Bir rahibin hidayet hikâyesi

Müslüman aleyhtarı, bağnaz Hıristiyan bir vaiz iken, daha sonra Müslüman olan ve İslâma hizmet için koşturan Yusuf Estes’in ve bütün ailesinin ibretli hidayet hikâyeleri ve şaşırtıcı anılarını sizin için Türkçe’ye tercüme ettik.

altRAHİP VE VAİZLER NEDEN İSLÂM’A GİRİYOR?

Bir çok insan şunu merak ediyor: Nasıl oluyor da, özellikle hergün İslâm ve Müslümanlık hakkında duyduğumuz negatif şeylere rağmen, bir rahip veya vaiz İslâmiyete dahil olabiliyor?

Bazı insanlar, bu konuda gerçekten çok meraklı, bir kısmı da benim İslâmı seçmemi bir istisna olarak görüyorlar. Bazıları nasıl İsa’ya sırt çevirebildiğimi sorguluyor, ya da Kutsal Ruh’u gerçekten anlayıp anlamadığımdan şüphe ediyorlar, bir kısmı da kendimi “yeniden doğmuş” gibi mi, yoksa “tamamen kurtulmuş” olarak mı gördüğümü soruyor. Bunlar, bence, çok güzel sorular ve bu yazımda hepsine cevap vermeye çalışacağım. Herkese yoğun ilgileri ve hikâyem konusundaki merakları için teşekkür etmek istiyorum.

Bir gün, yine çok kibar bir Hıristiyan beyefendi, bana e-posta ile Hıristiyanlıktan İslâmiyete neden ve nasıl geçtiğimi sordu. İşte kendisine cevaben gönderdiğim mektubun tamamı:

SKİP ESTES’TEN YUSUF ESTES’E

Benim şu anda adım, Yusuf Estes, fakat geçmişte yıllarca arkadaşlarım bana Skip diye hitap ettiler. 1950’den bugüne dek, dinî müzik sektöründe çalıştım. Bir yandan da Hristiyanlıkla ilgili vaazlar verdim. Dinî cd ve video yayınlarının izin ve ruhsat hakları resmî sorumluluğunu yürüttüm. Sonra babam ve ben müzik şirketi kurduk, TV ve radyo programları ile eğlence programları hazırladık. TV’de çocuklar için öğretici programlar yaptım.

Bir ara ise, Birleşmiş Milletler Dinî Liderler Barış Konferansı’nda delegelik yaptım. Şimdi ise, Washington D.C. Birleşik Devletler Cezaevi Bürosu Müslüman Vaizliğinden emekliyim. Birçok Amerikalı Müslüman ile irtibatım var, Müslüman öğrenci ve gençlik teşekkülleri ile beraber organizasyonlar düzenliyoruz. Ayrıca dünyanın neredeyse tamamını Kur’ân’daki İsa’nın mesajını yaymak için dolaşıyorum. Gittiğimiz yerlerde bir çok inanç ve fikir grubundan din adamı, vaiz, temsilci ile diyaloglara giriyor, fikir alış verişinde bulunuyoruz. Bizim çalışma alanlarımız daha çok askeriye, üniversiteler ve cezaevleridir. Öncelikli amacımız ise, gerçek İslâm ve gerçek Müslümanların mesajını dünyaya ulaştırmaktır. İslâmiyet, öyle hızlı yayılıyor ki, İslâm bugün Hıristiyanlıktan dünyanın en büyük ikinci dinî konumunda. Ancak İslâmın “Barış, Allah’a teslimiyet ve itaat” anlamına gelen gerçek mesajı, ne tam olarak anlaşılmakta, ne de gereği gibi sunulmaktadır.

NASIL MÜSLÜMAN OLDUM?

Bu oldukça tuhaf gelebilir belki, Allah, İsa, peygamberlik, günah ve kurtuluş konularında sizinle biraz farklı bir perspektife sahip olabilirim. Fakat göreceksiniz ki, ben de aslında bir sürü insanla aynı gemide bulunuyordum. Açıklamama izin veriniz.

