Bediüzzaman’ın ülkemiz ve insanına kazandırdığı eğitim anlayışı

Kimin himmeti milleti ise o tek başına bir millettir.
Bediüzzaman

Bir insan için en önemli kazanımlardan birisi doğru istikametteki maddî ve manevî hayat tarzıyla mücehhez olmasıdır.

Bediüzzaman te’lif ettiği eserlerle önce insana hitap etmiş, yaşadığı hayat tarzı ve ileri sürdüğü fikirlerle örnek olmuştur.

“Müsbet hareket” tarzını hayat biçimi olarak izhar ederek bir kural olarak öngörmüştür. “Ey insan” hitabiyle çağdaşlarıyla muhatap olmuş yaşadığı ülkesi ve insanına geniş manalarda bir çok faydalar kazandırmıştır.

Kazanım olarak ülkesi ve insanına kazandırdığı en önemli hususlardan birisi de eğitimli insan yetiştirerek eğitim anlayışında fıtrata uygun, ülke gerçeklerini içeren metodlarla modern eğitim anlayışıdır.

Ülkemiz ve hatta evrensel anlamda mevcut eğitim sistemlerinin tamamıyla tartışıldığı günümüzden yüzyılı geçen bir süreden evvel “mahiyet itibariyle her şey ilme bağlıdır.” diyerek eğitimin önemine dikkat çekmiştir. “Bizim düşmanımız cehalet, zaruret ve ihtilâftır. Bu üç düşmana mukabil san’at, fazilet ve ittifak silâhiyle” mukabele edilmesini öngörmektedir.

Doğup büyüdüğü ve yaşadığı mekânlarda mevcut eğitim, sosyal ekonomi gibi meselelerin olumsuzluğunun çözümünü marifet yani eğitim vasıtasıyla izole edeceğini ifade etmektedir…

Hayatının her anı faydalı olmaya yönelik fikir ve davranışlarla müccehez olan Bediüzzaman Hazretlerinin bu bağlamda örnek bir tavrı da şöyle ifade edilir.

1911 yılında Urfa’dan Şam’a gitmek üzere çevre köylerden birine uğrar. Köyde muhatap olduğu vatandaşın birisiyle sohbet ederken bir takım sualler sorar. Sorduğu her suale, köylünün “Ağam bilir.” cevabına mukabil “Senin aklın ağanın cebinde mi?” diyerek aklın, ilmin ve hür iradenin yollarını aralar…

Ülkenin eğitimi açısından ileri sürdüğü akılcı ve ufuk açıcı fikirlerinden birisi de “Vicdanın ziyası din ilimleridir, aklın ışığı ise fen ilimleridir. İkisinin imtizaciyle hakikat tecelli eder.” diyerek eğitimde kalıcı ve fıtrî bir metodu izhar eder…

Bütün bunlarla birlikte cehaletin ilim ve eğitim yoluyla izole edilmesi gereğini hayatı boyunca vurgulayarak bu projesini fiiliyata geçirmesi adına bir üniversite kurulması fikrini yönetimlere taşımıştır.

Adına “Medresetüzzehra” dediği Diyarbakır, Bitlis ve Van üçgeninde olmasını arzu ettiği üniversitenin temelini dahi Van’da atarak eğitim yoluyla ülke ve insanına kazandırmayı esas alan bir misyon ve bir vizyon içinde olmuştur. Bediüzzaman ileri sürdüğü ve üzerinde ciddî manada çalışarak gayret sarf ettiği bu mühim projenin tahakkuku gerçekleşmiş olsaydı, inanmaktayım ki, ülkemizin yanı sıra bütün Ortadoğu da bu anlamlı projeden nasibini alarak bugün cereyan eden hadiseler yaşanmayacaktı diyoruz…

Günümüzdeki mevcut eğitim sisteminin ülkemiz ve insanımızın faydasına yönelik izhar ettiği metod ve kaidelerin sürekli tartışılır olmasının altında evrensel anlamda muhtevasının bir çok yönlerden eksiklikler içerisinde olmasıdır…

Şahıs ve şahıslara bağlılığı öne çıkaran bir eğitim sistemi yapısının fıtratla ve gerçeklerle özdeşleşmesi düşünülemediği gibi gelişen ve değişen insan, hayat ve ülke gerçekleriyle de bağdaşmaz diye düşünüyoruz…

