Bediüzzaman’la M. Kemal’in Meclis’te karşılaşması…

MECLİS zabıtlarıyla Bediüzzaman Said Nursî’nin (Rumî 9 Teşrin-i Sani 1338), milâdî 22 Kasım 1922 Perşembe günü Meclis’te “hoşâmedi (hoş geldin) merâsimi” ile karşılandığını ve peşinden (19 Teşrin-i Sani) 1 Şubat 1923’te on maddelik bir “beyânnâme” neşrettiğinin Meclis zabıtlarıyla ve belgeleriyle ortaya konulması üzerine, bu kez “Bediüzzaman’ın M. Kemal’le karşılaşmadığnıı ve görüşmediğini” ileri sürülmekte. İddialarına, bu hususun M. Kemal’in “Nutuk”unda yazılmamasını “gerekçe” göstermekteler…

Halbuki herkesçe mâlumdur ki Meclis kulislerinde, salonlarında ya da riyaset odasında yapılan görüşmelerin hiçbiri zabıtlarda kaydedilmez. Merhum Menderes’in döneminde Demokrat Parti grubundaki konuşmaları zabıtlara geçirmesinin dışında partilerin grup toplantılarında konuşulanlar da zabıtlara geçmez. Hâlen de öyledir…
Osmanlı Meclis-i Mebusanı’nda, peşinden Cumhuriyet dönemi Meclislerindeki görüşmeler ve konuşmaların dışındakiler, hâtıralarda, dönemin gazete ve mecmularındaki yazılarda, sonradan yazıyla kaydedilen sözlü belgelerde yer alır.
Bunun içindir ki “Bediüzzaman’la M. Kemal’in görüşmediğini” iddia edenlerin, M. Kemal’in ya da “devrin meddahları” durumundaki gazetecilerin, kendilerinden menkul özel hâtıralarını, tek kişilik iddialarını esas alıp bunun üzerine sözde “resmî tarih” beyân etmelerine karşılık, Bediüzzaman’ın seksen yıldır eserlerinde yazdıklarını, çoğu mebusların ve devrin yetkililerinin hâtıralarına dayanan tesbitleri, bir yaman çelişki olarak sırıtmakta.
Zira yalnız Bediüzzman’ın Birinci Meclis’teki dostları ve İstanbul’da birlikte işgale karşı mücadele ettikleri arkadaşları mebuslar değil, M. Kemal’in yanında yer alan ve taraftarı olan “birinci gruptaki”lerin hâtıra notlarında da Bediüzzaman’la M. Kemal’in görüştüğü bildirilmekte.
Başta Bediüzzaman olmak üzere, “ikinci Grup”ta bulunan ve Meclis’in çıkaracağı kanunların mutlaka milletin inanç ve an’anatı istikametinde kanunlar çıkarmasını, aksi halde vatanın bütünlüğünün, milletin birliğinin muhâfaza edilemeyeceğini belirtirler. Bediüzzaman’ın “beyyânnâmesi”ndeki mânâyı öne çıkararak büyük bir cesâret ve gayertle muhalefet ederler.
Bediüzzaman’ın Meclis’teki yakın dostlarından Trabzon Mebusu Ali Şükrü ve Erzurum mebusu Hüzseyin Avni Ulaş’ın başını çektiği “ikinci grup”un direnişi daha da artar. “Hilâfet saltanatının vefâtı” halinde Anadolu birliğinin sağlanmasının ve milletin mânevî dinamiğinin sarsılacağının farkında olan mebuslar, içki ve bilumum müskirat yasağının gevşetilmesinden, tesettürün kaldırılmasına kadar uzanan “mânevî suikasd”a karşı mücadelelerini daha da keskinleştirirler…

