Bediüzzaman´ın postacısı: Ahmed Ramazan

Yıl 1947’nin puslu yılları. Yirmi yaşlarında genç bir delikanlı İstanbul’da askerliğini yapıyordu. Askerliğinin bitmesine az bir zaman kala içindeki sıkıntı artmıştı. Askere gelmeden önce başlayan arayışları o­nun Elazığ ve Diyarbakır’ı karış karış dolaşmasına sebep olmuştu. “Falan yerde bir gönül adamı var” şeklinde duyduğu her yere koşmuştu. Nitekim bu arayışı 1949 yılına kadar sürmüştü.

Bu insan Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayat adlı kitabında “Bediüzzaman Said Nursî ve Hâriç Memleketler” kısmında Pakistan’la alâkalı bir mektubu bulunan Ahmed Ramazan’dır. 1927’de Malatya’da doğan Ahmed Ramazan 1950’lerde Büyük Doğu mecmuasında çalışır. Üstad Bediüzzaman’la Emirdağ, Eskişehir ve Isparta’da görüşmeleri olur.

Gittiği her kapıdan eli boş dönen Ahmed Ramazan’ın gönlü hiç kimseye ısınamaz. Bunu anlatırken Ahmed Ramazan Bey, şu ifadeleri kullanıyor: “Nereye gittimse, kime ulaştımsa beklediğim şey olmadı. Ben sanki manen açlıktan kırılmak üzere olan yüreğime haddini aşan bir sel gibi manevî duyguların boşalacağını bekliyordum. Ama hiçbir yerde böyle bir şey olmadı.”

1949’un Haziran ayıdır. Hava insanın nefesini sıkacak kadar sıcaktır. Ama buna rağmen Ahmed Ramazan Bey’in gönlünde tarif edilemez bir heyecan vardır. Daha önce bu tür bir sürü ziyaretlerde bulunduğu halde böyle bir halet-i ruhiye ile ilk kez karşılaşıyordur. Emirdağ’a iner inmez sırtındaki ağır yüklerden kurtulmuş gibi hafiflemiştir. Tanıdığı hiç kimse olmayan bu şehre medhi kulağına kadar gelen bir gönül insanını bulmak için gelmiştir. Bir otel ararken kendini Emirdağ Palas’ın önünde buluverir. Elinde çantasıyla otelden içeri girer. O resepsiyondayken kendisine ismiyle hitap eden biri çıkagelir. Gelen bu zat “Ramazan Efendi, Üstad Hazretleri sizi evde bekliyor.” diyerek kendisini takip etmesini ister.

Üstad’ı ilk kez duyan ve duyar duymaz da ziyaretine giden bu gönül ehline Üstad Hazretleri bigane kalmamış ve talebelerinden birisine “Gidip Ramazan’ımı otelden alıp getirin.” demiştir. Bu olay Ramazan Efendi’nin açılmaya müheyya gözlerinin açılmasına sebep olmuştur. Üstadın talebesinin ardından büyük bir heyecanla otele çok yakın olan eve doğru yol alınırken Ramazan Efendi, “Benim ismimi nasıl bildi? Benim geldiğimi kim bildirdi?” sorularının cevaplarını bulmakla meşguldür.

Bediüzzaman’ın o­nu görür görmez bir şeyh aradığına îmada bulunarak “Ramazan Efendi istediğin bizde yok!” diyerek kendisine lâtife yaptığını belirtiyor. Okunan ezanın ardından ömrü boyunca unutamayacağı bir namaz kılar. Üstad, namazın ardından “Seni annenden babandan aldım; vakfettim.” der. Bu hızla İstanbul’a giden Ahmed Ramazan Bey, Bediüzzaman’ın diğer talebeleri Abdülmuhsin ve Ahmet Aytemur ile sekiz odalı bir ev kiralayarak canla başla iman ve Kur’ân hizmetine başlar.

Hatıralarını anlatırken o günleri adeta yeniden yaşayan Ahmed Ramazan Bey, burada Gençlik Rehberi kitabını bastırır ve ardından Bediüzzaman’ın emriyle o zamanın en büyük dergisi olan Büyük Doğu’ya giderek Necip Fazıl’ın yanında çalışmaya başlar. Bediüzzaman, bir müddet sonra Ahmed Ramazan’a önemli bir görev verecektir ve bunun için Büyük Doğu’dan ayrılmasını ister. Ama bunu Necip Fazıl’a söylemek çok zordur. Bu zor durumu şu cümlelerle izah ediyor: “Necip Fazıl’ı yakından tanıyanlar bilir. Öyle yanına gidip ‘Ben yarın gazeteye gelmiyorum.’ demek kolay bir iş değildir. o­na ‘Yarın gazeteye gelmiyorum’ dedim. Bağırdı, çağırdı, ihanetle suçladı; ama biz Üstadımızın emriyle çoktan hazırlıklara başlamıştık bile. Risâle’nin neşri için yurtdışına gönderilmiştim.”