SIKI BİR HIRİSTİYAN OLARAK DOĞDUM

Midwest’te, çok sıkı bir Hıristiyan ailesinde dünyaya geldim. Ailem ve o­nların ataları, burdaki kilise ve okulları yapan kişilerdi ve buraya ilk gelenler arasındaydılar. Ben daha ilkokulda iken, 1949 yılında (epey yaşlıyım) Houston Texas’a taşındık. Kiliseye hizmet ediyorduk ve ben 12 yaşımda Texas Pasadena’da vaftiz oldum. Daha bir delikanlı iken, dinim ile ilgili daha fazla bilgi edinmek için diğer kiliseleri ziyaret etmek istedim. Baptistler, Metodistler, Episkopalyanlar, Nazarinler, Christ Kilisesi, Allah Kilisesi, Katolikler, Presbiteryanlar ve daha bir çoğunu gezdim. Kendimi İncil konusunda çok geliştirdim. Dinler hakkında araştırmalarım, sadece Hıristiyanlıkla sınırlı kalmadı. Hinduizm, Judaizm, Budizm, metafizik, yerel Amerikan dinleri de araştırmalarım dahilindeydi. Ciddî bir şekilde araştırmadığım tek din ise, İslâm’dı herhalde. Neden mi? Güzel bir soru.

MÜZİK ŞİRKETİ

Her neyse, bu araştırmalarım sırasında, farklı tarzda müziklere ilgim epey arttı. Özellikle, Gospel ve Klasik Kilise müziği. Benim bütün ailem dindardı ve ben de çalışmalarımı bu iki şey üzerine yoğunlaştırdım; dinler ve müzik. Bütün bunlar, beni, bir çok kilisenin müzik sorumlusu haline getirdi. 1960’larda klavye dersleri vermeye başladım. 1963’te de Maryland’de kendime ait ilk stüdyomu kurdum. Adı Estes Müzik Stüdyoları’ydı.

TEXAS, OKLAHAMA VE FLORİDA’DA İŞ PROJELERİ

Bundan sonraki 30 yıl süresince, babam ve ben bir çok projede beraber çalıştık. Eğlence programları, şovlar ve faaliyetler düzenliyorduk. Texas, Oklahoma ve Florida’da piyano ve org dükkânları açtık. Bu yıllar süresince milyonlarca dolar kazandık, fakat, ancak ve ancak gerçekleri bilerek ve kurtuluşun gerçek yolunu bularak elde edilebilen iç huzuru bulamamıştım bir türlü. Eminim, siz de kendinîze şu soruları sormuşsunuzdur: “Allah beni neden yarattı?” ya da “Allah benden ne yapmamı istiyor?” ya da “Gerçekten Allah kimdir?” ya da “Doğuştan günahlı olmak kavramına neden inanırız?” ya da “Neden Adem’in oğulları olarak bizler o­nun günahlarını kabul ediyor ve sonsuza dek o sebeple cennetten kovulmuş oluyoruz?”… Fakat bu sorulardan herhangi birini yönelttiğiniz zaman, insanlar, muhtemelen, “Bunlara sorgulamadan inanmak lâzım”, ya da “Bunlar bilinemez ve sormamalısın, sadece inan kardeşim” diyeceklerdir.

TESLİS İNANCI

Çok tuhaftır, “teslis” kelimesi İncil’de yer almaz. Ve İsa’dan, yaklaşık 200 yıl sonra, din adamları tarafından üretilmiştir. Ben, Hıristiyan din âlimlerine soruyorum, bir tek olan Allah, nasıl üç kişiliğe bürünmüş olarak kabul edilir, ya da neden “her istediğini yapmaya güç yetiren” Allah, insanların günahlarını affetmek için insan kılığına girip, dünyaya inip, günahlar için kendini feda etmeye ihtiyaç duysun. Allah’ın tüm kâinatı kuşattığını, her an, her yerde hazır olduğunu bile bile, dünyaya insan kılığında inmeye ihtiyaç duyduğuna nasıl inanabiliriz? Bütün bunlar, zanlardan, ya da tuhaf düşüncelerden öte birşeye benzemiyor.

BABAM

Babam, kiliseleri desteklemek ve yardım etmekte çok aktifti. Özellikle kilise okulu programlarını… 1970’lerde, o ve üvey annem, kilisede gönüllü hizmetkârlık yaptılar. Kiliseye gönülden bağlıydı. Hatta Pat Robertson gibi, en azılı İslâm karşıtlarını da gönülden desteklerdi.

MISIRLI ADAM

1991’lerin başlarıydı. Babam, Mısırlı biriyle iş yapmaya başlamış ve benim de o­nunla tanışmamı istemişti. Bu fikir bana, hayatıma uluslar arası bir boyut kazandırma adına güzel gelmişti. Mısırlı bir insanı ilk kez tanıyacaktım, bilirsiniz piramitler, sfenks, Nil nehri ve daha bir çok egzotik şey..

