Bediüzzaman’ın “müsbet hareket” metodu

Türkiye’de deccalizmle mücadele eden Bediüzzaman, “müsbet hareketle” iman hizmeti yaparak, dahilde maddî mücadeleye girmeden, hürriyet/demokrasi yolunda ilerlemenin formüllerini verdi ve uyguladı.

Son dersi de “müsbet hareket” idi. Bazılarının “silâhlanma ve şiddete dayalı” düşünceler taşıdığını ve harekete geçmek üzere olduklarını fark eder ve talebelerine Risale-i Nur meslek ve meşrebinin belkemiğini oluşturan “müsbet hareket” dersini verir.

Uzun tahlillerin ve âhirzaman siyasetinin tahlilinin yapıldığı bu “son ders”in ilk paragrafı şöyledir:

“Bizim vazifemiz müsbet hareket etmektir. Menfî hareket değildir. Rıza-yı İlâhîye göre sırf hizmet-i imaniyeyi yapmaktır, vazife-i İlâhiyeye karışmamaktır. Bizler âsâyişi muhafazayı netice veren müsbet iman hizmeti içinde herbir sıkıntıya karşı sabırla, şükürle mükellefiz.” (Bediüzzaman Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, Yeni Asya Neşriyat, yeni tanzim,  s. 870.)

Yani, pozitif düşünce, pozitif hareket, pozitif bakış, pozitif yaklaşım.
Şimdi de “müsbet hareket” ile “menfî harekete” bazı örnekler verelim:
l Allah rızası müsbet, nefsin veya başkasının rızasını gözetmek menfî.
l Asayişe, emniyete çalışmak müsbet; emniyeti bozan, radikal hareket menfî.
l İman hizmeti müsbet; siyasî veya başka yolla çalışmak menfî.
l Sıkıntıya sabırla mukabele etmek müsbet, sabırsızlık menfî.
l Şükür müsbet, şükürsüzlük menfî.
l Mihenge vurmak müsbet, tenkit menfî.
l Allah’ın emrine uygun, nezaket ve nezahetle hareket etmek müspet.
l Şiddet, tahrip ve tecavüz, olumsuz yaklaşmak, tekfir etmek, zaafları saymak menfî.
l Yapıcı, ölçülü, dengeli, âdil ve hakperest davranmak müsbet.
l “Bardağın yarısı dolu” demek müsbet bir yaklaşım ve bakış açısı ise, “Bardağın yarısı boş!” demek menfî, negatif bir yaklaşımdır.

Bediüzzaman Risale-i Nur’u tüm dünya insanları ve Müslümanları için yazdı. Ancak, Şiâ ve İhvan-ı Müslimîn, “müsbet hareketi” benimseyemedi maalesef. Bazıları, zalim Avrupalılarla işbirliğine gitti. İşte, şimdi ortalık kan gölüne döndü…

Irak’ın, Afganistan’ın işgaline, Libya’nın perişan edilmesine, Mısır’ın oyalanmasına ve askerî vesayetine ve şimdi de Suriye’de binlerce masumun katledilmesine, perişan edilmesine nasıl bakıyoruz, nasıl bakmalıyız?

Günümüz siyasetinin deccalizmin etkisinde; fevkalâde girift ve dışa bağımlı olduğunu bilerek hareket etmek gerekir:

“Biz müteharrik-i bizzat değil, bilvasıta müteharrikiz. Avrupa üflüyor, biz burada oynuyoruz. O tenvim (uyutma) ile telkin eder, biz kendimizden hayal edip, asammane (sağırcasına) tahribimizde telkinlerini icra ederiz.” (Sünûhat, Yeni Asya Neşriyat, s. 64.)

Yâni, teknoloji, teknik, kitle iletişim vasıtaları, eğitilmiş eleman, para, güç ecnebilerin elindedir. Dolayısıyla, istedikleri gibi siyasî hareketler teşkil etmeleri, yönlendirmeleri tabiî, hattâ kaçınılmazdır. Siyasetle hareket eden, onların minderinde, onların sahasında güreşiyor demektir. Bu da otomatikman kaybetmek demektir.

Deccalizmin, batı felsefesinin, haricî cereyanların dizayn ettiği, kontrol ile yönlendirdiği bugünkü siyaset; problemlerin kaynağı iken derdimize devâ, problemlerimize nasıl çare bulacak?

Ortadoğu’yu, İslâm âlemini perişan eden, felsefeden beslenen, menfaat üzerine dönen “İkinci Avrupa”nın siyasetidir. (Birinci Avrupa, işgallere karşı olan, hak ve hürriyetlerin yerleşmesini isteyen zihniyettir.) Bugünkü şiddete dayalı zalim siyaset, İkinci Avrupa’nın menfaatleri, hasis çıkarları yönünde şekilleniyor.

Türkiye de buna âlet ediliyor, yani kullanılıyor maalesef. Tıpkı BOP’ta, Irak ve Afganistan’ı işgalde kullanıldığı gibi. Bediüzzaman: “Biz ferec ve ferah ve sürur ve fütuhat isteriz—fakat kâfirlerin kılıcıyla değil! Kâfirlerin kılıçları başlarını yesin; kılıçlarından gelen fayda bize lâzım değil. Zaten o mütemerrid ecnebîlerdir ki, münafıkları ehl-i imana musallat ettiler ve zındıkları yetiştirdiler.” (Lem’alar, s. 107) demektedir.

Filistin’de, Arap âleminde, Türkistan’da, Afganistan’da, Keşmir’de vs. kurtuluş, sürur ve ferah isteriz, ama kâfirlerin kılınçlarıyla değil.

Tek yol, “müsbet hareket” olarak görünüyor…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*