Bir karikatür… Said Nursî ve Nurcular

2012 senesinin aktüalitesine uygunca, İbrahim Özdabak’ın çizdiği bir karikatürü sekiz sene sonra hükümete karşı askerî darbelerin konuşulduğu ve Kemalistlerin demokrasiye karşı işledikleri bir cinayetin yıl dönümünde, henüz bugün çizilmiş yalanıyla servis eden yayın organları ve ardından tahkik etmeden ahlâksızca yorumlarda bulunan bazı sorumsuzların başlattıkları tartışma, yine malûm noktaya geldi: Bediüzzaman Said Nursî ve Risale-i Nur düşmanlığı…
Cehaletin bu milletin en büyük düşmanı ve baş belâsı olduğunu bir asırdan fazladır seslendiriyoruz. Okumadan, bilgi sahibi olmadan cehalet dolu ithamların iğrençliği yine sayfalara sıçradı. Bu çamurun 1909’un 31 Mart’ından bu yana Sabatayist Selânikliler Hanedanı’ndan zamanımıza, 1000 yıllık tarihimize, İslâmiyet’e, demokrasimize ve mukaddes değerlerimize atılmakta olduğunu düşündüğümüzde; ihanetin organizeli olarak toplumumuzun bir çok önemli noktasına sızdığını anlamış oluyoruz. İnsanlığa, Kur’ân’a ve örfümüze Bolşevikler gibi saldıranların, bazen Türkçülük, bazen Sosyalizm ve bazen de Liberalizm perdeleri altına gizlenebilmeleri de maalesef millet olarak cehaletimizden istifade edebilmelerindendir. Bu yazımızda tartışmaları, hadiseleri, cehalet dolu iftiraları ve hissî tarafgirlikle söylenmişleri bir tarafa bırakacağız. Bediüzzaman Said Nursî’nin Osmanlı ve Türkiye demokrasilerindeki yerini, Risale-i Nur’daki demokrasi yaklaşımını ve bu yaklaşımı hayata aktarmayı misyon edinmiş Yeni Asya gazetesinin demokrasi içindeki temel hak-hürriyetler ve adalete katkısını nazara alacağız.

1876’da yola çıktığı halde bir sene sonra sekteye uğramış Osmanlı demokrasisini, merhum şehit Enver ve Resneli Niyazilerle Bediüzzaman Said Nursî’nin tekrar yürürlüğe koydukları hakikatini asla cehaletin nisyanına kaptırmayacağız. Zira ortada, onun o günlerde hem İstanbul’da ve hem de Selânik’te irad ettiği “Hürriyete Hitab” isimli demokrasi manifestosu ile Selâniklilerce yargılandığı Divan-ı Harbi Örfî’de yaptığı meşhur müdafaanamesi varken; ahlâken düşük yaramaz çocukların sağda solda yazdıklarını itibara almak, ahmaklığın bir başka boyutu olsa gerek.

Cumhurbaşkanımız, Başbakan iken, rızası haricinde MİT müsteşarının savcılığa çağrılması münasebetiyle çizilmiş yıllar öncesine ait karikatürü; kendilerince Yeni Asya’yı sıkıştırmak üzere gündeme taşıyanların kimler olduğunu gazetemizin genel yayın yönetmeni basına açıklamıştı. Fakat hedefin yalnızca Yeni Asya olmadığını, müfterilerin Bediüzzaman’a, Risale-i Nur ve bütün Nurcular’a dil uzatan yazıları ile anlamış olduk. Meselenin en garip ciheti ise; 120 seneden bu yana demokrasi kahramanlığı yaparak hem saltanatın zayıf istibdadına, hem Selâniklilerin komite istibdadına ve hem de Kemalizmin mutlak istibdadına diz çöktüren bir şahsiyetin, Deccaliyet-Süfyaniyet ürünü ihtilâlcilikle suçlanması idi. Hem de Said Nursî’nin İslâm kahramanı tavsifine mazhar Menderes’e, komünist-Kemalist subayların darbeleri sene-i devriyesinde… Bizce bu karikatürün Komünist ve Masonlar tarafından yeniden gündeme taşınması hakikatin garip bir şekilde ters-yüz edilmesinin deliliydi.

Bediüzzaman ve Risale-i Nur’u açıkça tenkit edemeyeceklerini Hendekmekân yoldaşlarından ders almışların, Siyasal İslâm’ın içimizdeki adamlarıyla Nurcular arasında kargaşa çıkarmanın peşine düştüklerini biliyoruz. Bu teşebbüslerine 1948’lerden itibaren sistematikçe başladıkları, devletin kayıtlarında mevcuttur. Ve maalesef bu çalışmanın 1960’ların ortalarından sonra hız kazandığını da biliyoruz. Muhataplarımızın arasına dindarlar veya dini siyasete alet eden Müslümanlar da katılınca, nifakın derinleştiğini görüyoruz. Yeni Asya’yı bütün Nurcuların temsilcisi olarak lanse edenlerin niyetlerinin nifak olduğu da anlaşılıyor. Zira Yeni Asya, İttihad olarak 1967’nin Kasım’ından bugüne kadar, hiçbir zaman bütün Müslümanları veya Nurcular’ı temsilen çıkıyorum iddiasında bulunmamıştır. Fakat Bediüzzaman’ın teori ve pratiğinden aldığı dersle daima Müslüman ve mazlumların sesi olmaya gayret etmiştir. Temel ilkeleri arasında adalet, ahlâksızlıkla mücadele, milletin refahı, dâhili ve umumî barış, tabiata saygı, insanî temel prensipler, demokrasi ve medeniyet gibi yüksek değerleri takip eden araştırmacılar bütün dünyanın bu ulvî çizgiye muhtaç olduğu kanaatine varmışlar.  Kur’ân’ın 20. ve 21. Yüzyılından sonraki dertlerimize ışık tutan tefsiri Risale-i Nur Külliyatı’nın belirlediği çerçevede neşriyatı misyon edinmiş Yeni Asya’nın kuruluş senedinin altında Said Nursî’nin bir talebesi hariç diğerlerinin imzalarının bulunduğunu bilenler, bazen de iyi niyetle Yeni Asya’yı Nurcular’ın gazetesi olarak gösterebiliyorlar.

Yukarıda arz ettiğimiz gibi Yeni Asya’yı neşreden Nur Talebeleri’nin “Nur Talebeliğini inhisarına alacak biçimde” bir düşünce, yaklaşım ve beyanlarının olmadığını tekrar belirtmek isteriz.

Yeni Asya değil yalnızca Anadolu’da; dünyanın bütün coğrafyalarında Risale-i Nur’un neşrine koşacak ve oradaki Kur’ânî fikirlerle insanlığa yardım edecek binlerce gazete ve yayınevlerine destek olmaya çalışıyor. Said Nursî’nin ifadesi ile “Meşrûtiyeti herkese ezberletmek”, hak ve adaleti yüceltmek ve bütün insanları “insaniyet-i kübra” istikametine teşvik etmek yolunda; bırakın Nurculuğu, müslim-gayr-i müslim farkı gözetmeksizin yardım etmeyi şiar edinmiştir Yeni Asya…

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*