Bir meleğin elini öptüm!

Uluslararası Saraybosna Üniversitesi (ISU) ile Risâle-i Nur Enstitüsü’nün birlikte organize ettikleri, ‘Kur’ân medeniyeti’ başlığını taşıyan kongre, çok yönlü etkileşim ve özellikle de uluslar arası bir üniversite kampusu tam bir bilgi şölenine dönüştü.

Yüzlerce iman kardeşlerimizle kucaklaşmamız görülmeye değer bir sahne idi.
Ben bu yazımda bu muhtevadan da ziyade, arkadaşlarımızla yaşadığımız bazı gezi notlarından bahsetmek istiyorum.

Saraybosna hatıralarına birkaç hafta göndermeler yapacağımız muhakkak. Çünkü programın pek çok noktada etki düzeyi yüksek oldu.

Saraybosna’nın savaş yıllarında yaşanmış ve halen de hatırası devam eden bir durum bahsedeceğim konu.

Boşnaklar, şehir içinde çatışmalar yaşarken, dışarıdan hiçbir silâh, mühimmat ve yiyecek, içecek gibi katkı alamıyorlar. Çünkü dışa açılan yerlerde tamamen Sırplar mevzilenmiş vaziyette. Sadece Birleşmiş Milletlerin gözetimindeki havaalanı Boşnakların dışa açılan kapısı, ama orada da havaalanı var ve BM buna müsaade etmiyor.

Şartlar iyice zorlaşmıştır. Tabir yerindeyse ölüm kalım meselesidir yaşananlar. Ya yaşayacaksınız ya da öleceksiniz.
İşte böyle bir halette bir şeyler bulmak, çözümler bulmak gerekiyordur.
Çarpışmalar sürerken, bir taraftan da arayışlar sürmektedir.

Böyle bir vasatta, Bilge Alia İzzetbegoviç ve askerleri kahramanca mücadeleler yaparlar. O da, gördük ki, tam bir kahraman edasıyla, şehitlerinin arasında, mütevazı bir mezarla bulunmaktadır. Yani tevazuun büyüklüğü mezarından da anlaşılıyor.

Bir askerî yetkili, bir tünelle havaalanının altından şehre ulaşmanın olabileceğine dikkatleri çeker. Ama tabiî bunu da kimselerin bilmemesi, görmemesi gerekiyordur. ‘Nereden tünel kazalım.’ denirken, aslında bir ev aranıyordur. Evin içinden tünelin yapılması dışarıya bir görüntü vermeyecektir.

Kimin evi olsun arayışına girmeden, kahraman Şide Nana (Nine) devreye girer ve ‘Benim evimi bu amaçla kullanabilirsiniz.’ der ve kazı zor şartlarla başlar.

Tünel inşaası, 30 Temmuz 1993’te iki taraftan kazı yaparak gelen işçilerin tünelde karşılaşmalarıyla tamamlanmıştır. Sekiz yüz metre uzunluğunda, bir metre genişliğinde ve bir buçuk metre yüksekliğindeki tünelin inşası sırasında toplam 2.800 metreküp toprak kazılmış; 170 metreküp ağaç, 45 ton da metal malzeme kullanılmıştır.

Kazı çalışmalarının tamamlandığı ilk gece, tünelden 12 ton askerî malzeme geçişi sağlanmış; İgman yolunu kapatmak için yoğun şekilde hücum eden Sırp askerlerini durdurmak üzere de Saraybosna’dan bir grup asker çıkış yapmıştır.

Yiyecek, mazot, cephane, ilâç ve yaralı sevki yapılan tünelin faaliyete geçtiği ilk zamanlarda her şey insan gücüyle taşınmış ve sonraları köşebent demirden mini raylar ve vagonlar yapılış, tünelden nakliye daha da kolaylaşmış.

Derken tabiî, bu tünel imkânsızı (Allah’ın izniyle) başarmak gibi bir sonuç vermiştir.
***
Benim konuyla ilgili asıl dikkatlere sunmak istediğim ise, Şide Nana (Nine) ile olan hatıramız oldu. Evin içinden başlatılan tüneli gezdik. Hatta o günlerin savaş sahnelerini içeren videoyu da izledik. Tam gitmek üzere idik ki, baktık evin arka bahçesinde 70’li yaşlarda bir nine bize doğru bakıyor. Bir an bu muhteşem bakışların çok şeyler aktardığını hissettim. Ve ona bir evlât edasıyla, ‘bay bay’ ettim. O da hemen mukabele edince, bundan cesaretle hemen yanına koşarak, diğer arkadaşların da iştirakiyle, melek yüzlü teyzenin ellerinden öptük, onunla resimler çektirdik.

Belki aynı dili konuşmuyorduk, ama bize duâ edin diye, ellerimizle duâ işareti yapınca, bize hafif bir sesle Fatiha Sûresini okudu ve ardından da Boşnakça duâ etti.

Kanaatim o ki, o yetmişli yaşlardaki gözler tam bir meleğin gözleriydi.
O yaşamış bakışlar insana çok şeyler söylüyordu. Dakikalarca göz yaşlarıma hakim olamadım. O ev, tam bir melek mekânı idi. Savaşta kullanılmış bütün teçhizat orada halen lisanı halleriyle çok şeyler söylüyordu. O atmosfer sizi o günlere götürüyor ve geçmişle gelecek arasında ciddî bir bağ oluşturuyordu.

Peygamber müjdesine nail olmuş bir komutanın askerlerinin fethettiği mekan nasıl meleklerle dolu olmasın.

Evet, evden ayrılırken, yoldan bir kez daha döndük ve hediyeleşerek o meleğin ellerini defalarca bir kez daha öptük.

Evet, Allah’ın, insan elbisesi giymiş melekleri çoktur. Ama bazıları daha bir ‘ben bir meleğim’ diyor. İşte Şide Nine de onlardan bir tanesi.

Bosna’ya giderseniz, o meleği mutlaka görmelisiniz.
Böylece daha dünyadayken, ‘Ben melekler gördüm’ diyebileceksiniz.
İnsan elbisesi giymiş melekler!

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*