Bir başkadır okuma programları

Biz Nur Talebeleri için Risale-i Nur okuma programları en keyfiyetli faaliyetleri arasında yer bulur kendine.

Nur hadimleri bu okuma programlarını her zaman iple çekerler. Derd-i maişetin, içtimaî hayatın, afâkî meşguliyetlerin ister istemez sardığı bu bünyemizde okuma programları birer teneffüs vakti ve penceresi sunar biz “Nur şakirdleri” için.

Hulusi Ağabeyin tabiri ile “iğtinam edebildiğim(iz) kısacık vakitlerde Nurların karşısına dolayısıyla Üstadımızın medresesine koşmak” istemenin yekvücud bulmuş halidir bu okuma programları. Eskiden demir parmaklıklar arkasındaki Medrese-i Yusufiye’de birbirlerine takdir edici yoldaş, güzel seciyelerinden istifade eden/edilen birer arkadaş olunan o Medrese-i Yusufiye’lerin yerini “medrese-i hürriyetler” almıştır artık.

Belki de sadece haftalık derslerle bir araya gelen Nurlu kardeşler artık “medrese-i hürriyet”tedirler. Okuma programlarında medrese-i hürriyette toplu olarak geçirilen o mübarek vakitler “saff-ı evvel ağabeylerin Medrese-i Yusufiye’de aldıkları hasbi lezzetleri, yaşadıkları hakikî tesanüdü, teavünü, almaya, sezmeye, massetmeye birer vesiledir.

Haftalık “ders kardeşlerimiz” bu okuma programlarında bizim “hem ders, hem de dert kardeşimiz” oluverir. Kemiyeti az dahi olunsa, keyfiyeti harika olan bu uhuvvet, tesanüd, fedakârlık hisleri bu ortamlarda daha da yağar ruhumuza. Birbirimizden zaman ve mekân olarak uzakta kaldığımızda anlamakta ve yaşamakta zorlandığımız bu hisler bilmecburiye bu programlarda bizlere kendilerini öğretir ve yaşatır. Bunun için nasıl şükretmeyelim?

İşte bu heyecan ve şevkle birkaç günlük tatil zamanını ganimet bilip Kocaeli/Gebzemizde bir okuma programı tertip ettik. Keyfiyet olarak çok kaliteli ve tatlı ve âb-ı hayat gibi Nurlar okuma programımızdan bizlere yansıdı. Ruhumuza aksetti. Üç günlük okuma programımızda çalışmalı derslerle Risale-i Nur’u okurkenki ülfetimizi kırmaya çalıştık. Nur deryasına daldık ki bir de ne görelim o bahr-i ummanda bildiğimizi sandığımız şeyler katreciklermiş oysa…

Gördüğümüzü sandığımız, anladığımızı sandığımız hakikatler o bahr-i ummanın birer damlası imiş… Ne çare haddimizi anladık…

Program akışı içerisinde belirlenen konu başlıklarını vazife verilen yaşlı ve genç ağabeylerimizin her biri birer ilkokul talebesi gibi heyecanla araştırmaları, bilhassa gecelerinden feragat ederek uykusuz kalmaları muazzam bir gayreti netice verdi. Mele-i âlânın sakinleri bu manzaraları elbet kaydettiler… Onlarla beraber alkışlıyoruz ve tebrik ediyoruz.

Programımızda Risale-i Nur bahr-i ummanından hangi konulara dalmadık ki? Yüzdüğümüzü zannettik belki, ama bu bahr-i ummanın kıyısında köşesinde ancak yüzmek şöyle dursun yürüyebildik mi ki?

Birinci günün müzakeresinde vakıf ağabeyimiz “Risale-i Nur’da komiteler” konusundaki çalışmasını sundu. Risale-i Nur talebeleri ve âlem-i İslâmla alâkadar menfi komiteleri Osman Ağabeyden dinleyince daha da bir dikkatli olmamız gerektiğini ve iman ve İslâmiyetle mücadele eden menfi cereyanların sandığımızdan da fazla olduğunu anladık.

Öğle müzakeresinde seyahatleriyle meşhur Kerem Ağabeyin çalışması ise “Üstadın Seyahatnamesi” idi. Üstadımızın yapmış olduğu seyahatlerin sergüzeştini dinlerken Üstadımıza birer yol arkadaşı olduk. Kâh kendimizi Van’da, kâh Kosturma’da buluyorduk… değil mi ki birgün kavuşacağız?

