Bir bahar inkılâbı daha

Üstad, kâinat kitabının yeryüzü sayfasında bahar mevsimlerinde sahnelenen kudret mucizelerine her fırsatta nazarları çevirir.

İlâhî bir tanzimle şaşmaz bir takvime bağlanan periyodik mevsim geçişlerinde kışın siyah-beyaz-gri sayfalarından baharın rengârenk sayfalarına intikaldeki muhteşem manzaralar, Risale-i Nur’da hem tevhid, hem de haşir hakikatlerinin ispat ve izahı için en çok kullanılan delilleri hâvî.

Meselâ kâinattan Yaratıcısını soran bir seyyahın yolculuğunda uğradığı ve “bahar kadar bir güldeste-i marifet ve iman” alarak çıktığı duraklardan biri, bahar bahçesi (Asâ-yı Mûsâ, s. 170).

Bu seyahatin anlatıldığı Âyetül-Kübra başta olmak üzere birçok risalede, her bahar, gayb hazinesinden çeşit çeşit nimet ve rızıklarla yüklenip canlılara gönderilen bir vagona benzetiliyor.

Kışın kurumuş cesetleri andıran ağaçların baharda önce yaprak açıp yeşillenerek, sonra açan çiçeklerle rengârenk kıyafetlere bürünerek ve ardından dallarının uçlarında birbirinden leziz ve besleyici meyveler vererek sergiledikleri serencam, sonsuz rahmet ve hikmet tecellîleriyle dolu.

Buna, kuru topraktan fışkıran diğer meyve ve sebzeleri de eklediğimizde, baharın nasıl mükemmel ve muhteşem bir erzak vagonu olduğunu hayalimizde canlandırmamız daha kolay olur.

Bu hayranlık verici dönüşüm ve inkılâbın, sayısız ilim dalına konu olmuş ince, lâtif ve kusursuz detayları, temâşâsına doyum olmayan harika manzaralar oluşturarak sessiz sedasız yaşanıyor.

Bahçe ve parklarda veya evimizin önündeki ağaçta yahut yolumuz üzerindeki çimenlikte yaşanan hareketlenmede bu bahar inkılâbının huzur veren seyrini kaçırmadan izlemeye çalışalım.

Eğer bunu yapar ve gördüklerimizi risalelerin rehberliğinde okumaya çalışırsak, toprağa, tohum ve çekirdeklere, yaprak, çiçek ve meyvelere, rahmet yüklü bulutlara, bahar yağmur ve fırtınalarına, kışın puslu günlerinde hasret kaldığımız bahar güneşine ve mavi gökyüzüne… çok daha farklı bir gözle bakar ve imanla lezzetlenmiş gerçek bir bahar sevincini yüreğimizde hissederiz.

Baharın Kur’an’da dikkat çekilen son derece önemli bir özelliği de, her yıl aynı vakitlerde tekrarlanan “diriliş” nümunelerine sahne olması.

Bahar, risaledeki ifadeleriyle “dört yüz bin nebatat ve hayvanat taifelerinin uyanış ve dirilişi” demek. Ve dünya, “Şimdi bak Allah’ın rahmet eserlerine. Yeryüzünü, ölümünün ardından nasıl diriltiyor? Bunu yapan, elbette ölüleri de öylece diriltecektir” mealindeki Rum Sûresi 50. âyetini, yüzyıllardır olduğu gibi bu sene de bütün ihtişamıyla tefsir eden bir dirilişe daha sahne oluyor.

Evet, dünyamızın kuzey yarımküresinin çehresini birkaç hafta içinde değiştirip renklendiren bu sessiz, ama muhteşem inkılâbı ıskalamayalım.

Rehberimiz de, Bediüzzaman’ın yine bir bahar mevsiminde tefekkür gezintileri yaparken, yukarıdaki âyeti kırk defa okuduktan sonra kalbine gelen ilhamla telif ettiği Haşir Risalesi olsun. Bu şekilde hem bahar bahçesindeki İlâhî güzellikleri böyle bir tefekkür derinliği ile temâşâ edelim; hem de bu gözlemlerimizi haşir sabahına yönelik hazırlıklarımız için iyi bir vesile kılalım.

(Genç Yorum’un Mart sayısında çıkan yazımızdan.)

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*