Bir kutup yıldızı: Medresetüzzehra

alt

Çocukluğumuzdan bu yana dilimizin virdi, Kur’ân-ı Kerim’in bu asra bakan, fen ilimleriyle din ilimlerinin mezcedilmiş tefsiri, derslerimiz olan Risâle-i Nur Külliyatı’nın ve câmiasının gâyâtü’l-gâyesi, ideali, hedefi, kızıl elması, Medresetüzzehra.

“Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nûru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder. O iki cenah ile talebenin himmeti pervaz eder. İftirak ettikleri vakit, birincisinde taassup, ikincisinde hile, şüphe tevellüd  eder” beliğ, fasih, sarih kelâm-ı kibarı doğrultusundaki talimatın uygulanması istenilen mekân-ı alînin ismi, Medresetüzzehra.

Bediüzzaman’ın Sultan II. Abdülhamid, Sultan Reşad ve Cumhuriyet hükümetlerinden kurulmasını arzu ettiği irfan yuvası, Medresetüzzehra.

Câmiü’l-Ezher üslûbunda, fakat ondan metot olarak farklı, Camiü’l-Ezher’in kızkardeşi; fen ilimleri, şer’î ilimler, tasavvuf ilimlerinin bir arada ve kaynaştırılmış şekilde tedris edildiği Medresetüzzehra.

“Aklın nûru fünun-u cedideyi, ulûm-u medaris ile mezc ve derc; ve lisân-ı Arabî vâcip, Kürdî câiz, Türkî lâzım” ama, tedrisatında zamanın ilcaatı gereği bir İngilizce de olabilecek eğitim veren Medresetüzzehra.

Merkezi Van, Bitlis, Diyarbakır veya Doğu Anadolu’nun herhangi bir yerinde olabilecek, öğrencilerini dünyanın her kıt’asından temin edebilecek bir Medresetüzzehra.

Uygulandığında, projenin mimarı, dünyanın tanıdığı İslâm âlimi Bediüzzaman’ı âlem-i ervahta olağanüstü sevindirecek olan bir amel, bir iş bir oluş, Medresetüzzehra.

Esasen dağları, taşları, kuşları memnun edecek, meleklere alkış tutturacak, insanlığın ve varlıkların geliş gayelerini ders verecek, bütün mahlûkata sahnede rol verecek; “Bu dünyada biz de varız” diye tanınmasına sebep olacak Medresetüzzehra Üniversitesi’nin temellerini Üstad’ımız atmıştı.

Ama asıl soru şu: Bu temellerin üzerine ilk taşı, ilk harcı, ilk tuğlayı kim koyacak?
………….
Haydin Allah aşkına bizim de bir sadaka-i câriyemiz olsun, “bir tuğlamız bulunsun”.
Ecdadın yaptığı külliyeleri bir ömür boyu hep hayranlıkla seyrettik durduk. Artık sıra bize gelmedi mi?
Yüz yıl boyunca bu projeyi anlattık durduk. Önemini anlamayan irfan sahibi bir Allah’ın kulu kalmadı.
Öyleyse: “Dünyanın böyle bir kurtuluş projesine hangi mübarek insanlar başlayacak?”
Bu soruyu şöyle de sorabiliriz: Bu projeyi uygulamak için neyimiz noksan?

Bu projeyi uygulayacak belki kutlu ve mübarek insanlar değiliz, ama neden (bu günkü üç nesil bir arada) bu nasipli insanlar biz olmayalım?

Bunun için siyasî irade mi yok?
Ekonomik imkânlar mı müsait değil?

Yoksa zihnî birikimimiz, fikrî ihâtâmız, medenî cesaretimiz, nefsî ihlâsımız, mü’mince uhuvvetimiz ve kucaklayıcılığımız mı noksan? Ne dersiniz?
***
Dünyamız hızla sefahet ve nefsâniliğe koşarken bizler de neden kalan ömrümüzü bu uğurda harcamayalım?

“Medresetüzzehra projesi” bütün Müslümanların bu asra ve gelecek yüzyıllara yön verecek olan (öğrencisine fen ve din ilimlerini bir arada ve kaynaştırılmış şekilde vermesi öngörülen, iki ihtisaslı bir insan yetiştirecek olan) farklı metotta bir eğitim projesidir.

Her ne kadar bu projenin vereseleri, te’lif hakkı, müseccel sahipleri bütün Risâle-i Nur Talebeleri iseler de; Üstadın ifadeleriyle, “şarkın terakkiyatının reçetesi” olarak bütün Müslümanların ortak projesidir.
***
Kanaatim odur ki; bu projeyi herhangi bir grubun tek başına hayata geçirmesi hem siyasî ve iktisadî yönden oldukça zor olur, hem de; sadece bir grubun dahli projeyi küçültür, etki alanını daraltır, ”falancaların” dedirtir, amacına hizmet ettiremez. Ama Şarkı ve Garbı aydınlatacak bu projenin fitilini herhangi bir Risâle-i Nur grubunun da ateşlemesi gerekir.

Yine naçizâne kanaatim; projenin uygulanması, Üstadımızın risâlelerde verdiği “suya atılan taş” örneğinden ilham alınarak yapılmalıdır. Fitili ateşleyen, organizeyi yapan nasiptar kimseler taşın düştüğü yerde durmalı, sadece organizatörlük yapmalı:

A- Kurucu üyeler olarak yurt içinden;

1- Bütün Risâle-i Nur gruplarının temsilcilerinden,
2- Tarikat temsilcilerinden (çünkü okulda tasavvuf da okutulacaktır),
3- Din hizmeti verdiğini ifade eden fikir cereyanlarının temsilcilerinden, “bir kurucu heyet” seçilmeli.

B- İstişare Heyeti olarak ise, yurt dışından;

1- Müslüman ülkelerden birer temsilci,
2- Gayr-i müslim ülkelerdeki İslâmî kuruluşların temsilcileri (Temsilcisi varsa buna İsrail de dâhil)
3- Kurucu üyeler, görev almalıdırlar.

Ayrıca, bahsedilen ilimler en az altı senede verilebilir ki, tıp eğitimi gibi süresi altı yıl olmalıdır. Vakıf Üniversitesi olarak (eski medrese eğitimi gibi) ücretsiz olmalıdır.

İlk toplantı bu ayak üzerine oturtulmalıdır. Böyle bir heyetin siyasî gücü, ekonomik gücü, öğretim üyesi ve öğrenci potansiyeli Medresetüzzehra Üniversitesinin kaynağını da karşılamış olacaktır.
***
Tıpkı, 1400 sene önce İslâm güneşinin, bütün mahlûkatı, özellikle de insanlığı aydınlatan, ruhları doyuran ve dirilten ışınlarının doğudan, bir çölden kâinata yayıldığı gibi, mütevâzi, ama muhteşem bir ilim-irfan güneşi de, niçin yine aynı topraklardan dünyamıza yayılmasın? Nitekim bir zamanlar o topraklar, yani Mezopotamya aynı amaca hizmet etmişti.

Güneş her zaman şarktan doğar. Her sabah oraya bakarız. O sabah da yine oraya bakacağız.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*