İlmin, irfanın, teknik ve teknolojinin öne çıktığı günümüzde hantal dayatmacı, hür düşüncenin önünü açmaktan aciz bir yapı kriterlerinin hâkim olduğu eğitim sisteminin ülke ve insanının mutlu geleceği adına vereceği kazanımların yeterli olacağı asla söylenemez…

Çeğdaş ve modern bir eğitim anlayışının “müsbet hareketi” esas alması halinde insan fıtratına ters düşen bir yanının olmadığı da tartışılmaktan varestedir…

Bediüzzaman Hazretleri izhar ettiği eğitim modeliyle önce insanın mükemmelliği doğrultusunda olması gerekenleri ifade ederek, eğitimde kullanılacak bütün araç-gereç ve donanımlarının ülkesi ve insanının faydasına yönelik doğru istikamette olmasını, izah ederek yapılandırmıştır.

Mevcut Millî Eğitim Bakanı Sayın Nabi Avcı’ya “Çağdaş eğitime Bediüzzaman’ın katkılarının ne olduğunu” soran CHP milletvekili Gürkut Acar’ın Bediüzzaman’ın hayatı ve eserlerini bu bağlamda okuyarak incelemesini tavsiye etmekteyiz.

Bitlis’te bir okula Said Nursî isminin verilmesine mukabil, Millî Eğitim Bakanına sorulan sualler ışığında diyoruz ki, Said Nursî Hazretlerinin doğduğu il olan Bitlisli olmam hesabıyla –ki bundan şeref duyuyorum- çevrede bir araştırma içinde bulundum. Bitlis’te bulunan yakınlarımla ve diğer bir çok vatandaşla bizzat görüşmekle birlikte bazılarıyla da telefon yoluyla konuşmam sonucu şu intibaları izhar ettiler.

-Üstad’ın isminin ilimizde bir okula verilmesi kadar tabiî bir şey yoktur. O halk arasında milyonlarca insanın gönlünde taht kurmuştur.

-Birinci Dünya Savaşında talebeleriyle birlikte Bitlis Deresinde Rus ve Ermenilerle çarpışan bir millî kahramandır. Bu vesileyle Bitlis’in düşman işgalinden kurtulmasına vesile olmuş. Burada esir edilerek Rusya’ya esaret kampına götürülmüştü. Bir müessemize Said Nursî’nin ismi verilmeyecekte kimin ismi verilecek?

-Bitlis’ten şahsiyetiyle ve te’lif ettiği eserlerle dünyaya ışık saçan önemli bir şahsiyet olarak Said Nursî isminin verilmesi ülkemiz için bir şereftir. Aynı zamanda Bitlis için de böyledir.

-Doğuda kurduğu üniversitesiyle bu ülke ve insanına eğitim yoluyla faydalı olmaya çalışan Said Nursî’nin eğitime katkısı ne kadarda mükemmel bir faaliyettir. Bunu düşünsenize…

-Herkesi kucaklayan bir anlayış sahibi olarak Said Nursî ile iftihar edilmesi gerekirken, neden hâlâ anlaşılmak istenmiyor.

Said Nursî’nin ülkemiz ve insanına kazandırdığı eğitim anlayışı akılcı ve doğru istikametteki fikirleri ihtiva eden bir yapıdadır…

Merak etmeyin Said Nursî ve eserlerinden zarar gelmez…

Risale-i Nur eserleri ve bu vatan

Bediüzzaman Hazretlerinin alâkalarından merhum Molla Hamid Ekinci Van’da iken bizimle paylaştığı hatıraları arasına, Üstad Bediüzzaman’ın kendisine hitaben şu manidar sözünü söyleyerek şöyle nakletmişti.

“Üstad bir gün Erek Dağında bize dedi ki; ‘Kardaşlarım şu Risaleleri çok okuyun. Özellikle Vanlılar olarak çok okumanız lâzımdır. Çünkü bu vatanın şu kapısı olan Van, Rusya’ya yakınlığından dolayı komünizmin bu vatana girmemesi için çok okuyunuz. Risale-i Nur’lar komünizme engeldir.’ Bu vatana komünizmin girmesini önlemiştir.”

