Boğazda bir yat gezisi

Parçalı bulutlu, hafif yağmurlu bir Haziran sabahı… İstanbul Yeni Asya okuyucularıyla üç katlı güzel bir yat ile boğaz gezisi… Aynı ideali paylaşan, aynı meslek ve meşrep düsturuna bağlı olan, mütebessim, nuranî insanlarla tefekkürî güzel bir mekânda gezi yapmak ne kadar güzel…

Sabah saat 11.00’de Üsküdar’dan hareket ediyoruz. Rehberlerimiz İslâm Yaşar ve Risale-i Nur Enstitüsü Müdürü edebiyatçı Ahmet Dursun Beylerle yatın kaptan köşkündeyiz. Muhteşem boğazın iki yakasında yer alan tarihî saray ve yalıların yanından geçiyoruz. Yatın üçüncü katından boğazın eşsiz manzarası ne kadar muhteşem… Sanki kendinizi rüya âleminde zannediyorsunuz. Coşkun bir deniz gibi uzanan boğazın her iki tarafında, sahilden itibaren yükselen yemyeşil yamaçlar… Ve bu yamaçlar içinde serpilen köşk ve binalar… Özellikle sahilde yer alan tarihî saray ve yalılar…

Rehberlerimizin anlattığına göre İstanbul Boğazı, milâttan çok önce bir fay hattının deniz suyu ile dolmasıyla oluştuğu rivayet ediliyor.

Üsküdar’dan hareket eden yatımız, karşı sahilde yer alan ve Sultan Abdülaziz tarafından yaptırılan tarihi Çırağan Sarayı’nın yanından geçiyor. Az ilerde boğazı bir gerdanlık gibi süsleyen ve eski başbakanlardan Süleyman Demirel tarafından yaptırılan Boğaziçi Köprüsü’nün altından geçiyoruz. Asya’yı Avrupa’ya bağlayan köprünün manzarası hakikaten büyüleyiciydi. Az ötede sanatçıların mekânı olan Bebek’in yeşil yamaçlarının yanından geçiyoruz. Boğaza nazır en güzel tepelerinin birinde kurulan ve Türkiye’nin en zeki öğrencilerini Batı kültürüyle eğiten meşhur Robert Koleji binası, bizlere adeta sırıtarak müstehziyâne bakıyor ve “Sizin en zeki ciğerparelerinizi sizden koparıyorum ve Batı kültürüne bağlıyorum. Ama sizin ruhunuz bile duymuyor” der gibiydi.

Az ötede, yamacın tepesinde Galatasaray Üniversitesi binası var. Daha önce orası Galatasaray Lisesi’ymiş. 1900’ların başında önde gelen meşhur edebiyatçıların öğretmenlik yaptıkları lise. Onun alt yamacında o lisede öğretmenlik yapan ve dönemin güçlü edebiyatçılardan olan Tevfik Fikret’in balkonunda şiirlerini yazdığı, yeşillikler arasındaki evi var. Üstad Bediüzzaman ondan Risale-i Nur’da şöyle söz eder: “Fena ve fani bir adamın şöyle güzel ve baki bir sözü vardır:

‘Zulmün topu var, güllesi var, kalası varsa,
Hakkın bükülmez kolu, dönmez yüzü vardır.’”

Tarihî bir âbide olarak günümüze kadar ulaşan Rumeli Hisarı’nın önündeyiz. İstanbul’u fetihten bir yıl önce, boğazı kontrol ve Bizans’a gelebilecek yardımları önleme amaçlı yapılan Hisar, fetihte önemli roller üstlenmiştir. Buranın yapılmaması için Bizans İmparatoru çok uğraşmasına, Fatih Sultan Mehmed’e cazip teklifler sunmasına rağman hisar, 4 ay gibi kısa bir sürede tamamlanmış ve devreye girmiştir. Hisar Arapça Muhammed isminin yazılış biçiminde tasarlanmıştır. İçinde bir mescid inşa edilmiş, Cumhuriyet döneminde diğer tarihî eserler gibi hisar ve içindeki mescid dökülmüş, yıpranmış, minaresinin şerefesi yıkılmış bir vaziyette duruyor. Ne yazık ki hisar, daha önceki senelerde konserlere, dans gösterilerine ve sefahat âlemlerine mekân yapılmıştır.

