Bediüzzaman’ın sinemaları – 3

Bediüzzaman’a göre, geçmiş, gelecek, unsurlar, gece, gündüz, mevsimler, güneş sistemi, semâvât vs. her şey İlâhî bir sinemadır.

 

* “Evet, nazar-ı gaflet ve dalâlette vahşetli ve dehşetli bir ademistan ve elîm ve mahvolmuş bir mezaristan olan bütün geçmiş zaman ve ölmüş karnlar ve asırlar, canlı birer sahife-i ibret ve baştan başa ruhlu, hayattar bir acip âlem ve mevcut ve bizimle münasebetdar bir memleket-i Rabbâniye sûretinde, sinema perdeleri gibi kâh bizi o zamanlara, kâh o zamanları yanımıza getirerek her asra ve her tabakaya gösterip yüksek bir i’câz ile dersini veren Kur’ân-ı Mucizü’l-Beyan, aynı i’câz ile, nazar-ı dalâlette câmid, perişan, ölü, hadsiz bir vahşetgâh olan ve firak ve zevâlde yuvarlanan bu kâinatı bir kitab-ı Samedânî, bir şehr-i Rahmânî, bir meşher-i sun’-i Rabbânî olarak o câmidâtı canlandırıp birer vazifedar sûretinde birbiriyle konuşturup ve birbirinin imdadına koşturup nev-î beşere ve cin ve meleğe hakikî ve nurlu ve zevkli hikmet dersleri veren bu Kur’ân-ı Azîmüşşân…” 1

* Cennet de, sonsuz güzellikleri sahneleyen bir sinemadır Bediüzzaman’a göre: “Elbette, sinema perdelerinde görmek gibi, o levhaları, o vak’aları müşahede etseler, çok mütelezziz olurlar. Madem öyledir; herhalde, dâr-ı lezzet ve menzil-i saadet olan dâr-ı Cennette, sermedî manzaralarda, dünyevî maceraların muhaveresi ve dünyevî hâdisâtın manzaraları Cennette bulunacaktır. İşte bu güzel mevcudatın bir an görünmesiyle kaybolması ve birbiri arkasından gelip geçmesi, menâzır-ı sermediyeyi teşkil etmek için bir fabrika tezgâhları hükmünde görünüyor. Meselâ, nasıl ki ehl-i medeniyet fâni vaziyetlere bir nev’î beka vermek ve ehl-i istikbale yadigâr bırakmak için, güzel veya garip vaziyetlerin sûretlerini alıp sinema perdeleriyle istikbale hediye ediyor…” 2

* İnsanın kendisi bir sinemadır: “Sonra sinema perdesi gibi insan âlemi bana göründü.” 3

* Ahiret âlemi bir sinemadır: “Binler dünya kadar büyük ve geniş bir sinema-i uhreviye…” 4

* Günler sinema, mevsimler İlâhî hakikatleri gösteren sinemalardır. Gece sinema, gündüz sinema: “Hayalî tarzlarını her gece ve her sene sinema levhaları gibi seyirci mahlûkatına gösterir.” 5

* Aile hayatı ve çocuklar mukaddes bir sinemadır: “Sonra sinema perdesi gibi insan âlemi bana göründü.” 6, “Masum evlâtlarınızla mâsûmâne sohbet, yüzer sinemadan daha ziyade zevklidir.” 7

* İman, istikbali muhteşem ve güzel filmler oynayan bir sinema gibi gösterir: “..istikbal zamanı, değil vahşetgâh ve karanlık, belki iman gözüyle görünür ki, saadet-i ebediye saraylarında hadsiz rahmeti ve keremi bulunan ve her bahar ve yazı birer sofra yapan ve nimetlerle dolduran bir Rahmân-ı Rahîm-i Zülcelâli ve’l-İkramın ziyafetleri kurulmuş ve ihsanlarının sergileri açılmış, oraya sevkiyat var diye iman sinemasıyla müşahede ettiğinden, derecesine göre bâki âlemin bir nev’î lezzetini hissedebilir. Demek hakikî ve elemsiz lezzet yalnız imanda ve iman ile olabilir.” 8

Dipnotlar:

1- Sözler, s. 447.

2- Sözler, s. 133.

3- Hutbe-i Şamiye, 19.

4- Sikke-i Tasdik-i Gaybî, s. 223.

5- Tarihçe-i Hayat, s. 293.

6- Hutbe-i Şamiye, 19.

7- Lem’alar, s. 205.

8- Şuâlar, s. 182.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*