Bilimin araştırması gereken mühim konular

İnsanlık bu gün için bilim, fen ve teknolojide çok büyük ilerlemeler kaydetti. İki asır öncesinden başlayan sanayi inkılabı ile büyük keşiflere imza attı. Uçaklar, trenler, motorlu araçlar ile uzakları yakın ediyor. İletişim vasıtaları ile dünya adeta bir köy hükmüne döndü. Dünyanın neresinde önemli bir hadise vuku bulsa bir anda tüm ülkelerin haberi oluyor. Tıpta, kimya ve biyolojideki gelişmeler ile bir çok hastalıkların önü alındı. Big Bang, İzafiyet Teorisi, Kuantum Mekaniği gibi konular bilim dünyasının merakla araştırdığı konuların başında geliyor. Üniversitelerde dünyayı ve içindekileri, semayı ve güneşleri, gezegenleri, galaksileri, yıldız sistemlerini ve tüm kainatı öğrenmek için ciddi araştırmalar yapılıyor. Görünen o ki, bu araştırmalar insan dünya yüzünde yaşamaya devam ettiği müddet içinde hız kesmeden sürüp gidecek.

Peki, insanlık bu kadar teknik ve teknolojide ilerlemesine rağmen kainat hakkında ne biliyoruz? Galaksiler hakkında bilgimiz ne kadar? Güneş sistemimiz ve gezegenleri ne ölçüde kavrayıp anlayabildik? Dünyamız ve içindeki canlıların yaşayışı ile ne kadar bilgi sahibiyiz? Her gün yüzümüze gülümseyen Güneş ve Ay ile ilgili elimizde ne kadar veri var?

Tüm bu ve benzeri suallerin cevabını bilim dünyasının medya sihirbazlarına bakarak aramaya çalışırsak her şey çözülmüş, her mesele halledilmiş gibi bir hisse kapılırız. Zira medya yoluyla sihirli sözler söyleyip dinleyenleri etkilemeye çalışan bu medya sihirbazları, Big Bang teorisinden yola çıkarak galaksiler ve güneş sistemi ile dünyamızın içindeki tüm düzen ve yaşayışın bilgisinin elde edilmiş olduğunu söylemeye devam ediyorlar.

Peki öyle mi gerçekten? İnsanlık her meseleyi çözdü mü? Her şeyi biliyor muyuz? Bütün mahiyetleri kavradık mı? Bu ve benzeri sorulara olumlu bir cevap vermek mümkün değil? Zira ciddi ve hakperest bilim adamları öyle söylemiyorlar. Bu gün için çok ciddi gelişmeler olmasına rağmen bildiklerimizin bilmediklerimiz yanında göze görülmeyecek kadar küçük olduğunu ifade ediyorlar. Kainat, galaksimiz, güneş sistemimiz, gezegenler, güneş ve ay ve dünyamız, dünyamız içindeki hayat ve yaşam hakkında daha çok şey öğrenmemiz gerektiğini söylüyorlar.

Zaten bu gün için yapılan tartışmalar gösteriyor ki, dünyamız hakkında bile çok daha fazla öğreneceğimiz şeyler var. Hayatın sırlarına dair gizemlerle dolu bir yer kürede yaşıyor. Bilinen kainatta hayatın sadece dünyamızda olması bile başlı başına büyük bir hadise. Antarktika denilen bir kıtanın sırları dahi çözülememiş. Sema ve içindeki yıldızlarla ilgili araştırılması gereken mühim konular var. Zaten Van Allen kuşağı denilen radyasyon katmanının tam olarak geçilememiş olması da bir çok bilginin teori seviyesinde kaldığının işareti. Bu nedenle uzay ve astronomiye ait bazı bilgilerin daha dikkatli bir şekilde incelenmesi gerekiyor.

Mesela yedi kat sema ve gökyüzü katmanı bu günkü bilim tarafından pek de kabul görmüyor. Halbuki Kur’an semanın yedi kat olarak tanzim ediliğini bize bildiriyor. Günümüzde bazı kesimler mevcut uzay teorilerine istinat ederek yedi kat semayı kabul etmiyorlar. Hatta inkara bile yöneliyorlar. Bakara Suresi, “Sonra iradesini semâya yöneltti ve gökleri yedi tabaka olarak tanzim etti. O her şeyi hakkıyla bilendir” mealindeki 29. ayeti tefsir eden Bediüzzaman Hazretleri bu hususu şöyle ifade ediyor:

“Eski hikmet, semâvâtı dokuz tasavvur edip, lisan-ı şer’îde Arş ve Kürs’ü yedi semâvât ile beraber kabul edip acip bir suretle semâvâtı tasvir etmiştiler. O eski hikmetin dâhi hükemasının şâşaalı ifadeleri, nev-i beşeri çok asırlar müddetince tahakkümleri altında tutmuşlar. Hattâ, çok ehl-i tefsir, âyâtın zâhirlerini onların mezhebine göre tevfik etmeye mecbur kalmışlar. O suretle Kur’ân-ı Hakîmin i’câzına bir derece perde çekilmişti. Ve hikmet-i cedide namı verilen yeni felsefe ise, eski felsefenin mürur ve ubûra ve hark ve iltiyâma kabil olmayan, semâvât hakkındaki ifratına mukabil tefrit edip, semâvâtın vücudunu adeta inkâr ediyorlar. Evvelkiler ifrat, sonrakiler tefrit edip, hakikati tamamıyla gösterememişler.

