzzaman’ın eserlerlerinde açıkça eleştirdiği Musa Carullah’la aynı kulvarda gösterir?

Neden Bediüzzaman’ı okumaz; bazı zavallıların “tâlimat”la sürüklendikleri “karalama kampanyaları”na katılır? “Resmî olarak kurulan istihbarat örgütü MAH`ı kuran kişi” dediği Adnan Adıvar’ın eşi Halide Edip Adıvar`ın yanında 1960 yılında öğrenci olarak yazı dünyasına girdiğini söyleyen, “babam istihbarat örgütü Karakol`un önemli elemanlarındandı” ve “Süleyman (Seba) Abi de MİT`teydi” diye detaylara giren Altındal, Okültizme, ezoterikaya harcadığını söylediği parasının ve zamanının bir kısmını niçin Bediüzzaman’ı ve Kur’ân tefsiri Nur Risalelerini araştırmaya harcamaz; Bediüzzaman’ın Musa Carullah hakkındaki cevabını görmez?..

Bu soruların cevapları da araştırmaya değer…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*