M. KEMAL’İN RAHATSIZLIĞI…

Ankara’da bulunduğu sırada sık sık Meclis’e gidip milletvekilleriyle yeni “büyük inkılâb”ın başındaki ülke ve millet meseleleri hakkında müzâkerelerde bulunan, milletvekillerini İslâm’ın şeâirine ve en başta gelen şeâir olan namaza çağırıp, Meclis’in kanunla “kaldırılan” saltanatla birlikte Hilâfetin de mânâsını temsil ettiğini ve bu mânâyı yerine getirmesinin gereğini ifâde eden Bediüzzaman’ın Meclis görüşmelerinden M. Kemal ve yakın “kadrosu” fevkalâde rahatsız olur.
Çünkü bu süreçte Türkiye Dışişleri Bakanı sıfatıyla İsmet Paşa’nın yürüttüğü Lozan görüşmelerinde saltanatın “kaldırılması”yla yetinmeyen İngiliz Dışişleri Bakanı Lord Gürzon, “Türklere istiklâliyetin tanınması” için, öncelikle -3 Mart’ta 1923’te kaldırılan- Hilâfetin de bütün mânasıyla resmen ilgasını ve “dinden tecrid inkilâplar”ın yapılmasını şart koşar. Bu nedenledir ki Lozan’da Meclis’in belirlediği çerçeve dışına çıkılarak ve Meclis irâdesi hiçe sayılarak peşpeşe tâvizler verilir. Ankara’daki hükûmet Meclis’e rağmen Lozan’da ecnebilerin talebine göre icatlarını hızlandırılır…
İsmet Paşa’nın 8 Mart’ta başta “Hilâfetin kaldırılması” olmak üzere bütün taleplerinin kabul edildiğini ve tek tek yerine getirilmekte olduğunu” Lord Gürzon’a bildirip, kesilen “Lozan müzâkereleri”nin yeniden başlanmasını sağlayan (23 Nisan 1922) ve nihâyetinde (24 Temmuz’da) Lozan Antlaşması’nın imzalanır…
Bediüzzaman’ın “on maddelik beyânnâme”yi neşretmesi üzerine bu bu rahatsızlık, Bediüzzaman’ın “on maddelik beyannâme”yi Meclis’te milletvekillerine ve mebuslara dağıtmasıyla gerginlik artar. Zira “beyannâme” üzerine sâdece 50-60 mebus daha namaza başlamış, eski mescid odası kâfi gelmeyip yeni bir mescide geçilmiş değil, mebuslarda Bediüzzaman’ın yaptığı ikazlar büyük aksi ve tesir uyandırır.
Bediüzzaman’ın talebelerinden Zübeyr Gündüzalp’ın “not defteri”nde de yer alan, Bediüzzaman’ı İstanbul’dan Ankara’ya ısrarla dâvet eden dostlarının başında gelen ve yeni Ankara hükûmeti ile çalışmasını arzu eden alay müftülerinden Osman Nuri Köni’nin, “Bediüzzaman, Müslüman milletimizin meb’uslarının namaz kılmaları zarureti mevzuunda bir beyânnâme neşretmişti. Bu beyannâmeyi takdirle okuyan Kâzım Karabekir Paşa, beyannameden bir adedini de M. Kemal Paşa’ya vermiştir. Bunu meb’usan okuyunca, bir kısım cemaatle milletvekilleri namaz kılmaya başlamış, kılanlar da bunlarla beraber Birinci Meclis’te cemaat halinde namazlarını edâ etmek bahtiyarlığına erişmişlerdir” beyânı, bunun ifâdesi (Zübeyir Gündüzalp, Not Defteri, 88)

