Bediüzzaman’ın Risale-i Nur yazanlara yaptığı duâlar

Nur Talebeleri tarafından yazılan Risalelerden dolayı Üstadın sevinci ve yaptığı duâları ortaya koyan güzel örnekler vardır. Bunların bir kısmını hatırlayalım:

“Bu defa hediyelerinize mukabil elimden gelseydi yalnız maddî fiyatına göre her birine on lira, Yirmi Beşinci Söze yirmi beş altın, belki elmas ve Yirmi Dokuzuncu Söze yirmi dokuz yakut verirdim. Öyle ise, verilmiş gibi kabul ediniz. Evet, tevafukta muvaffakiyetli olan kalem, ulvî keramet-i Aleviyeye göze görünür güzel bir delil göstermiş. Yüz bin maşallah. Hüsrev’in çok şirin ve fevkalâde yazdığı Hastalar Lem’ası ile Esma-i Sitte Lem’ası, benim nazarımda elmasla yaldızlı yazılan ve onlar kadar uzun iki mektup sadâkat-medar hükmünde bana göründü; Risale-i Nur’a çok ehemmiyetli hizmetlerini göz yaşıyla hatırlattı ve Firdesv hediyenizdeki Risalelerin harfleri adedince, Cenâb-ı Erhamürrahimin sizlere rahmet, bereket, saadet ihsan eylesin. Amin”1

“Kardeşlerim, bu defa kudsî kalemle hediyeleriniz o kadar beni minnettar ve mesrur etti ki, güya dünyayı ışıklandıracak bir Nur fabrikası ve mazi ve istikbali rayiha-i tayyibesiyle muattar edecek bir gül fabrikası semadan bizim imdadımıza gönderilmiş ve benim arkamda kuvvetü’z-zahr olarak duruyor ve mütemadiyen çalışıyorlar diye mesrur oluyorum. Yüz binler elhamdülillah”2

“Aziz Sıddık kardeşlerim, Sizin, yani Nur fabrikasının sahibi mübarek cemaatin imamının Atabey’den gelen mektupları bizi çok mesrur eyledi. Üç dört ay zarfında, üç dört köyde ümmilerden elli adet kalem Risale-i Nur’u yazmaya muvaffak olmaları, elbette Ali’lerin ve Mustafalar’ın şüphesiz harika bir keramet-i sadâkatlarıdır. Kerametkârane bu vakıa, bu havalide Risale-i Nur şakirdlerini çok kuvvetle ümitlendirdi. Ziyade şevk verdi. Size de ve o ümmi kâtiplere de yüz bin barekellah.

Nur fabrikasını, gül fabrikasının Risale-i Nur’a derece-i hizmetlerini merak edip sormuştum. Ümit ve tahminimin pek fevkinde olarak, Hüsrev’in mektubundan, bin kalemle Risale-i Nur’a hizmet haberini ve bilhassa sizin yalnız ümmilerden birkaç köyde elli kalemin imdada yetişmesi baki bir hazinenin müjdecisi kadar bizi memnun etti.”3

“Aziz, Sıddık kardeşlerim,

Risale-i Nur’un kahramanı olan Hüsrev, Risale-i Nur’un hizmetinde gösterdiği harikaları nümune olmak için bir kısmını beyan edeceğiz. Şöyle ki:

Bu zat dokuz on sene zarfında dört yüz Risale kadar dikkatli ve tevafuklu olarak Risale-i Nur’dan yazdığı gibi, hafız olmadığı halde yazdığı iki mükemmel Kur’ân ile ve üçüncüsünü-müteferrik surette-gözle görülür bir nevi i’caz-ı Kur’ân’ı gösterir bir tarzda, üç Kur’ân’ı yazmış.”4

Üstadın kendilerine ümmiler tarafından yazılıp gönderilen Risalelerle ilgili olarak sevincini ve onlara duâlarını şu şekilde bildiriyor:

