Belâ vereni bulduysan…

Bediüzzaman ömrü boyunca belâlarla boğuştu.

O, çocukluğunu bile sıradan bir çocuk gibi yaşamadı. Bütün hayatı mücadele ve mücahede ile, savaş ve esaret meydanlarında, sürgünlerde, hapislerde ve mahkemelerde geçti.

Defalarca zehirlendi, kaç defa idamdan döndü. Ülke ve millet üzerinde dolaşan belâları bile, paratöner gibi kendi üzerine çekti. Ülkeyi ve dünyayı saran belâları görerek, Rabb-ı Rahimine yönelip durmadan tazarru ve niyazda bulundu.. “Bana ıztırap veren, İslâmın maruz kaldığı tehlikelerdir“ dedi.

Ve yine dedi ki:

“Bırak biçare feryadı, belâdan gel, tevekkül kıl.
Zira feryat belâ-ender, hatâ-ender belâdır, bil.”

Ve şöylece sordu:

“Cihan dolusu belâ başında varken, ne bağırırsın küçük bir belâdan?”

Sonra ilâve etti:

“Gel, tevekkül kıl.”

Ve yine dedi ki:

“Belâ vereni buldunsa, atâ-ender, safâ-ender belâdır, bil.

Bırak feryadı, şükür kıl manend-i belâbil, demâ keyfinden güler hep gül mül.”

(Eğer musîbeti vereni bulduysan, bu da lütfun içinde lütuf, keyfin içinde keyiftir elbette, bil. Bırak feryadı ve bübüller gibi şükret. Gül mül her zaman keyfinden güler.)

(Burada “belabil“ bülbüller anlamında olup, musîbet anlamındaki “belâ” ile ses benzerliği var. Ve yine bülbülün onsuz yapamayacağı gül çiçeğinin de “gülmek” fiiliyle ses benzerliği var.)

Ve yine dedi ki:

“Evet, Allah’ı tanımayanın, dünya dolusu belâ başında vardır. Allah’ı tanıyanın dünyası nurla ve mânevî sürurla doludur; derecesine göre, iman kuvvetiyle hisseder.”

Ve yine dedi ki:

“O’nu (Allah’ı) tanıyan ve itaat eden zindanda dahi olsa bahtiyardır. O’nu unutan saraylarda da olsa zindandadır, bedbahttır.”

Sonra şöylece sordu:

“Cenâb-ı Hakk’ı bulan, neyi kaybeder? Ve O’nu kaybeden, neyi kazanır?

Ve ilâve etti: “O’nu bulan her şeyi bulur, O’nu bulmayan hiçbir şeyi bulmaz, bulsa da başına belâ bulur.”

Büyükler ne güzel söylemiş:

“Kula belâ gelmez Hak yazmadıkça..

Hak belâ vermez kul azmadıkça..”

Allah dostlarından biri başına her ne gelirse, ayağına diken batsa, gözüne toz kaçsa, “Allah’tan“ bilip şükredermiş..

Bir gün düşünceli bir şekilde yürürken, muzip ve kendini bilmezin biri sessizce ona yanaşıp ensesine bir tokat vurmuş. Bu velî zat dönüp ona sert bir bakış atınca, edepsiz adam muzipçe sırıtmış:

“Hani ya, her şey Hak’tandır diyordun, bir de bana kızarak bakıyorsun.”

Allah dostu cevap vermiş:

***“Rabbimin bunu, hangi densizin eliyle yaptırdığına baktım.”

Küçüklüğümde gördüğüm bir gazetede Üstadın muhteşem resminin altında büyük puntolarla yazılan şu ifade hâfızamdan hâla silinmedi:

“Dinsizlerin planlarını alt üst eden adam.”

Yani, öyle anlaşılıyor ki; başına gelen belâların kimden olduğunu bilen, bildiği için de belanın yüzüne gülen Said Nursî Hazretleri de birilerinin başını çok ağrıtmış, uykularını kaçırmıştır. En başta da, kendisiyle uğraşan en baştakilerin!

Bugün Yeni Asya’nın başına belâ kesilenlere de bu imanla karşı koyan, dayanan “şahs-ı manevî” ruhu vazife başındadır. Elhamdulillah!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*