BEDİÜZZAMAN’A TEKLİFLER…

Aslında M. Kemal, Bediüzzaman’a büyük iltifatlarda bulunur ve taltif etmek ister. İlk başta umum Kürdistan’a şeyh Sinusî yerine üçyüz lira maaşla umumî vâizlik vazifesini teklif eder. Ayrıca eğer isterse meb’usluk, Diyanet riyâsetinde büyük me’muriyet ve hususî bir köşk tahsisini teklif eder. İlâveten başka istekleri olursa yerine getireceğini vaat eder.
Nitekim daha sonraki günlerde, sonraki günlerde, Bediüzzaman’ın Şark Üniversitesi “Medreset’üz Zehra projesi” için Meclis’e verilen kanun teklifi mevcut ikiyüz mebustan M. Kemal Paşa’nın içinde olduğu 163 mebusun imzazıyla kabul edilir. M. Kemal da Şark Üniversitesi’ne imza atanlar arasında yer alır. (Meclis Zabıt Ceridesi, 196. İçtima, 21.2. 1339-
Ancak bütün bu büyük ikbal va câzib tekliflere rağmen, Bediüzzaman’ın hükümetle anlaşıp uyuşamadan Ankara’yı terke karar verir. (Bediüzzaman Said-i Nursî, Mufassal Tarihçe-i Hayatı, c. 1, 547, 548)
Bediüzzaman bu hususu eserlerinde çeşitli vesilerle izâh eder: “… M. Kemal iki defa şifre ile Van vilâyetinin eski valisi ve benim dostum Tahsin Bey’in vasıtasıyla, beni neşredilen Hutuvat ı Sitte’ye mükafaten taltif için Ankara’ya celb etti. Gittim, Şeyh Sinüsî Kürtçe lisanı bilmediğinden, beni onun yerinde üç yüz lira maaşla Vilâyât ı şarkiye vaiz i umumisi, hem meb’us, hem Diyanet Riyaseti Dairesi’nde Darül Hikmet a’zalarıyla beraber eski vazifem ile memnun etmek ve benim Van’da temelini attığım Medreset üz Zehra ve şark Darülfünu’nuna, Sultan Reşad’ın verdiği 19 bin altun lira, iki yüz meb’us içinde yüzaltmış üç meb’usun imzasıyla, yüz elli bin banknota iblağ edilerek kabul edildiği halde; ben Beşinci şuâ’ aslının verdiği haberin bir kısmını orada bir adamda gördüm. Mecburiyetle o çok ehemmiyetli vazifeleri bıraktım… Ve bu adamla başa çıkılmaz, mukabele edilmez diye dünyayı ve siyaseti ve hayat ı içtimaiyeyi terk edip, yalnız imanı kurtarmak yolunda vaktimi sarf ettim…” (Şuâlar, On Dördüncü Şuâ, 314)
Diyanet eski Reislerinden Hasan Basri Çantay da bu hususu gazeteci Sinan Omur’a verdiği mülâkatta beyan eder. (Necmeddin Şahiner, Son Şahitler, c. 5, 224)