“Büyük Doğu’da ayda 150 liraya çalışıyordum, 25 lira kiraya, 25 lira da yemeğe veriyorduk.” Ahmed Ramazan Bey, Bediüzzaman Said Nursî’nin bu yurtdışı görevini hiç düşünmeden bir emir telâkki ederek hayatının en önemli kararını vermiştir. Bu karar o­nun hayatının dönüm noktasıdır artık. Ancak şimdi karşısında pasaport alma meselesi vardır. Çünkü o günkü hukuki şartlara göre Ahmed Ramazan Bey, hakkında sonuçlanan üç mahkeme kararı olduğu için yurtdışına çıkması mümkün değildir.

Durum Üstad Hazretleri’ne iletilir; ama o kendisinden çok emin bir şekilde “Hayır, alırsın.” der. Ve ardından “Kat’iyen pasaportsuz çıkmamalısın. Pasaportunu mutlaka almalısın.” O zaman kaçakçılığın en revaçta olduğu yıllardır. Kaçaklar için vur emri vardır, pasaportsuz çıkanları sınırda çok büyük zorluklar bekliyordur. Ahmed Ramazan Bey, Üstad’ının pasaport için “Müracaat et, alırsın!” emrine güvenerek başvurur ve bir hafta içinde pasaportunu alır. Pasaport işlemlerini yaparken içinde bulunduğu durumu izah eden Ahmed Ramazan Bey şunları söylüyor: “O zaman pasaport büroları ile mahkemeler aynı bina içindeydi. Bir odada mahkemelere giriyordum, duruşma aralarında da pasaport işlemleriyle uğraşıyordum.” Hiçbir problem yaşamadan pasaportunu alır.

İlk durağı Suriye ve dolayısıyla Şam’dır. Üstadından emri alır almaz dil, yol, iz bilmez bir haldeyken ‘Nereye, ne ile ve ne şekilde gideceğim?’ demeden büyük bir metanetle gitmesi, alkışlanması gereken ve ancak hasbilere yakışır bir davranış tarzıdır. O zaman Bediüzzaman’ın çevresindeki gençler arasında Arapça bilen kimse yoktur. Buna rağmen tevdi edilen görev her ne pahasına olursa olsun bihakkın yerine getirilir. Mektuplar Urfa üzerinden gönderilir ve bu şekilde Bediüzzaman’ın toplam iki bin mektubu bütün Ortadoğu, Çin, Avustralya gibi dünya devletlerine oradan ulaştırılır.

Ahmed Ramazan’ın Tarihçe-i Hayat’taki mektubu

Pakistan’daki Nur Talebelerinin Üstad Said Nursî’den İstedikleri Mesaj Münâsebetiyle, Irak’taki Bir Nur Talebesinin Gönderdiği Mektup

Bundan birkaç gün evvel, Pâkistan’da talebeler konferansı vardı. Hazret-i Üstaddan bir mesaj istemişlerdi ve bunun tarihî bir tesiri olacaktı. Haber aldık ki; Salih, Nur Talebeleri nâmına bir mesaj göndermiş. Sizlere de yazmışlar ki, acele Hazret-i Üstada bildirirsiniz. Konferansta, Hazret-i Üstad ve Nurlar çok methedilmiş. Komünistler tarafından îtirazlar yapılmış. Fakat, reis hepsini reddetmiş. Hazret-i Üstadın fotoğrafları teşhir edilmiş. Yakında Nur ve Nura âit uzun ve resimli bir yazı ile bir mecmua çıkaracaklarmış. Sonsuz selâm ve duâlar.

Ahmed Ramazan
(Bediüzzaman Said Nursî, Tarihçe-i Hayat, s. 630)

Türkiye’den çıkarken yanında 600 lirası vardır. O da kendisini ancak Mısır’a götürmeye yetmiştir. o­ndan sonrası mı? Mısır’da borç almış, bu borcu Bağdat’ta çalışarak geri ödemiştir. Kendisi sanat okulu mezunu olduğu için demircilerde, arada bir de kahvecilerin yanına girerek çalışmıştır.

Şeyhülislâm Mustafa Sabri: Bediüzzaman doğrusunu yaptı

Ahmed Ramazan Bey, Mısır’da kaldığı süre zarfında ülkenin bütün büyük âlimleriyle görüş Ahmed Ramazan Bey, Osmanlı’nın eski Şeyhülislâmlarından Mustafa Sabri Efendi ile de görüşür. Hocanın izini İskenderiye’de bulur.

