Bediüzzaman’ın türbeye ihtiyacı yoktur!

23 Mart 1960’da Urfa’da Hakkın rahmetine kavuşan Üstad Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin mezar yerinin bilinmemesi zaman zaman siyasetçilerin de gündemini meşgul ediyor.

Bilindiği üzere Üstad Bediüzzaman vefat ettiğinde Urfa’da, Halilürrahman Dergâhında defnedilir. Ancak 27 Mayıs 1960 darbesinden biraz sonra (12 Temmuz 1960’da) gece yarısı Bediüzzaman’ın kabri parçalanır ve naaşı askerî bir uçakla Isparta istikametine götürülür. Başka hadiseler de yaşanır ve netice itibarıyla Bediüzzaman’ın kabri bugün itibarıyla da bilinmez durumdadır. (Belli sayıda talebeleri elbette kabrin yerini bilir, ama onlar da Üstad’ın vasiyeti gereği bu yeri bildirmez, kimselere söylemez, gizli kalması devam eder.)

Geçen günlerde Şanlıurfa’ya giden AKP Genel Başkan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, Üstad Bediüzzaman’ın vefatından sonra defnedildiği ve sonrasında darbecilerin parçalayarak tahrip ettiği mezarı, makamı ziyaret edip güya bir ‘müjde’ vermiş. Her halde konu ile ilgili soru sorulmuş ve Kurtulmuş şöyle bir açıklama yapmış: “Ne kadar büyük zulümler içerisinde olduğunun en somut göstergelerinden birisi burada Urfa’da rahmetli Said Nursî Hazretlerinin mezarıyla ilgili meseledir. Yıllardır takip ettiğimiz meseledir. İnşaallah burada hakkaten kemiklerinin buraya getirilmesi ve gerçekten burada güzel bir mezarının yapılması mümkün olur. Nasıl uzun yıllar İskilipli Atıf Hocanın mezar yeri dahi belli değildi. Bulundu ve bugün Çorum İskilip’te kendisine yakışır çok güzel bir mezar yeri inşa edildi. Aynı şeyin burada Said Nursî Hazretleri için de yapılmasını gerçekten kemiklerinin buraya getirilip büyük bir güzel mezar yapılması, Türkiye’nin geçmişiyle de barışması anlamına gelir. Geçmişte yapılan yanlışlıkların, hataların, devlet adına birilerinin yaptığı hataların ortadan kaldırılması anlamına gelir. Türkiye’de devlet millet kaynaşmasını sağlayacak önemli adımlardan birisi olur diye temenni ediyorum. Ben de sizin bu talebinize, bu isteğinize canı yürekten katılıyorum. Bunu yüksek sesle, sizin vasıtanızla bütün Türkiye kamuoyuna bir kere daha duyurmak istiyorum.” (Gazeteler yanlış aktarmış olabilir diye videodan dinleyerek ilgili bölümü bizzat dikte ettim. / FÇ)

Kurtulmuş iyi niyetle konuşmuş olabilir, ama Bediüzzaman Hazretleri’nin “naaş”ından bahsederken daha dikkatli olması uygun olurdu. “Kemik”lerden bahsetmesi uygun düşmemiş.

Bu işin bir yönü. Asıl önemli olan, Bediüzzaman’ın mezar yerinin bilinmemesini bir vasiyet olarak ilân etmiş olmasıdır. Ortada bu vasiyet varken “Bediüzzaman’ın mezarını bulalım ve bir türbe yapalım” demek boş işlerle meşgul olmaktır.

Tartışmasız bir şekilde ilân etmek gerekir ki, Risale-i Nur’u okuyan hiçbir Nur Talebesinin böyle bir talebi yoktur ve olamaz. Üstadın talebeleri hayattadır. Hangisinin böyle bir talebi olmuştur? Bediüzzaman’ın da, Risale-i Nur’un da, Nur Talebelerinin de böyle bir ‘türbe’ye ihtiyacı yoktur; bunu da bütün dünya ve Türkiye’yi idare edenler bilsin!

Bu demek değildir ki, zalimlerin zulmüne itiraz etmiyoruz! 27 Mayıs 1960 darbesinden sonra Üstad Bediüzzaman’ın mezarını parçalayanlar elbette zalimdirler ve onları Allah’a havale ediyoruz. Bununla birlikte, o zalimler bilmeyerek Bediüzzaman’ın vasiyetinin yerine getirilmesine vesile olmuşlardır. Dolayısıyla Bediüzzaman’ın mezarının tesbit edilmesi ve bir türbe yapılmasına itiraz ederiz.

Türkiye’yi idare edenlerin, bu meselelerle meşgul olmak yerine, Risale-i Nur’un daha geniş kitlelere ulaşması için “gölge” olmaktan vazgeçmeleri ve meselâ son günlerdeki “bandrol” yasağına son vermeleri çok daha faydalıdır.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*