MECLİS’TE BEDİÜZZAMAN’A TARZİYE…

Gerçek şu ki vaziyet, Bediüzzaman’ın beyannâmesi”nin neşriyle değişir. Bediüzzaman’ın iletmek üzere Kâzım Karabekir Paşa’ya verdiği ve Paşa’nın “beyânnâme”yi kendisine bizzat okumasıyla zaten Bediüzzaman’ın“din dışı inkilâplar”ın plânını akamete uğratan, milletvekillerini ve Meclis’i entika ve “yeni rejim” uyandıran Meclis’teki çalışmalarından ve görüşmelerinden rahatsızlığı daha da artar.
“Beyânnâme”yi tâkip eden günlerde –1922 Şubat ayı başlarında- Büyük Millet Meclisi’nin “teneffüs salonun”unda, (bazı esererde “divân-ı riyâsette”şeklinde geçer) Bediüzzamanın etrafını saran milletvekilleriyle sohbet ettiğini görünce rahatsızlığı bir daha artan M. Kemal, ellerini kollarını çemremiş, abdest almış, soba başında mendilini kurutmakta ve altmış kadar meb’uslarla sohbet etmekte olduğunu görünce, daha da çok hiddete gelerek: “Hocam! burası Millet Meclisidir, bu ne hal? Biz seni buraya çağırdık ki, bize yüksek fikirler beyân edesin. Sizin yüksek fikirlerinizden istifade edelim. Siz geldiniz, en evvel namaza dair şeyler yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz!” diyerek bağırır.
Bunun üzerine daha çok hiddetlenen Bediüzzaman, İstanbul eski müftülerinden merhum A. Fikri Yavuz Necmeddin Şahiner’e naklettiği üzere Bediüzzaman evvela, ”Evet, burası Milletin Meclisidir, senin babanın çiftliği değildir” diyerek mukabelede bulunur. Devamında da, “Paşa, Paşa! Kâinatta en yüksek hakikat imandır. İmandan sonra namazdır. Namazı kılmıyan hâindir, hâinin hükmü merduttur…” cevabını verir. Bediüzzaman’ın bu sert mukabelesi ve şiddetli cevabı karşısında, milletvekillerin ortasında  hiddetini geri alan M. Kemal’in “Siz haklısınız!” dedidiği kaydedilir.
Zübeyir Gündüzlap’in Bediüzzzaman’dan naklettiğine göre M. Kemal, “Efendim, ben biraz evvel arkadaşlarımla yaptığım bir münakaşadan sonra buraya gelmiştim. Hiddetim size karşı değildir. Siz haklısınız” diyerek tarziye vermek suretiyle mukabelede buluduğu yazılır. Kalabalık mebus grubunun ortasında durumu yumuşatıp yatıştırdığı ve “tarziye” verdiği hâdisenin muhtelif şâhidlerince belirtilir. (Not defteri, 89)

“ELLİ-ALTMIŞ MEBUS İÇİN DE…”

Hâdiseyi bizzat görüp nakleden dönemin Van mebusu Tevfik Demiroğlu, Erzurum mebusu Mehmed Salih Yeşil, Erzincan mebusu Hüseyin Aksu ve Siverek Mebusu Abdülgani Ensari hâtıralarında belirtirler. (Badılllı, 550-557)
Eserlerinde ve müdafaalarında bu karşılaşmayı Bediüzzaman, “…Ankara’da Divan ı Riyaset’te pek çok mebuslar varken, M. Kemal Paşa şiddetli bir hiddet ile Divân ı Riyasete girip, bana karşı bağırarak: “Seni buraya çağırdık ki bize yüksek fikir beyan edesin. Sen geldin namaza dair şeyler yazıp içimize ihtilâf verdin!” Ben de onun hiddetine karşı dedim: ‘Namaz kılmıyan hâindir, hâinin hükmü merduttur…’ Dehşetli bir put kırdım” diye yazar. “Hazır mebus dostlarım telâş ettikleri ve her halde beni ezeceklerini tahmin ettikleri sırada bana karşı bir nev’î tarziye verip o Meclis’te hiddetini geri alması”nı hatırlatır. (Emirdağ Lâhikası, 261, 266)
Yine Bediüzzaman’ın Tarihçe-i Hayatı’nda bu karşılaşma, “Bir gün divân-ı riyasette, elli-altmış mebus içinde, karşılıklı fikir teâtisi nde, M. Kemal Paşa,”Sizin gibi kahraman bir hoca bize lâzımdır. Sizi yüksek fikirlerinizden istifade etmek için buraya çağırdık. Geldiniz, en evvel namaza dair şeyleri yazdınız, aramıza ihtilâf verdiniz” der. Bunun üzerine Bediüzzaman, “Paşa! Paşa! İslâmiyette, imândan sonra en yüksek hakîkat namazdır. Namaz kılmayan hâindir; hâinin hükmü merduttur” der. Fakat Paşa tarziye verir, ilişemez” cümleleriyle özetlenir. (Tarihçe-i Hayat, 128)
Bu “karşılaşma”dan bir gün sonra Bediüzzaman’ın M. Kemal’le Meclis’teki makamında görüştüğü ve daha sonraki günlerde bu görüşmelerin devam ettiği, yine öncelikle şahidlerin hatıraları ve Bediüzzaman’ın eserlerinde yer alır…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*