O BİR “MÜSLÜMAN”

Korsan, eşkiya, bombacı, terörist ve daha kimbilir neler, neler..

Babam, bana, bu adamın Müslüman olduğunu söyledi. Önceleri “inançsız, putperest, korsan, eşkiya, bombacı, terörist” biriyle tanışacak olma fikri hoşuma gitmedi. Her normal insan, böyle biriyle tanışmaktan hoşlanmaz. Duyunca kulaklarıma inanmamıştım. Bir Müslüman… Asla… Babama Müslümanlarla ilgili duyduğumuz bir çok şeyi hatırlattım.

İslâm ve Müslümanlar aleyhindeki yalanlar..

Onlar bize Müslümanların:

*Allah’a inanmadıklarını,

*Çölün ortasındaki kapkara kutu şeklinde bir yapıya taptıklarını,

*Günde beş kez yeri öptüklerini söylemişlerdi…

Asla! Bu insanla tanışmak istemiyordum! Bu Müslümanı görmek istemiyordum.

Babam ise, tanışmam için ısrar etti ve o­nun düşündüğümün aksine, çok iyi ve hoş bir insan olduğunu söylüyordu. Bu benim için oldukça fazlaydı.

“ONU HIRİSTİYAN YAPMALIYIM”

Sonra aklıma bir fikir geldi. “Bu adamı Hıristiyan yapabiliriz”. Bu fikirden sonra, adamla tanışmayı kabul ettim. Fakat şartlarım vardı. o­nunla bir Pazar günü kilise ayininden sonra görüşecektim, böylece o­nu Hıristiyan yapmam için içimde manevî güç bulacaktım. Kolumun altında, her zamanki gibi, İncil’im mevcuttu. Boynumda pasparlak sallanan haçımla ve üzerinde “İsa Rab’tır” yazan kepimi giyerek görüşmeye gittim. Yanımda eşim ve iki genç kızım da vardı ve bir Müslüman ile ilk randevumuza hazırdık.

NEREDE?

Görüşeceğimiz yere geldiğimizde, babama, ortağının nerede olduğunu sordum. Babam da: “İşte orada görmüyor musun?” diyerek işaret etti.. Kafam bulanmıştı. Bu o Müslüman olamazdı. İmkânsız!

Ben kara bir çarşafa sarılı, kafasında türbanı ve upuzun kirli bir sakalı olan ve elbisenin altında bir bomba saklayan, kaba bir adam hayâl etmiştim.

Bu adamın sakalı yoktu. Kafasında saç bile yoktu neredeyse. Yani, keldi. Her şeyden iyisi, çok sıcak bir selâmlama ile yanıma yaklaştı ve elimi sıktı. Bu saçmalıktı. Ben o­nların terörist olduğunu hayâl ediyordum. Bu güleryüz de ne anlama geliyordu.

Bir Müslümanla ilk görüşme

İsa’ya muhtaç

Her neyse, ne olursa olsun, bu adamla işim bitmemişti. “İsa adına” bu adamın “kurtarılması” gerekiyordu. Ben ve Tanrı bu işi bugün yapacaktık.

Tanışma faslı

Hızlı bir tanışma faslından sonra adama sordum:

“Allah’a inanıyor musunuz?”

Dedi ki:

“Evet.” – (Bu iyi!)

Sonra dedim ki:

“Adem ile Havva’ya inanır mısınız?”

Dedi ki:

“Evet.” – (Çok iyi!)

Dedim ki: “Peki ya İbrahim Peygamber? o­na ve oğlunu Allah’a kurban etmek istediğine inanır mısınız?

Dedi ki:

“Evet.” – (Oldukça iyi!)

Sonra şunu sordum:

“Peki ya Musa”

“On emir?”

“Kızıl Denizi yararak geçmesi?”

Tekrar dedi ki:

“Evet.” – (Harika!)

Sonra:

“Peki diğer peygamberler, Davud, Süleyman v.s.?”

Dedi ki:

“Evet.” – (Müthiş!)

Şöyle sordum:

“İncil’e inanır mısınız?”

Şöyle cevapladı:

“Evet.” – (Tamamdır!)

Öyleyse şimdi sıra büyük sorudaydı:

“İsa’ya inanır mısınız, o­nun Mesih olduğuna iman eder misiniz?”