Kur’ân-ı Hakîmin hikmet-i kudsiyesi ise, o ifrat ve tefriti bırakıp, hadd-i vasatı ihtiyar edip der ki: Sâni-i Zülcelâl yedi kat semâvâtı halk etmiştir. Hareket eden yıldızlar ise, balıklar gibi semâ içinde gezerler ve tesbih ederler. Hadiste “Semâ, emvâcı karardâde olmuş bir denizdir” denilmiş. “ 1

Mezkur ifadeye göre eski bilim semayı dokuz kat diye tarif etmişler. Bazı tefsirlerde bu bilgiden yıla çıkılarak yedi kat yerine, dokuz kat semanın varlığı öne sürülmüş. Bu günkü bilim ise dünyamız ve güneş sistemindeki gezegenlerle birlikte büyük bir boşluk içinde hareket ettiğimizi ifade ediyor. Yedi kat sema kavranımı kabul etmek yerine adeta, “semâvâtın vücudunu inkâr ediyorlar.” Halbuki Kur’an bize semanın yedi tabaka olduğunu bildiriyor. Bu tabakaların ne manaya geldiği de yine Risale-i Nurun muhtelif bölümlerinde geniş bir şekilde izah ediliyor. Mesela 12. Lemada yedi kat sema kavramının hangi manaları ihtiva ettiği üzerinde durularak, dünyamızın da bir seması olduğu ve gördüğümüz bu semadan başka altı semaya sahip diğer katmanların olduğu şöyle ifade edilmiş: “Daha geniş fikirli bir tabaka-i beşeriye, yıldızlarla yaldızlanıp bütün görünen gökleri bir semâ sayıp, onu bu dünyanın semâsıdır diyerek, bundan başka altı tabaka-i semâvat var olduğunu fehmeder.”

İşte bu gün dünyamızın katmanlarını bile aşmakta güçlük çeken bilimin, uzay hakkında söyledikleri gözlemden öte sadece bir teori seviyesinde kalıyor. Yedi kat sema ile dünya ve üstümüzdeki semanın yapısı çok mühim bir araştırma konusu olarak bilim dünyasının önünde duruyor.

Yedi kat sema ile birlikte esir maddesi de çok ciddi bir araştırma konusu. Bu gün için bilim dünyası uzayımızı büyük bir boşluk olarak bize bildiriyor. Halbuki Risale-i Nurun muhtelif yerlerinde uzayımızın bir boşluk değil, esir maddesi ile dolu olduğu ifade ediliyor. Hatta esir maddesinin de, aynı atom maddesinde olduğu gibi, iç parçacıklarından söz ediliyor. Bilim ise esir maddesinin varlığına karşı ihtiyatlı yaklaşıyor. Gerçi bu gün kainatın kara madde veya kara enerji ile dolu olduğu bir çok bilim adamı tarafından ifade ediliyor. Ancak yine de esir maddesi önemli bir araştırma konusu. Çünkü yine Risale-i Nurda dünyamız ve yıldızların bu esir maddesi içinde bir balık gibi yüzdüğü ifade edilmekte. “Hareket eden yıldızlar ise, balıklar gibi semâ içinde gezerler ve tesbih ederler. Hadiste “Semâ, emvâcı karardâde olmuş bir denizdir” denilmiş“ ifadesi bu mühim hususa dikkat çeker. Hatta dünyamız da, “İşaret olunan mecaz, böyle bir tasavvuru ima eder ki, sefine gibi olan küre, bahr-i muhit-i havâinin içinde tahtelbahir bir gemisi… “ ifadesi ile bir denizaltı gibi emniyetli bir gemiye benzetilmiştir.

İşte bu noktada hedef ve maksadı doğruyu ve doğru bilgiyi öğrenmek olan bilim dünyasının sema ve dünya hakkındaki Risale-i Nurda geçen ifadeleri de nazara alarak daha bir çok konuyu araştırması gerekiyor. Zira bildiklerimiz yanında daha bir çok öğrenmemiz gereken sırlar ve hakikatler var.

Dipnot:
1- Lemalar, 12. Lema, Birinci Nükte, İkinci Mesele-i Mühimme, s. 126

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*