“Aziz, sıddık, mübarek, masum kardeşlerim,

Sizin çok mübarek ve nazarımızda çok kıymettar ve benim nazarımda Cennetin ‘vildanun muhalladun’5 tarafından ve Firdevsi bir hediye-i kudsiye gibi geçen ve gelen iki bayramı, Cennetin şekerlemeleri ve tatlıları gibi tatlılaştıran ve ziynetlerin ve nakışların yetmiş tarzlarını giyen hurilerin hulleleri ve libasları gibi, manevî meclisimizi ziynetlendiren kalem hediyelerinizi aldık. Böyle karanlık bir zamanda, bu ağır şerait altında böyle, masumane ve kahramanane çalışmak için, biz, hem o masumları ve o ümmileri ve muallimlerini tebrik, hem peder ve validelerini tebrik, hem köylerini tebrik, hem memleketlerini, hem milletlerini, hem Anadolu’yu tebrik ederiz. Mübarek masumların ve ümmilerin herbirisine birer hususî teşekkürname ve tebrikname yazmak elimden gelseydi yazacaktım. Öyle ise bu arzumu bilfiil yazılmış kabul etsinler.”6

“Mübarekler, Tahir ile beraber, Tahiri’nin bize o kıymettar kalemiyle Cennet taamları gibi çok tatlı ve huri libası gibi çok güzel yazıları, burada herkesi lezzetle mütalâaya sevk ediyor. Ve onun masumane iki mübarek kızlarının yazdıkları nüshalar burada kadınlar, kızlar âleminde geziyor; görenleri Risale-i Nur’a cezb ediyor. Çok çalışkan ve fedakâr Tahiri’nin kesretli hediyeleri bizleri çok borç altında bıraktı.”7

On yaşındaki bir çocuğun Risale-i Nur’u yazmasına karşılık Üstad şöyle bir mektub yazmış: “Aziz, sıddık, mübarek kardeşlerim ve hizmet-i Kur’âniyede kuvvetli, fa’al, sebatkâr kardeşlerim, …Eşref namında on yaşında bir masum çocuğun, köyünü, malını terk edip, iki gün mesafeden gelip, hiç yazı yazmadığı halde, on gün zarfında Risale-i Nur’u yazmaya muvaffak olması, Risale-i Nur’un bir kerameti olduğu gibi, Medrese-i Nuriyenin de harika bir çiçeğidir deniliyor.”8

Bir başka mektupta da Üstad Hazretleri Risele-i Nur’un yazılış şeklini anlatmış: “Maatteessüf, bir iki senedir telif vazifesi tevakkuf etmiş. Risale-i Nur’un mesaili ilimle, fikirle, niyetle ve kasti bir ihtiyarla değil, ekseriyet-i mutlaka ile sünûhat, zuhurat, ihtarat ile oluyor.”9

Yine kalemlerini Risale-i Nur için çalıştıranlarla ilgili olarak da onları tebrik ettikten sonra mükemmel bir duâ ediyor: “Bu kadar fırtınalı hadiseler içinde, Risale-i Nur’u muattal bırakmadınız, söndürmediniz; belki öyle parlattırdınız ki, bizi de ışıklandırıp gayrete getirdiniz. Ve bilhassa bahar mevsiminde, umumî gaflette ve derd-i maişetin verdiği dehşetli belâ içinde kemal-i şevk ve gayretle Risale-i Nur’a çalışmak, hakikaten bir inayet-i İlâhiyedir. Sizleri, bütün ruhumuzla tebrik ediyoruz. Ve kalemlerini bizim hesabımıza çalıştırmaya karar veren altı müttehid, kahraman bir ruh, altı cesed ve altı yeni Said yerine ve yirmi bir kardeşimi, yirmi bir Abdurrahman ve Abdülmecid yerine kabul ediyorum. Cenâb-ı Hak, o kalemlerin siyah nur olan mürekkeplerini, hadis-i sahihin nassıyla, her bir dirhemini yüz dirhem şehid kanı kıymetinde yevm-i haşir ve mizanda defter-i hasenatlarına ilâve eylesin. Amin.”10

Erken yaşta vefat eden telebesi Merhum Mehmed Zühtü için de şöyle yazmıştır: “Kırk elli sene vazife-i Nuriyesini, sekiz on senede tamamıyla yapmış. O mübarek, kalemini bize vermişti; ben de onu, hem Abdurrahman, hem Abdülmecid yerinde kabul etmişim. Onu vefat etmemiş gibi, daima kalemi işler hükmende kabul ediyoruz.”

