Beyaz gecelerin koynunda Kur’ân sesleri

Avrupa’nın kuzeyinde Ramazan-ı Şerif’i karşılayanlar, küre-i arz üzerinde en uzun günlerde oruç tutanlar oldu, bu sene… Kur’ân’ın bu mutlu mevsimini sevinç içinde karşılayan Müslümanlardaki “sekinet” ile Hıristiyanlardaki “sükûnet” mütenasip bir uyum sergiliyorlar. Belki mübalâğa zannedeceksiniz. Şu mübarek sekinet iklimini en az Müslümanlar kadar heyecan ve sürurla bekleyen milyonlarca Avrupa ve Amerika’nın da varlığını şu coğrafyalarda yaşayan Müslümanlar hissediyorlar. Amerikan Başkanı heyecanla “iftarı” beklediğini gazetelerde ilân ederken, Almanya Katolikleri Başpiskoposlar Konferansı Başkanı Reinhard Marx da Ramazan ve orucu heyecanla takip edenler arasına katıldı. Müslüman cemaatlere gönderdiği “Ramazan 2014’ü tebrik” mektubunda oruçlu insanların dünya barışına ve bilhassa Ortadoğu barışına sağlayacağı katkıları sıralıyor. Fabrikadaki Hıristiyan işçiden öğretmene, politikacıya ve gazeteciye kadar binlerce entelektüelin gözü ve kulağı Avrupa’daki iftar topunda olduğunu söylesem sakın mübalâğa ettiğimi zannetmeyin.

İsevilikte sofranın manevî değerlerini biliyorsunuz. Kur’ân’ın Hz. Mesih’i (as) da anlattığı bir sûrenin ismi “Maide” olduğunu onlar da biliyorlar. Gıpta ile alkışladıkları Ramazan’ın, onlara tam otuz tane bayram getirdiğini, Müslümanların evlerinde iftara doğru başlayan heyecanlı merasimlerden takip ediyorlar. Ve Ramazan’ın yalnızca Müslümanları değil, Müslümanlarla birlikte aynı sofrada Hıristiyanları ve insaniyetperverleri birbirleriyle kaynaştırdıklarını onlarca yıldır yaşadıklarından onların Ramazan heyecanını da anlayabiliyoruz. Ramazan-ı Şerif bütün bir kültür veya daha doğrusu bütün şeairiyle Avrupa’da yaşanıyor. Sofrasından camilerdeki Kur’ân, teravih ve mukabelesine kadar. Daha önce de değindiğimiz pideye kadar. Pidenin; döner, lahmacun ve kebabı şöhretle geride bırakarak global kültürün bir parçası haline geldiğini, Avrupa başşehirlerinde rahatlıkla izleyebilirsiniz. Hele Müslümanların iftara doğru sevinç ve heyecanlarını seyretmek maksadıyla Türk fırınlarının önünde kuyruğa giren Almanları gören, anlattıklarımızın hakikate yapışık tasvirler olduğuna şahit olacaklardır. Hıristiyanlar, Ramazan orucunu dinlerindeki oruçlarıyla karşılaştırmak için her türlü ortak mahfili değerlendiriyorlar.

BİR YUDUMLUK GECELER

Bu coğrafyada yaşayan Müslümanlar, Ramazan boyu geceleri gözlerini kırpmadan ihya ettiklerini iddia ederlerse mutlaka doğrudur. Türkiye saatiyle 23’ü geçerek iftarlarını açan ve bazıları 3 veya 4’te imsak edenlerin geceleri bir lokmacık değil midir? Aheste aheste iftarlarını açtıktan sonra akşam namazını ve teravihlerini kılan Gurubun kuzeyindeki insanlar, sahura bazen zar zor yetişebiliyorlar. Ve tamamen kararmamış gecenin fecre ulaştığını şehir merkezlerinde zikre başlayan kuşlardan anlıyorsunuz. Avrupa’nın şimalinde Ramazan’ın bütün gecelerinde uyanık kalan çok Müslümanların duâlarıdır ki; sekinetin yansımasını Mesih’in coğrafyasında rahatlıkla hissedebiliyorsunuz. Yani bir yudumluk geceleri zemzem gibi ihya ile içenlerin arasında güzel sesli hafızları dinleyerek şu mevsimi yaşamak, elbette bir ayrıcalık olmalı…

