Bediüzzaman’ın sosyolojik tesbitleri – 3

Bediüzzaman 1911’de İslâm ülkelerinin bağımsızlığını kazanacağını; henüz SSCB kurulmadan Rusya’nın üç dehşetli inkılâp geçireceğini; Bolşevik İhtilâline maruz kalacağını ve çöküp dağılacağını öngörür, yazar.1

* “Hindistan, İslâmın müstaid (kabiliyetli) bir veledidir; İngiliz mekteb-i idadîsinde (lisesinde) çalışıyor. Mısır İslâmın zekî bir mahdumudur (evlâdıdır); İngiliz mekteb-i mülkiyesinden (siyasal bilgiler okulundan) ders alıyor.

 Kafkas ve Türkistan İslâmın iki bahadır oğullarıdır; Rus mekteb-i harbiyesinde talim ediyorlar, ilâ ahir…” 2

* “Devletler milletler muharebesi, tabakat-ı beşer muharebesine terk-i mevki ediyor.” 3 Yani, milletler değil, sınıflar arası kavgalar çıkacağını ifade ediyor: Zengin ile fakir; komünist, sosyalist ile hürriyetçiler, demokratlar; inananlar ile ateistler mücadelesi gibi…

* “Sefih Batı medeniyeti”ni “kurtlaşmış bir ağaç” olarak görür; çökerek yerini İslâm medeniyetinin alacağını müjdeler.4

* 19. ve 20. asırda sekülerizmin, dinsizliğin, yâni “deccalizm”in her tarafı kasıp kavurduğu, “Tanrı öldü!” denildiği bir zamanda; “beşerin dinsiz kalamayacağını, dinsiz yaşayamayacağını ve dine dönüş yapacağını” söyler.5

* İnsanlık âleminde ve bilhassa Avrupa’da “hürriyet fikri” ve “gerçeği araştırma meyli”nin uyanmasıyla Hıristiyanlığın sâfiyet kazanacağını; hurafelerden temizlenip tevhide yaklaşacağını, ya sönüp gideceğini veya İslâmiyete teslim olacağını söyler.6

* Bugünkü Avrupa’nın, “Haçlı seferleri anlayışının Avrupası” olmadığını, büyük bir dönüşüm ve değişim yaşadığını, yaşayacağını ifade eder.

* “Ecnebîlerin cehâletinin, vahşetlerinin ve dinlerine taassubâne bağlanmalarının” marifet/bilgi, ilim ve medeniyetin güzellikleriyle kırıldığını…

* “Papazların, Hıristiyanların rûhânî reislerinin riyaset ve tahakkümleri; ve ecnebîlerin körü körüne onları taklit etmeleri” manialarının da, “fikir hürriyeti” ve insanlıkta uyanan “hakikati araştırma meyli”yle yok olmaya yüz tuttuğunu tesbit eder.

* “Eski Said, hiss-i kablelvuku ile 1371’de, başta Arab devletleri, âlem-i İslâmın ecnebî esaretinden ve istibdadından kurtulup İslâmî devletler teşkîl edeceklerini kırk beş sene evvel haber vermiş. İki Harb-i Umumî ve otuz-kırk sene devam eden istibdad-ı mutlakı düşünmemiş. Bin üç yüz yetmişte olan vaziyeti bin üç yüz yirmi yedide olacak gibi müjde vermiş, tehirinin sebebini nazara almamış.” 7

* “Hem de İslâmiyet güneşinin tutulmasına, inkişafına (açılmasına) ve beşeri tenvir etmesine (aydınlatmasına) mümânaat eden (mânî olan) perdeler açılmaya başlamışlar. O mümanaat edenler çekilmeye başlıyorlar. Kırk beş sene evvel o fecrin (sabahın) emâreleri göründü. Yetmiş birde fecr-i sâdıkı başladı veya başlayacak. Eğer bu fecr-i kâzip de (yalancı sabah) olsa, otuz-kırk sene sonra fecr-i sâdık çıkacak.” 8

Dipnotlar:

1- Tarihçe-i Hayatı, s. 69-70.

2- Tarihçe-i Hayat, s. 69-70

3- Sözler, s. 650.

4- Hutbe-i Şâmiye, s. 43.

5- Tarihçe-i Hayatı, s. 74.

6- Sözler, s. 644, Şuâlar s. 493.

7- Hutbe-i Şamiye, s. 28

8- Hutbe-i Şamiye, s. 34.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*