Bediüzzaman’ın siyasete yaklaşımı

Image
Bir çok meselede olduğu gibi, Bediüzzaman, siyasette de toptancı bir yaklaşım, yani “ya hep, ya hiç” şeklindeki bir anlayış içerisinde olmamıştır. Tıpkı Avrupa’yı, medeniyeti, felsefeyi menfî ve müsbet diyerek ikiye ayırdığı gibi siyaseti de menfî ve müsbet şeklinde ikiye ayırmıştır.
Bediüzzaman’ın bu iki siyasî anlayış tarzının tarif ve izahını ve bu iki siyasetle ilgili tavır ve duruşunu Risâle-i Nur’daki ilgili yerlerden öğrenmek mümkün.

Risâle-i Nur penceresinden müsbet siyaset anlayışını şöylece sıralamak mümkün:

1- Bütün siyasî faaliyetlerde, dînî değerleri her şeyin önünde, üzerinde tutmak. Buna vatan ve millet menfaatini de ekleyebiliriz. Yani Kur’ân’ı, dini, vatan ve millet menfaatini bütün siyasî mülâhazaların üstünde tutmak.

2- Siyasîleri dine dost yapmayı gaye edinen bir siyasî anlayış. Burada muhatap, hiçbir fark gözetmeden bütün siyasî anlayıştaki siyasiler olmalı. Onlara samimî bir yaklaşım içinde dinin bütün güzellikleri anlatılmalı. Dinin barıştırıcı ve birleştirici yönleri nazarlara verilerek, müsbet bir bağın devamına çalışılmalı.

3- Siyaseti dine âlet, yardımcı ve hizmetkâr yapmayı gaye edinen bir siyasî anlayış. Burada hedef, dine hizmet, dini neşir ve yaymak olduğuna göre; siyaset de olabildiğince dine yardımcı veya hizmetkâr yapılmalıdır. Günümüzün menfaat ve tarafgirlik üzerine yapılmakta olan siyasetini düşündüğünüzde, siyaseti dine hizmetkâr yapmanın hiç de kolay olmadığını; bu işin bir kabiliyet ve mahareti gerektirdiğini unutmamak gerekir.

4- Siyasî anlayış ve faaliyetlerde her türlü ifrat ve tefritten uzak, makul, dengeli, vasat olan anlayışı esas alan bir siyasî yaklaşım içinde olmak.
Burada gerek destek verdiğimiz, gerekse karşı olduğumuz bütün siyasî parti ve kadrolara karşı aşırılıklara girmeden, tarafgirliklere sapmadan, medenî münasebetleri bozmadan, müsbet yaklaşımları öne çıkararak, ‘hüsn-ü zan ve adem-i itimat’ esasları çerçevesinde bir tavır içinde bulunmak. Bizim için siyasetin bir amaç değil, araç olduğunu göz önünde bulundurarak, beğenmediğimiz siyasî kadroların da bazan makul yönlerinin bulunabileceğini; fikir ve düşüncelerimize yakın görerek destek verdiğimiz siyasî kadroların da mahza hayır değil, ehven-i şer mesabesinde olduklarını göz önünde bulundurmamız lâzım.

Bediüzzaman’ın ön gördüğü ve sakıncalı görerek kaçınmamızı tavsiye ettiği, ‘menfî siyaset’ diye vasıflandırdığı siyasî anlayışı da şöylece sıralamak mümkün:

1- Siyasetin dinsizliğe âlet edilmesi şeklindeki bir siyasî anlayış ki her türlü ahlâksızlığı, haksızlığı, zulmü, zorbalığı hedef ittihaz eden bir siyasî anlayıştır. Burada gerçek niyetlerini açığa vurmaktan çekinerek, bunu ‘siyaset’ adı altında tahakkuk ettirmeye çalışan gizli bir senaryo söz konusudur.

2- Dini ve dinin yüce değerlerini siyasete âlet etmek şeklindeki bir siyasî anlayıştır ki, dine ve dindarlara verilebilecek en büyük zarar söz konusudur. Adına ‘siyasal İslâm’ denilen bu çeşit siyasîlerin hareket noktaları ‘aşk-ı İslâmiyet ve hamiyet-i diniye’den ziyade ‘aşk-ı siyaset ve tarafgirlik’tir ki verdiği zarar itibarıyla menfî siyasettir.

3- Menfî milliyetçiliği, ırkçılığı ittihaz eden bir siyaset anlaşıdır ki, dinin yasakladığı ve bir nevî kargaşalara, çekişmelere sebep olan menfî bir siyaset anlayışıdır.

4- Emniyet ve asayişi ihlâl eden, anarşi ve terörü netice veren, maddî mücadeleye dayanan bir çeşit siyasî anlayıştır. Hak ve hukukları gözetmeyen, hakkı değil kuvveti esas alan bir çeşit menfî siyaset olduğu için topluma vereceği zararları saymaya gerek yok.
Yıllar önceden Bediüzzaman’ın siyaset alanıyla ilgili olarak menfî ve müsbet diye tavsif ettiği esasları bilmeye günümüz insanlarının, bilhassa siyasîlerin ne kadar ihtiyacı olduğu açıktır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*