Bir kazanın anatomisi

Image
Bir akşam vaktiydi. Bayrampaşa, Kartaltepe mevkiine yöneliyorum. Derdim eve gitmek. Dönel kavşağa geldiğimde ışıklarla karşı karşıya geliyorum.
Sonra?
Kapkara bir boşluk.
Sanki simsiyah bir şal üstüme örtünüyor.
Hayatla bağım kopuyor o an. Ne bir ses ne ışık…
Zaman kavramı kalkmış… Kaç saniye, dakika geçti bilemiyorum.

Yavaş yavaş karanlıktan sıyrılıyorum. Tüneldeki ışık gittikçe büyüyor.
Kendime geldiğimde kesik kesik nefes aldığımı hissediyorum. Sanki suyun dibinde uzun süre nefessiz kalmışım da su üstüne çıkıp oksijene kavuşmuşum gibi… Anlam veremiyorum.
Birden kulağımdaki tıpa açılıyor sanki… Sesler duyuyorum.
“İşte aracın şoförü burada, baygın halde.”
Aracın kapısı açıldığında, bir el, kolumu tutuyor. Hafifçe sarsıyor. Sonra diğer eliyle sağ kolumu da kavrıyor. Beni aracın içinden çıkarma gayretinde.
“Sakin ol. Bir şeyin yok.”
O el incitmemeye özen gösterir gibi yavaşça beni araçtan çıkarıyor..
Ne olduğu konusunda en ufak bir fikrim yok. Kafamın sağında sıcak bir sızı…
“Ne oldu?” diye soruyorum.
“Bir kaza atlattınız” diyor beni kolumdan tutan genç.
Birkaç saniye beni ayakta tutuyor. Sonra kaldırıma oturtuyor. Sağ kulağımdan süzülen kanı durdurabilmek için çevresinden peçete istiyor. Kulağıma bastırıyor.
“Ambulans çağırdık şimdi geliyor. Biraz bekleyeceksiniz. Boynunuzu oynatmayın…” diyor.
Kafamda başka yara var mı diye parmaklarıyla yokluyor.
Sürekli beni soru yağmuruna tutuyor. Hafızamın yerinde olup olmadığını anlamak istiyor.
Araca bakıyorum… Ön sağ taraf parçalanmış. Diğer aracın ön tarafı paramparça… Bana çarpan genç sürekli bağırıyor. Hakaretler ediyor… Sesin sahibine bakmaya çalışıyorum, boynumu çeviremiyorum. Benimle ilgilenen gence soruyorum:
“Nasıl oldu?”
“Ben de anlayamadım, buradan geçiyordum. Çarpışmayı duyunca hemen geldim.”
Bayrampaşa Devlet Hastanesi’nde çalışan bir sağlık görevlisiymiş. Vazifeye başlayalı az bir zaman olmuş… Bir isim soruyorum, tanıyor mu diye… Tanıyor… Karşılıklı sorularla birbirimizi tanırken, ambulans gecenin karanlığını yırtarcasına geliyor.
Boyunluk takıyorlar. Beni sedyeye yatırıp ambulansın içine özenle yerleştiriyorlar.
Görevliler görevini eksiksiz ve bilinçli yapıyor… Her şey o kadar düzenli ki, kendimi hastanenin acil bölümünde buluyorum. İlgili doktorlar vücudumun herhangi bir yerinde ağrı olup olmadığını sorarken, hemşireler iki koluma iğne yapıyor… Filmler çekiliyor.
“Bir yakınınızı aramanız gerekiyor” diyorlar.
Eşimi mümkün olduğu kadar rahat bir ses tonuyla arıyorum. Telaş yapmasın diye.
Mümkün mü? Birkaç dakika sonra oğlumla yanımda… Gözyaşlarına boğuluyoruz. Sinirler boşanıyor yani.
*
Ardından bana çarpan genç sürücüyle birlikte bölge karakoluna gidip ifade veriyoruz. Daha doğrusu o sapasağlam olduğu için benden iki saat önce karakolda nezarette bekletilmiş. Benim gelmemle birlikte ifadelerimiz ayrı ayrı alınıyor. Karşılıklı birbirimizden şikayetçi olmuyor ve hoşgörü içinde birbirimizden helallik dileyerek ayrılıyoruz.
*
Her şey bir rüya gibi… Özellikle kaza anı, hiçbir şey hatırlamamam belki bir nimet… Çünkü o dehşeti yaşadığımı şu an hatırlamıyorum bile.
Belki o an, uyanamayabilirdim de. Ama uyandım. Sanki gözlerimi açmam bana verilmiş ikinci fırsat gibi… Hayat şu an devam ediyor. Nefes alıp veriyor olmamın yanı sıra, rutin gibi görünen işlerim aslında hepsi birer nimet gibi geliyor bana.
Sevdiklerime kavuşamayabilirdim de. Ama şimdi onlarla beraberim ve hepsinin değerini çok iyi anlıyorum. Onlara tebessüm etmenin zevkini yaşıyorum şu an.
Şimdi o yüce Rab’bin huzurunda daha bir huzurluyum.
*
Bu kazadan bana çıkan sonuç şu:
Hayat ile ebediyet arasında incecik bir çizgi var.
Her an her şey olabilir. Bunu öğrendim.
Biz sadece emanetimiz olan mevcudiyetimizi mümkün olduğu kadar en iyi şekilde “Sahib-i Hakikiye” vermekle mükellefiz.
Demek sınav devam ediyor.
O halde Rabbim, imtihanımızı yüz akıyla vermemizi nasib etsin. (Amin)

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

  1. Cok büyük gecmis olsun Agabey,

    Rabbim hayirli saglikli uzun ömürler nasip etsin ve hizmette istihdam etsin insaallah..

    Selam ve Dua ile..

  2. Evvela ağabeyim, çok geçmiş olsun diyorum.
    Rabbim esbab dairesi içinde, hikmetle yaratıyor[b] ‘kazaları'[/b]. Hikmet ile kaza, kader ile iman, kaza ile kader, iman ile basiret daima birbiriyle taallukta. Hem ami bir ifadeyle, bu musibet kisveli kazanızı, bir hedaye-i Rahmani olarak görüyorum. Kimbilir ne hikmet vardı bu kazanızda. Hem keffaretez-zunup olarak görmek gerek. Ve bu yüzden senin yerinde olmayı da istedim. Rabbimin hikmetinden sual sorulmamakla birlikte, ne gelirse başımıza amenna ve saddakna diyoruz. Bunu demekle mükellefiz. Nihayetinde herşey kadir-i hakim-i külli şey’ Olanındır..
    Aziz, gayyur abicim.. Hasılı, mademki aziz olarak çıkmaya çalışıyoruz bu menzilden, bunlar sana; tabiri caizse; “vızz gelir”
    Seni tekrar aramızda görmekten çok mutluyum ağabeyim..
    Fiemenillah.

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*