Evinde görüştüğü Sabri Efendi yaşlı gözlerle, Üstad’ın ilmini, faziletini ve yüksek dehasıyla ilgili hatıralarını anlattıktan sonra, “Bediüzzaman kardeşim ülkede kalarak daha isabetli karar verdi” der. İlk gidişinde yurtdışında 6 ay kalır. Bu süre zarfında Ürdün, Suriye ve Irak’a gider. Koca bir altı ay geçtikten sonra Üstadına olan hasreti yüreğini bir yangın yerine döndürmeye yetmiştir. Daha fazla dayanamaz ve bir gece vakti Türkiye’ye kaçak olarak girer. Bir iki gün yolculuktan sonra Eskişehir’deki Üstadının yanına gider.

Vakit gece yarısıdır. Büyük bir sevinç içinde zaten o­nu bekleyen Bediüzzaman hemen ayağa kalkar ve bağrına basar. Bağrına basarken o âna kadar adı Ramazan’ken ve Bediüzzaman da kendisine öyle hitap ederken, bu kez “Ahmed Ramazan’ım geldi!” der. Deyiş o deyiş. O deyişe hürmeten Ramazan Bey, sabah evden çıkar çıkmaz soluğu nüfus idaresinde ve mahkemede alır. İsmini değiştirmek için müracaat eder; ismi o günden sonra Ahmed Ramazan olacaktır.

Gezdiği yerlerdeki Müslümanların, İslâm’a uymayan hallerini üzülerek görmüş ve bunları Üstadına anlatmak istemiştir. Daha ilk cümlesinde müdahaleyle karşılaşan Ahmed Ramazan Bey’e Üstad eliyle ‘Sus’ işareti yaparak, ‘Kardeşim, bana o­nların iyi taraflarını anlat, fena vaziyetlerini anlatma’ diyerek güzel bir hikmet dersi verir. Bediüzzaman, talebelerine karşı çok vefalıdır. Hiç Arapça bilmeyen Ahmed Ramazan’ı Şam’a göndermiştir. Ama aylarca bir haber alamadığı için çok merak ettiğinden bir haber getirmesi için de bir başka hasbî talebesi Zübeyir’i göndermiştir. Zübeyir abi, Ahmed Ramazan’ın yanında bir hafta kalarak aldığı haberlerle geri dönmüştür. Hiç şüphesiz Ahmed Ramazan’ı bulunduğu yerde ziyaret eden “başkaları” da vardır. o­nu takip etmek için Mısır’a kadar gidenlerden haberdar olan Ahmed Ramazan bu olayı şöyle dile getiriyor: “Ara sıra Bağdat’a gelir, beni kontrol ederlerdi. Üç dört aylığına dil öğrenmeye gelirlerdi. Çevremde 24 saat dolaşırlardı.”

Medine’de ikamet izni için merhum Özal aracı oldu

O dönemde Ortadoğu adeta Risalelerin bütün dünyaya yayıldığı bir posta merkezi olarak görev yapmıştır. Ahmed Ramazan, görevi gereği bütün dünyada Müslüman derneklerinin bulunduğu her yere ulaşmaya çalışmış ve risâle göndermiştir. Bu vesile ile Çin’e, Hindistan’a, Pakistan’a, Finlandiya’ya, Yemen’e, Tokyo’ya, Arjantin’e ilk Risaleler Bağdat’tan gitmiştir. İşin ilginç yanı bütün gönderilen Risâlelerin hepsi Türkçedir. 1968’e kadar Bağdat’ta kalan Ahmed Ramazan, hayatını devam ettirmek için tercümeler yapmaya başlar. Evlendikten sonra ticarete de başlar. Irak’ta kendisine siyasî iltica teklif ederler; ama o bu teklif kabul etmez. 1958 yılında Irak’taki kanlı ihtilale de şahit olur.

1987 yılında Medine’ye yerleşerek orada yaşamaya başlayan Ahmet Ramazan’ın o kutsal beldeye yerleşme hikâyesi de ilginç. Ailece bir umre ziyaretindeyken Başbakan Turgut Özal ile bir otelde görüşünce Özal’a Medine’ye yerleşme dileğini iletir. Özal’la Malatyalı olduğu için yakından tanışıyorlardır. o­nun bu isteğine merhum Özal, “Ankara’ya gidince hallederiz” şeklinde cevap verir. Ancak Ahmet Ramazan Bey şu karşılığı verir: “Hayır, Ankara’ya gelmem uzun olur. Sen istersen burada yazıver!” Özal, o­nu kırmamak için, istediği şekilde Suudi Arabistan yetkililerine hitaben bir yazı yazar ve bu yazı üzerine de bütün aile efradına Medine’de ikamet izni verilir. Ahmed Ramazan Bey yıllardır Medine’de hizmetlerine devam ediyor. Zaman zaman baba ocağı memleketinin özlemi arttığında ülkesine geliyor ve dostlarıyla hasret gideriyor.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*