Tekrar kafasını salladı ve cevapladı:

“Evet.” – (İnanılmaz!)

Her şey çok iyi gidiyordu. Beklediğimden kolay olmuştu. Adam, neredeyse, vaftiz edilmeye hazırdı. Ve oracıkta, o­nu da yapmayı planlamaya başlamıştım. Sonradan tam tersinin olacağını nerden bilebilirdim ki!

altMüslüman olan Amerikalı rahip Yusuf Estes anlattığı hidayet hikâyesinde ABD’de özellikle Katolik rahip ve vaizlerin İslâmiyet’e büyük ilgi duyduğunu ve hatta birçok rahibin İslâm üzerine doktora yapmakta olduğunu ifade ediyor. Estes’e göre önyargısız rahiplerin İslâm hakkında genel kanaati olumlu yönde.

Şok edici bir haber – Meğer Müslümanlar, zaten İncil’e inanıyorlarmış…

O gün, 1991’in baharında, Müslümanların İncil’e inandığını öğrenmiştim. Şok oldum. Bu nasıl olabilirdi? Fakat bununla da kalmıyordu: o­nlar İsa’ya da inanıyordu..

Müslümanlara göre de:

l Allah’ın sadık bir elçisi;

l Allah’ın peygamberi;

l Babasız bir şekilde mucizevî olarak doğdu;

l O Mesih’ti;

l O şimdi Allah’la beraber ve çok önemli bir yeri var;

l Kıyamet yaklaştığında geri dönecek ve inananların yanında imansızlara karşı duracak…

Ruhumu İsa’ya adadığım günden sonra, bir Müslümanı Hıristiyan yapmak, benim için olağanüstü bir gelişim olacaktı.

BİR BARDAK ÇAY EŞLİĞİNDE İNANÇ TARTIŞMASI

Adama çay içmeyi sevip sevmediğini sordum, sevdiğini söyledi. Oradan kalkıp, hep beraber, benim favori sohbet konum hakkında konuşmak üzere bir kafeteryaya gittik. Konu tabiî ki inançlardı. Saatlerce sohbet ettiğimiz kafeteryada şunun farkına vardım: Bu adam sessiz, sakin, hoş ve biraz da utangaç bir insandı. Benim söylediğim şeylerin her kelimesini dinledi ve bir kere olsun sözümü kesmeye yeltenmedi bile. Bu adamı sevmiştim ve iyi bir Hıristiyan olma potansiyeli sezmiştim. Ve bu işin olacağına, kesin gözüyle bakmaya başlamıştım. Halbuki, başıma gelecekler hususunda, ufacık bir bilgim dahi yoktu.

MUHAMMED EVİMİZE TAŞINIYOR

Herşeyden evvel, babama, bu adamla iş yapmaya, mutlaka, devam etmesi gerektiğini söyledim. Ve Texas’a yaptıkları iş seyahatlerinde, bu adama bazen eşlik etmek istediğimi de söyledim. Gün be gün, beraber bolca vakit geçirmeye ve bir çok konuda konuşmaya başladık. Sohbet aralarında radyolarda ve seminerlerde verdiğim vaazlardan, konuşmalardan örnekler sunuyordum. Bu zavallı adamı “kurtarmaya” iyice niyetliydim. Allah hakkında konuştuk, hayatın anlamı, yaratılışın gayesi, peygamberler ve görevleri, Allah’ın buyruklarını insanlara nasıl vahyettiği konularından bahsediyorduk. Ayrıca bir çok şahsî deneyimlerimizi ve hatıralarımızı da paylaşıyorduk.

Bir gün, artık arkadaşım olan Muhammed’in, şimdiye kadar kaldığı evden taşınmak zorunda kaldığını ve geçici bir süre için camide ikamet edeceğini duydum. Babama gittim ve Muhammed’i şehirdeki büyük evimizde ağırlamak istediğimi söyledim. Ne de olsa güvenilir bir insandı ve gönül rahatlığı ile evimizde o­nu misafir edebilirdik. Israrlarımız netice verdi ve Muhammed evimize taşındı.