Günün akşamında ise “Risale-i Nur’un Kudsî Kaynakları” konulu çalışması ile Asıf Ağabey o kudsî kaynaklardan bizlere bilgiler sundu. Risale-i Nur’un mahiyetini, ehemmiyetini, kudsiyetini, fevkalâdeliğini beraber cem edilip sunulmasıyla beraber güneş gibi gösterdi… Gözlerimiz parladı…

İkinci günde ise aynı heyecan devam ediyordu. Fatih Ağabeyden “Peygamber mu’cizelerinin teknolojik ve ilmi hedefleri”ni dinledik. Say’e şevkimiz arttı. Teknolojiye ilme çalışırken aslında talim-i esmada da terakki ettiğimizi anladık. Kâh Süleyman Aleyhisselâm gibi uçtuk, kâh elimizde demiri dövdük Hz. Davud (as) ile. Terakkiyi marifetullah için istedik… Talim-i esmaya baba mesleği dedik…

Öğle dersinde ise “desise-i şeytaniye” konusunda Oktay Ağabeyden aydınlanacakken hayırlı işlerin muzır manileri devreye girdi zorunlu bir mazereti ile iştirak edemedi. Lâkin Oktay Ağabeyle iki ceset bir ruh olan Osman Ağabey bu muzır manileri defedip Nur talebelerini “desise-i şeytaniye” noktasında bizlerin ne kadar dikkate, teenniye muhtaç olduğumuzu gösterdi.

Akşamında ise Nail Ağabeyle birlikte “Süfyaniyet ve İsraf” konusunu dinlemek bizim için ayrı bir güzellik idi… Süfyaniyetin mahiyetini, israfın hakikatini, israf edenin süfyanın damına düşeceğini, Hz. Mehdi’nin özelliklerinden birisi de iktisat olduğunu anladık…

Üçüncü günün sabahında çalışma sırası bizde idi. Konumuz “Keyfiyet ve Kemiyet Muvazenesi” idi. Öncelikle konu nefsimize ders oldu. Dersimizi, nefsimize dinlettirsek yeteceğini. Kemiyetin, keyfiyete nisbeten ehemmiyetsiz olduğunu, şahs-ı manevî havuzunda kendisini eriten ve küçük gibi görünen bir kardeşimizin şahs-ı manevî de kendisini eritememiş büyük gibi görünen kardeşlerimizden –veli dahi olsa- keyfiyeten daha yüksek olduğunu anladık.

Öğlen ise Ali Ağabey keyfiyetine lâyık bir çalışması vardı. “Risale-i Nur’un Şahs-ı Manevisi ve Nur Talebelerinin Şahs-ı Manevisi”. Gayet dakik ve ince olan bu meseleyi şahs-ı manevinin himmeti ile Ali Ağabey hazırladı. Bu zamanda şahs-ı manevinin hükmettiğini, dalâlet cereyanlarının şahs-ı manevî olarak hücum ettiği ve şahs-ı manevî olarak hücum eden dalâlet cereyanlarının sandığımızdan da fazla olduğunu Ali Ağabeyden dinledik…

Üçüncü günün akşamında ise bu kadar acz-i mutlak, fakr-ı mutlak, şükr-ü mutlaktaki bizlerin programı bir şevk-i mutlakta bitirmesi elbette elzem idi. Bu noktada Fatih Ağabey “Risale-i Nur’da şevk kaynakları” ile kalbimize şevk-i mutlak tohumlarını ekiyordu.

Programın kahramanları sadece ders okuyan ağabeylerimiz değil elbette. Tezgâhın arkasında ve görünmeyen yerinde kahramanlar aslolan kahraman ağabeylerimizdi aslında. Tavşan kanı çayları ile ve okumadaki şevkleri ile Ali Osman ve Özkan Ağabey… Kıraç toprakların evlâdı Hüseyin Ağabey, sualleri ile koşturması ile genç Said Ağabey… Sebatkâr küçük Ali Ağabey, dikkati ve sualleri ve hizmeti ile Hamza Abimiz, Davut ve Emin Abimiz, Tahir Abimiz, Faruk Abimiz ve Mehmet Abimiz. Bu kadar ciddî abilerimiz içinde lâtif esprileri ile Nurullah Ağabeyimiz… ve aflarına sığınarak unuttuğumuz abilerimiz varsa hepsi… Hepimiz şahs-ı manevide erimenin lezzetini hissettik. O keyfiyeti tattık ki Cenâb-ı Hak bu vakitte bu kelâmları bize yazdırmayı nasib ediyor. Herbirisi şahs-ı manevinin birer azası olan bu ağabeylerimize tekrar bu ihlâsları, tesanüdleri, teavünleri, gayretleri, himmetleri, şevkleri için teşekkür, tebrik ve duâ ediyorum. Onlar da bizleri duâlarına dahil etsinler inşallah.

Halil Kartal

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*