Bediüzzamansız iftar ve sahur programları

Ramazan ayında her şeye ibret nazarıyla bakma gereği duyuyor insan. Çünkü nefislere gem vuran orucun acziyet ve fakriyet hakikatiyle hayatın faniliği hakikati her an arz-ı endam ediyor.

Böylece “Kimsin, necisin, nereden geldin, nereye gidiyorsun?” gibi sorular daha bir anlam kazanıyor ruh dünyasında. Dahası, çoğu hakikati Ramazan ayında ortaya çıkan Risale-i Nur’un şefkat ve hikmet parıltıları daha bir nakşoluyor kalbimizin süveydasına. Namazın hakikatini okurken meselâ. “Ancak sana kulluk eder, ancak senden yardım isteriz” hakikatinin idraki içinde, dünya üzerindeki diğer cemaatlerle rabıta kurduğumuz hakikatini özellikle de teravih namazını kılarken daha bir anlıyoruz.

Hele ki Peygamberimize (asm) getirdiğimiz salâvatlar Risale-i Nur’da bahsi geçen salâvat getirmenin ne anlama geldiği hakikatiyle birleşince, Risale-i Nur’da Peygamberimiz (asm) için ifade olunan “salât-ı kübra” hakikatini yaşıyoruz. “O zât öyle bir salât-ı kübrâda, bir ibâdet-i ulyâda saadet-i ebediye için duâ ediyor ki, güyâ bu cezîre, belki bütün arz onun azametli namazıyla namaz kılar, niyaz eder. Çünkü ubûdiyeti ise, ona ittibâ eden ümmetin ubûdiyetini tazammun ettiği gibi, muvâfakat sırrıyla bütün enbiyânın sırr-ı ubûdiyetini tazammun eder. Hem o, salât-ı kübrâyı öyle bir cemaat-ı uzmâda kılar, niyaz ediyor ki, güyâ benî âdem’in Hazret-i Âdem’den asrımıza kadar, belki Kıyâmete kadar bütün nurânî ve kâmil insanlar ona tebâiyetle iktidâ edip, duâsına ‘Âmin’ derler” ifadeleri bağlamında ruhumuz Muhammed’den (asm) hâsıl olan muhabbetin “kevser” pınarlarında yıkanıyor. Hal böyle olunca, tekrar be tekrar da olsa, “İyi ki Ramazan var. Ve iyi ki Ramazan’a böylesi uhrevî farklı pencerelerden baktıran Risale-i Nur var” demekten alamıyoruz kendimizi.

Biz bunu demekten kendimizi alamıyoruz; ama ne fayda ki, sahur programları veya iftar programlarında Risale-i Nur ve dahi Bediüzzaman’dan bahsedecek ehl-i ilim veyahut ehl-i kalp insanları pek bulamıyoruz. Varsa da bir iki cümleyle geçiştirilerek anlatılıyor. Gerçi eserleri dünya dillerine tercüme edilen Bediüzzaman’ın ifade edilmeye ihtiyacı yok; ancak vicdan ve insaf şunu sorma gereği duyuyor: Hayatını Kur’ân ve iman hizmetine adayan, “Beni, nefsini kurtarmayı düşünen hodgâm bir adam mı zannediyorlar? Ben, cemiyetin îmânını kurtarmak yolunda dünyamı da fedâ ettim, âhiretimi de. Seksen küsûr senelik bütün hayatımda dünya zevki nâmına bir şey bilmiyorum. Bütün ömrüm harb meydanlarında, esâret zindanlarında, yahut memleket hapishânelerinde, memleket mahkemelerinde geçti. Çekmediğim cefâ, görmediğim ezâ kalmadı. Defalarca zehirlendim. Türlü türlü hakaretlere mâruz kaldım.” gibi cümlelerle nasıl bir manevî cihadın öncüsü olduğunu ifade eden, “Bana, ‘Sen şuna buna niçin sataştın?’ diyorlar. Farkında değilim. Karşımda müthiş bir yangın var. Alevleri göklere yükseliyor. İçinde evlâdım yanıyor, imanım tutuşmuş yanıyor. O yangını söndürmeye, imanımı kurtarmaya koşuyorum. Yolda biri beni kösteklemek istemiş de, ayağım ona çarpmış; ne ehemmiyeti var? O müthiş yangın karşısında bu küçük hâdise bir kıymet ifade eder mi? Dar düşünceler, dar görüşler!” ifadeleriyle de yegâne gayesinin “iman kurtarma gayesi” olduğunu vurgulayan Bediüzzaman Said Nursî ve hayatını vakfettiği Risale-i Nur hakikatleri mübarek Ramazan ayında çok vefalı, insaflı ve aynı zamanda şuurlu bilinen sahur ve iftar programı sunucularımızca bahsedilmeyi hak etmiyor mu? 

Ne diyelim, bu hakikati inşallah bazı sunucularımız fark eder de bahsetme ihtiyacı hisseder. Dahası, şu an taşıdıkları yazarlık sıfatının temelini Risale-i Nur ve hakikatlerine borçlu olan kimi zatlar da hakikat babında şairlerden sürekli beyitler okurken, bir nebze de olsa Bediüzzaman’dan veciz hakikatleri ifade etme lütfunda (!) bulunurlar, yahut Risale-i Nur hakikatlerini ifade ederken de Bediüzzaman ismini gür bir seda ve sitayişle zikretme nezaketini gösterirler inşallah. En azından ahde vefa bunu gerektirir.

Benzer konuda makaleler:

1 Yorum

  1. Kardeş Allah razı olsun. Fakat bizim zaten evlerde televizyon yok, veyahut olmaması lazım kanaatindeyim. Aksi taktirde risale okumaya zaman bulamıyoruz. Üstadı ve Risaleleri ve nurculuğu milletin anlayabilmesi için açıp okumaları lazım. Hocaların bir iki vecizeleri olsa olsa reklam olur. Ondan fazla birşey bekleyenler yanılabilir.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*