Aynı mektubun devamında Hulusi Bey’le ilgili “Risale-i Nur’un gayet ehemmiyetli mektubunu gördüm. Elhak, o kardeşimiz, birinciliğini daima muhafaza ediyor. Ben onu daima kalem elinde, Risale-i Nur’un işi başında biliyorum”11 diyor.

Altı sıfatla tavsif ettiği bir başka mektupda yazılan yazıları ise şöyle methediyor: “Sizin, her bir dirhemi yüz dirhem şüheda kanı kadar kıymettar siyah nuru akıtan mübarek kalemlerinizin bu defaki kudsî hediyelerin, her bir harfine mukabil Cenâb-ı Erhamürrahimin sizlere bin rahmet eylesin. Amin.”12

Üstad Hazretleri kendisinin kalemsizliğiyle beraber kendisine kalemleriyle gönderilen yardımcılar için şunları söylüyor: “Cenâb-ı Hak, benim gibi kalemsiz, yarım ümmi, dıyar-ı gurbette, kimsesiz, ihtilâttan men’edilmiş bir tarzda; kuvvetli, ciddî, samimî, gayyur, fedakâr ve kalemleri birer elmas kılınç olan kardeşleri bana muavin ihsan etti. Zaif ve aciz omuzuma çok ağır gelen vazife-i Kur’âniyeyi, o kuvvetli omuzlara bindirdi. Kemal-i kereminden, yükümü hafifleştirdi.”13

Aynı mektubun devamında Risale-i Nurlar’ın yazılış şartlarını da şöyle açıklamaktadır: “En mühim sözler ve Risaleler, en skıntılı ve hastalıklı zamanımda, en sür’atli bir tarzda yazılması; doğrudan doğruya bir inayet-i İlâhiye ve bir ikram-ı Rabbani ve bir keramet-i Kur’âniye olmazsa nedir?”14

Üstad Hazretleri, Re’fet Bey’e yazdığı bir mektubunda Risale-i Nur’un istinsahıyle meşgul olmanın önemini şöyle izah ediyor: “İnşallah Kur’ân’a ait mesaille iştigal, bir nevi manevî mütefekkirane Kur’ân okumak hükmündedir. Hem ibadet, hem ilim, hem ma’rifet, hem tefekkür, hem kıraat-ı Kur’ân manaları Risalelerin istinsah ve mütalâalarında vardır itikadındayız.”15

Üstad Hazretleri, başta Ankara olmak üzere ihtiyaç yerlerine gönderdiği Risalelerin aynısını Kuleönü mübarekleri diye hitab ettiği ağabeylerin aynı kitapları göndermelerini şöyle izah ediyor: “Kendime mahsus on mecmua kitaplarımı lüzumuna binaen Ankara’ya gönderdiğim ve çok ehemmiyetli ve uzak yerlerden benden kitap istedikleri aynı zamanda Kuleönü mübarekleri kendilerine mahsus Nur mecmualarını, gönderdiğim miktarın aynı olarak, Medresetü’z-Zehra’nın bir hediyesi olarak bana getirdiler. Hususan birinci Abdurrahman olan Büyük Mustafa’nın el yazısı olan Mektubat ve Lâhikayı içinde buldum. Cenâb-ı Hak o kitapların harfleri adedince, herbirisine mukabil bin rahmet ihsan etsin. Amin.”16

Bu duâların şümûlüne girebilecek fiilleri yapmayı Cenâb-ı Hak bizlere de nasib etsin. Amin…

Mehmet Bilgin

Dipnotlar:
1- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 31.
2- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 33.
3- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası,46-47.
4- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 77.
5- Vakıa Sûresi, 17.
6- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 82-83.
7- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 86.
8- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 95.
9- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 163.
10- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 188.
11- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 189.
12- Said Nursî, Kastamonu Lâhikası, 198.
13- Said Nursî, Barla Lâhikası, 14.
14- Said Nursî, Barla Lâhikası, 17.
15- Said Nursî, Barla Lâhikası, 176.
16- Said Nursî, Emirdağ Lâhikası, 289.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*