Boğazın karşı yamacında, Rumeli Hisarının karşı tarafında Yıldırm Beyazıt tarafından yaptırılan Anadolu Hisarı vardır. Bu hisar, 1395 yılında, İstanbul Boğazını ele geçirmek ve Rumeli’de yapılacak bir savaşta, orduyu karşı tarafa güvenli bir şekilde geçirmek için yapılmıştır.

Yeniköy sahilinde meşhur Said Halim Paşa Yalısı yer alır. Yalının arkasında onlarca dönüm ormanlık alanı vardır. Takribî 100 Milyon Dolarlık bir değere sahip, iki katlı olan yalı, boğazın en güzel yalılarından biridir. Osmanlı’nın son sadrazamlarından biri olan Said Halim Paşa, bu yalının mülkiyetini Üstad Bediüzzaman’a vermeyi teklif etmiş, Bediüzzaman “Bir düşüneyim” deyip Yuşa Tepesi’ne çekilmiş, orada “Beni dünyaya çağırma, ona geldim fena gördüm” ile başlayan 17. Söz’deki manzumeyi yazmış ve teklifi geri çevirmiş. Acaba günümüzde böyle bir imkân teklif edilirse, kaç âlim onu rededer? Dünyayı böyle reddetmek ancak Ahirzaman Mehdisi’nin işi olabilir.

Sarıyer’in kıyısından geçiyoruz. Sarıyer’de Üstad Bediüzzaman’ın içinde bir süre kalıp dinlendiği, tefekküre daldığı, bir ev var. Bir kısım Nur Talebeleri o evi alarak restore etmişler ve ziyarete açmışlar. Seneler öncesinde Cağaloğlu’ndaki Yeni Asya yazıişlerinde çalışırken, 6 ay kadar bir sürede Sarıyer dershanesinde kalmıştım. Sarıyer yeşillikler arasında bulunan, boğazın en güzel mekânlarından biri. Sahilinde gezinti yapmak çok zevkli. Sarıyer börekçisi çok meşhurdur.

Yapımı planlanan 3. köprünün yapılacağı, Karadeniz’e yakın bir yerden geri dönüyoruz. Karşı tarafta Anadolu yakasında, Poyrazköy’de, yeşillikler arasındaki bir koyda yatımız sahile yanaşıp demir atıyor. Koyun yukarısında, yamaçta bulunan temiz, güzel Poyrazköy Camii’nde, cemaatle öğle namazını eda ediyoruz. Namazdan sonra yata dönüyoruz. Poyrazköy’den İstanbul istikametine doğru giderken, boğazın uzun bir sahili, askerî mıntıka olduğu için sivil yerleşime kapalı, bakir yeşil alan olup, manzarası çok güzeldi.

Beykoz sahilinden geçiyoruz. Sahil yamacının üst tarafında Yuşa Tepesi vardır. Rivayete göre Hz. Musa’nın (as) hizmetçisi ve yardımcısı olan ve daha sonra Peygamber olan Hz. Yuşa’nın (as) mezarı vardır. Bu türbe ve yanındaki mescid, İstanbul halkının ve İstanbul’a gelen ziyaretçilerin duâ için buraya geldikleri bir ziyaret yeridir. Üstad Bediüzzaman’ın, tefekkür ve ruhî dinlenme için buraya ara sıra geldiğini biliyoruz.

Beykoz’dan Üsküdar’a kadar Anadolu sahilinde, değişik Osmanlı paşalarına ait birbirinden güzel, ikişer, üçer katlı çok sayıda tarihî yalı ve köşk vardır. Bunlar arasında o zamanlardan kalma küçük mescidler inşa edilmiştir. Bundan anlıyoruz ki, ecdadımız olan Osmanlılar, madde ile maneviyatı birlikte düşünmüşler. Dikkat çeken bir husus; Çengelköy tarafında sahilde, birbirine çok yakın inşa edilmiş, üç büyük semavî dini sembolize eden cami, kilise ve havra bir arada bulunuyordu. Bu da şanlı ecdadımızın din ve vicdan hürriyetine gösterdiği engin hoşgörüyü ispat eder.

Üsküdar’a geri döndüğümüzde saat 15.00’i gösteriyordu..

Kısaca o gün bizim için verimli, güzel, kaynaşmaya ve muhabbete vesile olan bir boğaz gezisi oldu. Böyle hayırlı bir organizeyi yapan İstanbul Yeni Asya Okuyucuları’na teşekkür ederken, Cenâb-ı Hakk’ın onlara ve bizlere iman ve Kur’ân hizmetinde muvaffakiyetler ihsan etmesini dilerim.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*