Vatan, Millet ve İslâmiyet namına canını feda edercesine mücahede ve mücadeleyi eserleri ve talebeleriyle birlikte ele alan Bediüzzaman Hazretleri ve eserleri bu açılardan da şu vatanın ve insanının yüz akı olmuştur…

Bu vatana olan sevgiyle bağlılığını mübarek hayatında yaşadıklarıyla ortaya koymuştur.

Eski Said döneminde şark taraflarında vatana ve millete yönelik zuhur eden bir çok olumsuz hareketleri engelleyerek müsbet hareket tarzını öne sürerek olayları yatıştırıp, şahısların zararlı hareketlerini bertaraf etmiştir.

Şu mübarek vatanın yok edilmesine yönelik Rus ve Ermenilerin saldırılarına karşı talebeleriyle birlikte bizzat harb sahasına inerek bir millî kahraman hüviyeti içinde ülkeyi ve insanını müdafaa etmiştir.

Millî Mücadele gibi zor yıllarda ülkenin düşman işgaline karşı, birlik beraberliği tesis adına işgal kuvvetlerine karşı direnerek oyunlarını bozmuştur.

Bir diğer taraftan, din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip tamirine şiddetle çalışarak manevî değerleri tahribe yönelik şahıs ve şahıslara karşı mukabele ederek yapılmak istenen bu ülkeye yönelik maddî ve manevî tahribatları önlemiştir…

Te’lifine muvaffak olduğu Kur’ânî eserler olan Risale-i Nur’larla milyonlarca insanın imanlarının kurtuluşuna sebep olduğu gibi eserleriyle bu vatanın istikbali adına vatanperver insanların yetişmesine ve “Komünistlikle zehirlenen gençlerin ıslâhına” vesile olmuştur…

Te’lif ettiği eserler içinde dercettiği bir makalesinde bu vatanın hayrına ve selâmetine yönelik izhar ettiği bir mektubunda bakınız neler söylüyor ve nelere dikkat çekiyor birlikte okuyalım isterseniz…

“Risale-i Nur, bu mübarek vatanın manevî bir halaskârı olmak cihetiyle, şimdi iki dehşetli manevî belâyı def etmek için matbuat âlemiyle tezahüre başlamak, ders vermek zamanı geldi veya gelecek gibidir zannederim.

O dehşetli belâdan birisi: Hıristiyan dinini mağlûp eden ve anarşiliği yetiştiren şimalde çıkan dehşetli dinsizlik cereyanı, bu vatanı manevî istilâsına karşı Risale-i Nur, Sedd-i Zülkarneyn gibi bir sedd-i Kur’ânî vazifesini görebilir ve âlem-i İslâmın bu mübarek vatanın ahalisine karşı pek şiddetli itiraz ve ithamlarını izale etmek için matbuat lisanıyla konuşmak lâzım gelmiş diye kalbime ihtar edildi.

Ben dünyanın halini bilmiyorum. Fakat Avrupa’da istilâkârane hükmeden ve edyan-ı semaviyeye dayanmayan dehşetli cereyanın istilâsına karşı Risale-i Nur hakikatleri bir kale olduğu gibi âlem-i İslâm’ın ve Asya kıt’asının hal-i hazırdaki itiraz ve ithamını izale ve eskideki muhabbet ve uhuvvetini iade etmeye vesile olan bir mu’cize-i Kur’âniyedir. Bu memleketin vatanperver siyasîleri çabuk aklını başına alıp Risale-i Nur’u tab ederek resmî neşretmeleri lâzımdır ki, bu iki belâya karşı siper olsun.

Acaba bu yirmi sene zarfında iman-ı tahkikiyi pek kuvvetli bir surette bu vatanda neşreden Risale-i  Nur olmasaydı, bu dehşetli asırda, acip inkılâp ve infilâklarda bu mübarek vatanını, Kur’ân’ını, imanını dehşetli sadmelerden tam muhafaza edebilir miydi?” (Mektubat: 467)

Şimdi diyoruz ki…

Ey bu vatanın yönetimini elinde tutanlar Bediüzzaman ve eserlerinden seraba bu vatanın ve bu milletin külliyen faydalanması adına ona ve eserlerine kulak verme zamanı gelmedi mi? Dersiniz…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*