Bir ‘Ölmüş gitmiş adam’ın eğitimdeki tahribatları

alt

Adamın birisi çok hastaymış. Sancılar içinde kıvranıp dururken yanıbaşındaki duvara asılı bir cisme gözü ilişmiş.

O acılı hali içinde “Kaldırın o cismi oradan” deyivermiş. Yanında bulunanlar şaşkınlık içinde ”O da ne?” diyerek hayretle bakıp bir mana vermeye çalışırken, hasta ”Ne yaptıysa bana o cismin sahibi yaptı” diyerek ısrarlı talebini tekrarlamış. Duvarda asılı cisim kaldırılınca da, adam biraz olsun rahatlayarak kendine gelivermiş.

Anlatılan bu anekdottan şunu söylemeye çalışıyoruz; devlete ve bütün birim ve ünitelerine -ki eğitimde buna özellikle dahildir- sevk ve idare açısından hâkim, şahsa bağlı, eskimiş zihniyetin o zararlı addedilen ruhsuz cisimden pek farkı yoktur.

“Ölmüş insanların ardından pek bir şey söylenilmemelidir” denilir fakat, “O ölmüş gitmiş adamın” mahiyeti ölmezden evvel yaptığı tahribatlarla eşdeğerse, ülkenin geleceği ve insanının istikbali açısından, mahiyetini ölmeden evvel yaptığı tahribatları bilmekte hakikatler adına çok faydalar vardır, diye düşünmekteyiz..
Kim bu ölmüş gitmiş adam? Mahiyeti nedir? Yaptığı tahribatlar nelerdir? Emin olunuz bu hususlar bilinmedikçe ve bilindiği halde demokratik bir tutum ile müsbet hareket içinde gerekli tepkiler verilmedikçe, gerek ülke ve gerekse insanımız açısından olumsuzlukların devam edeceği kaçınılmaz hal alarak kronikleşir ve problemler devam eder.

Tarihi ve tarihte söz sahibi şahıs/şahısların gerçek mahiyetlerini doğru biçimde bilmek, o ülkenin tarihi, geleceği ve insanı açısından her yönden zaruret arz etmektedir.

Yakın tarih içinde cereyan eden hadiselerin iç yüzünü bir bakınız veya üstü örtülen gerçekleri o ölmüş gitmiş adamın mahiyetini ve yaptığı tahribatların neler olduğunu pekâlâ bileceksiniz.

“Zaman en iyi müfessirdir, şerhini izhar etse itiraz istemez” diyor, Bediüzzaman.

Zaman içinde cereyan eden olumsuz bir çok hadiseyi, yaşadığı müddet içinde ve eserlerinde deşifre ederek hakikatlerin kapılarını aralayan Bediüzzaman, o ölmüş gitmiş adamın mahiyeti ve yaptığı tahribatları hakkında bir çok değerlendirme, tesbit ve mülâhazalar içinde bulunmuştur. Şuâlar adlı eserindeki değerlendirmelerle der ki;

“Başka padişahlar gibi ya kuvvet ve kudret veya kabile ve aşiret veya cesaret ve servet gibi vasıta-i saltanat olmadığı halde, zekâvetiyle ve fenniyle ve siyasî ilmiyle o mevkii kazanır ve o aklıyla çok âlimlerin akıllarını teshir eder ve etrafında fetvacı yapar. Ve çok muallimleri kendine taraftar eder ve din derslerinden tecerrüd eden maarifi rehber edip, tamimine şiddetle çalışır.” (Şuâlar, s. 504)

Mahiyeti böylesine dehşetli bir hal ve vaziyet içinde olan şahsın, ülkenin idarî mekanizmasına hâkim bir zihniyet olmasıyla birlikte, eğitim sisteminde yaptığı tahribatların haddi hesabı bilinmez görülmektedir. Tahribatlara şahitlik eden unsur da yakın tarihimizdir.

Bediüzzaman Hazretleri tahribatlara parmak basarak insanlığı, özellikle de ehl-i imanın ferasetine dikkat çekerek tarihî gerçekleri ifade ederken eğitimdeki olumsuzlukları şu cümlelerle izah ederek der:

“Bütün mekteplerde ve dairelerde ve halkta o ölmüş dehşetli adamın muhabbeti telkin ediliyor. Bu hadise âlem-i İslâma ve istikbale pek elim ve acı tesiri olacaktır. Şimde ihtiyarımız haricinde onun mahiyetinin ne olduğunu en başta ve en ziyade alâkadar ve en son ondan vazgeçerek adamların ellerinde kati hüccetler olan ve gösteren ve isbat eden Risale-i Nur geçmesi kelâm-ı merak ve dikkatle okunması öyle bir hadisedir ki, bizler gibi binler adam hapse girse hatta idam olsalar din-i İslâm cihetiyle yine ucuzdur.” (Şuâlar, s. 534)

Doksan yılı geçen bir zaman dilimi içinde ülke yönetimine, devlete ve bütün unsurlara özellikle eğitime hâkimiyeti tescillenen (!) o ölmüş gitmiş adam zihniyetinin mahiyetinin ne olduğu karşısında özellikle onu korumaya çalışılması ne oluyor?

Sonuç: Manen mesuliyetin hassasiyeti noktasında ciddî bir nefis muhasebesine ihtiyaç vardır, diyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*