Bir ayağı BOP´ta diğeri AB´de

Size BOP’tan (Büyük Ortadoğu Projesi) bahsetmeyeceğimi elbette biliyorsunuz. AB ile ilgili yazılardan da gına getirdiğinizi söylemeye hacet yok. Yalnız 17 Aralık’a yaklaşırken yine muhallerle mümkünlerin birbirine karıştığını müşahede ediyoruz. Mahiyetleri insanlarımızca bilinmeyen fikir ve hadiselerin teşrihine ihtiyaç olduğu kanaatindeyiz. Kalın çizgilerle bazı hususların açıklanması, bazı zihinlerdeki müşevveşiyeti giderir, düşüncesindeyiz.

 

BOP ile AB’nin birbirine tamamen zıt proje veya oluşumlar olduğunu herkes bilmiyor. İkinci Dünya savaşının sebep olduğu tahribi tamir, vahşeti giderme ve düşmanlıkları izale düşüncesinden doğan Avrupa Ekonomik İşbirliğinin temelini; birbirini insafsızca boğazlayan Almanya ile Fransa atmıştır. Bediüzzaman Hazretlerinin ifadesiyle “savaş ve düşmanlığın ne kadar zararlı olduğunun” farkına varan bu iki ülke, dünya idaresinin üç bloğundan en önemli bloğunu teşkil etmişler… BOP’u hazırlayan sosyal enstitülerin mahiyetleri hür dünyaca bilinmediğinden, bu projenin dayandığı ilmî belge, esaslı anlaşma ve açık çalışmalardan mahrumuz. Dostumuz Orhan Dündar’ın kıymetli eserindeki çok önemli bilgilerden anladığımız kadarıyla BOP mütemâdiyen gizli boyutlarda fikrî oluşumunu tamamlamaya çalışmış. Meşhur Abant toplantısının Washington’daki oturumunu açan Francis Fukuyama ile Samuel Huntington’un fikirleriyle çerçevesini çizdikleri BOP’un savaşa ve çatışmaya dayandığını herkes biliyor. Denilebilir ki, Projenin tatbiki ile 11 Eylül hadisesi eş zamanlıdır.

Biri savaşı, diğeri barışı esas almış bu iki projenin hemen hemen tüm unsurları birbirini nakzediyor: AB’de şeffaflık, hürriyet, paylaşım, insanî değerler, semavî dinlere öncelik, çevre hassasiyeti, barış ve insan hakları öne çıkarken, BOP’ta en önemli husus ABD’nin ve İsrail’in güvenlikleridir. Dünyadaki ekonomik, siyasî, kültürel ve dinî şartlar, bu iki devletin menfaat ve güvenliklerine göre gözden geçirilir. Daha doğrusu dünya bu istikamette şekillendirilmeye çalışılır BOP’a göre.

Hükümetimizin, AB meselesinde ne derece rahat olduğunu yakından izleyenler görüyordur. Yalnız Brüksel’de çadır kurup 17 Aralık’ın neticesini merakla bekleyenlerin unutulan bir avantajı da var: Bush idaresinin gözardı ettiği demokratların geleneksel Amerikan politikaları… Bu politikalarda Türkiye’nin AB üyeliği desteklenir. Arkasını Aachen’deki meşhur DOM kilisesine dayayarak Birinci Avrupa birliğini kuranları şükranla anan Clinton’un AB için verdiği destek unutulmamalı…

Şahinlerin hışmından emin olmak için hem BOP’un içinde yer almaya (Dışişleri bakanımızın açıklaması), hem de AB ailesinin bir ferdi olmaya çalışmak muhal ile mümkünü karıştırmaktır. AB’nin Türkiye’yi samimiyet sınavından geçireceğinden (müzakereler esnasında) emin olmalıyız. M. Aydın’ın seslendirmek mecburiyetinde kaldığı ve Sarkozy’nin de takip ettiği “Türk İslâmının” BOP’un birer parçası olduğunu elbette biliyorsunuz. Yalnız BOP ve AB’yi coğrafî olarak düşünmememiz gerekiyor. Zira Amerika’da AB’ye girişimizi, Müslüman-Hıristiyan ittifakı ve insanî değerler etrafında insanlığın toplanmasını isteyen milyonlar olduğu gibi, Avrupa’da da Wolfowitz kadar İslâma ve hakiki İsevîlere hasmâne davranan politikacı ve yazarlar binlercedir.

BOP’çular ve AB’li yetkililerin Türkiye’ye bakışlarındaki önemli bir fark da “dinî kimliğimiz ile alâkalı”… Wolfowitz gibi pratisyenler Türkiye’yi İslâm âlemine örnek olarak gösterirken vurguyu M. Kemal’e yapıyorlar. Her İslâm toplumunun; medenî, demokratik ve Amerika sevgisine mazhar olabilmesi için, bünyesinden bir M. Kemal çıkarmasını tavsiye ediyorlar. AB yetkilileri ise Kemalizmin artık geride kaldığını ifade ile, Türkiye’nin bu iğreti elbiseyi üzerinden çıkarmasını istiyorlar. Eski düşmanlıkların bittiğini ve “doğru İslâm”ı anlatacak kimliğimizle AB’ye girmemizin gereği üzerinde duruyorlar ve Kemalizmi AB’ye engel görüyorlar.

Unutmamamız lâzım gelen önemli bir husus da her iki oluşumun İslâm âlemine bakışlarıyla ilgili. BOP milliyet kimliğini öne çıkararak ırkî, dinî, kültürel ve coğrafî ayrılıkları Müslümanların aleyhine kullanırken, AB ise İslâm âleminin birlik ve beraberliğini kendi lehinde görüyor ve bu istikamette İslâm âlemiyle işbirliğine gitmek istiyor. Avrupa milliyet fikrini geride bıraktığı gibi dinî farklılıkları da tamamen aşmak üzeredir.

BOP ile AB’nin fikir, tatbikat ve netice bakımından birbirlerine zıt olduğunu bile bile bir ayağını Washington’a, diğer ayağını Brüksel’e atanları korkarım ki inkisar-ı hayâl bekler. Zira melek ile şeytan barışmıyor. Tamir ile tahrip farklı şeyler. Kalpte sevgi ile nefret aynı anda bir araya gelemiyor.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*