Ramazan’dan önceki günlerde bunaltan sıcaklık, Avrupa’daki avamı telâş ve gürültüye boğan Brezilya’daki futbol maçları ile yine Ramazan öncesi ikinci Avrupa tarafından servis edilen “neoconların IŞİD”in menfi haberleri ilk teravih ile birlikte yavaş yavaş hayat sahifesinden silinmeye başladı. Ahlen Medresesi’ndeki güzel sesli hafızın kıldırdığı teravih ve gençlerin salât-u selâm coşkusundan sonra dışarıya çıktığımızda ürkütmeden, incitmeden ve üşütmeden yağan rahmetle karşılaştığımızda, rahmetlerdeki tevafuka şükrettik. Bunaltıcı ve gürültülü yaz günlerini gölgeli serin günlerle becayiş ettiren kudrete inanıp O’na teslim olanların mutluluğunu artık Avrupa’nın on binlerce mescid ve camisinde müşahede edebiliyorsunuz.

AVRUPA’DA RAMAZAN GÜZELDİR

Evvela Avrupa güzeldir. Metropollerdeki geniş, yeşil ve sakin caddelerde seyahat eden Türkiyeli misafirler, genellikle kendilerini köy yerinde zannederler. Şehirlerin etrafına üşüştüğü nehirler, ırmak ve geniş kanallar ve onları kucaklayan tabiatı görenler, buradaki şu güzelliğe medeniyetteki ilmin ne denli katkıda bulunduğunu da ilk anda anlayamazlar. Ağaçların boylarını aşmayan apartmanlar, şehrin dışına kaçmış hantal yapılı fabrika ve iş merkezler, alış veriş merkezleri… Hele cadde ve sokakları süsleyen park ve bahçelerde koşuşturan tavşan, sincap ve yüzlerce kuşu görenler, belki de buradaki her köşenin “millî park” mantığıyla korunmaya alındığını düşüneceklerdir. Avrupalının kanun hâkimiyetine olan itimadı onu bizden daha mütevekkil ve sakin kılmış. Trafikte yarışan veya öncelik peşinde koşuşturup başkalarını sıkıntıya sokan insanlara az rastlarsınız. Millî şuurun bize göre tavan yaptığı bu coğrafyada, insanların birbirini farkına varmadan murakabe ettiğini, kuralın dışına çıktığınızda anlıyorsunuz. Bir anda onlarca gözün taaccüp ve taayyüp içinde size döndüğünü gördüğünüzde aynı hatayı bir daha işlememeye büyük itina gösteriyorsunuz. İşte Mesih’in semavî dininden ve ehl-i mektebin ilmi kaynaklarından istifade ile insaniyeti inkişaf etmiş böyle bir Avrupa’da Ramazan-ı Şerif’in kıymeti biraz daha netçe görünüyor, kanaatindeyiz. Ramazan sevinci ‘dünya kupası’ heyecanını bastırdı.

Elhasıl; insana hürmeti yükselten Avrupa, Ramazan’a geçmiş zamanlardan daha ziyade hürmet ediyor. Bilhassa oruçlulara… Kadın erkek Ramazan vesilesiyle sizinle hemen dinî sohbetlere girebiliyorlar. İstifhamlı bakışlarla çevrelendiğini hisseden buradaki şuurlu Müslümanların, sabahtan akşama kadar komşu ve arkadaşlarını Kur’ân ve İslâmiyet hakkında bilgilendirmelerini gördükçe, Türk milletinin bu tarihî gurbetinde de büyük hikmetler olduğuna ister istemez inanıyorsunuz.

Ramazan-ı Şerif’te yere serilen sofralardan ziyade Maide-i Kur’âniye’nin kalpleri, gönülleri ve düşünceleri kaynaştırdığını başta Köln olmak üzere Avrupa’nın bütün şehir ve kasabalarında gözlemleyebiliyorsunuz. Ortak paydası “insan” olan bu buluşmalar için bir ayın yetmediğini yalnızca biz söylemiyoruz. Bu kutsî iklimin böylece sürüp gitmesini isteyen Hristiyanlar bizden daha fazla gibi… Bir gün bayram yerine tam bir ayın her akşamı bayram olunca, bayram hakikaten bayram oluyor, Avrupa’da.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*