VAAZLARA DEVAM

Tabiî ki, ben hâlâ Texas civarındaki kiliseleri ve oradaki pederleri ziyarete zaman buluyordum. Bunlar Texas’ın Oklahoma bölgesinde ve Mexico bölgesinde yaşıyordu. Bunlardan biri, arabadan daha büyük olan bir haçı, tıpkı İsa’nın çarmıha gerilmeye götürülürken yaptığı gibi, omuzunun üstüne almış ve cadde ve sokaklarda bu şekilde dolaşıyordu. Bunu yapmayı seviyordu, zira yoldan geçen arabalar duruyor ve bu adama ne yaptığını soruyordu. O da o­nlara Hıristiyanlık ile ilgili nasihatler veriyor, vaaz ediyordu.

PEDERİN KALP KRİZİ

Bir gün, haçı omuzunda taşıyan peder arkadaşım kalp krizi geçirdi. Yakınlardaki bir hastaneye sevkedildi. Sık sık kendisini hastanede ziyaret ediyordum. Çoğu zaman bu ziyaretlere Muhammed’i de götürüyordum. Orada peder arkadaşımla birlikte, inancımız hakkında güzel bilgiler paylaşmayı umuyordum. Peder arkadaşım bu ziyaretlerden pek haz almıyordu. Anlaşılan, İslâm hakkında şeyler duymak hoşuna gitmemişti. Bir gün, yine böyle bir ziyaret esnasında, peder ile aynı odayı paylaşan bir hasta tekerlekli sandalye üzerinde odaya girdi. Yanına gittim ve adını sordum. Adam adının önemli olmadığını ve kendisinin Jüpiter gezegeninden geldiğini söyleyiverdi. Bir an, “kardiyoloji servisinde miyim, yoksa ruhsal hastalıklar servisinde miyim” diye içimden geçirdim.

TEKERLEKLİ SANDALYEDEKİ ADAM

Bu adamın kimsesiz bir depresif olduğunu ve birilerine ihtiyaç duyduğunu hissettim. Bunun üzerine o­na Allah’tan bahsetmeye başladım. Eski Ahitten pasajlar okudum. o­na Nuh’un hikâyesini anlattım. İnsanlarını ve şehrini bir gemi üzerinde terk etmek zorunda kalışını ve sonra tufanın gelip heryeri yerle bir edişini anlattım. Daha sonra Ninova’ya dönüşünü hatırlattım. Anlatmak istediğim, problemlerimizden kaçamayacağımız ve o­nlarla yüzleşeceğimizdi.

KATOLİK RAHİP

Bu hikâyeyi anlattıktan sonra, adam bana baktı ve özür diledi. Kaba davranışından dolayı üzgün olduğunu, ancak son günlerde çok büyük sorunlar yaşadığını söyledi. Daha sonra ise, bana itiraflarda bulunmak istediğini söyledi. Ben de o­na, “Ben Katolik bir rahip değilim. Benimle günah çıkartamazsın” dedim. Bunun farkında olduğunu söyledi ve şu cevabı verdi: “Aslında ben bir Katolik rahibim.”

Şok olmuştum. Ben, bir papaza, Hıristiyanlığı anlatmaya çalışıyormuşum meğer. Dünyada neler oluyor böyle.

LATİN AMERİKA’DAKİ RAHİP

Rahip, bana, hikâyesini anlatmaya başladı. 12 yıldan fazla kilise için Orta Amerika, Mexico ve New York’ta misyonerlik yaptığını anlattı. Hastahaneden çıktıktan sonra kalacak yeri olmadığını, kimsesi olmadığını söyledi. Bunun üzerine babama büyük evimizde Muhammed ile birlikte bir misafire daha yerimiz olup olmadığını sordum. Babam kabul etti. Rahip de razı oldu. Ve evimize taşındı.

RAHİPLER İSLÂMI ÖĞRENMELİ Mİ? EVET!

Evimize doğru giderken, rahip ile İslâm hakkında yanlış bildiğimiz şeyleri paylaştım. Benim için sürpriz oldu, ama rahip de bunları bildiğini söyledi. Ve bu konuda daha çok şeyler söyledi. Rahip, bana, Katolik papazların, İslâm üzerine eğitim aldıklarını ve bazılarının bu hususta doktora bile yaptıklarını söyleyince, adeta şok geçirdim. Bu beni oldukça aydınlattı, fakat sürprizler daha bitmemişti.

İNCİL’İN FARKLI VERSİYONLARI

Rahip evimize taşındıktan sonra, her akşam yemeğinin ardından dinler hakkında sohbetler etmeye başladık. Birgün babam, İncil’in Kral James versiyonunu getirmişti, ben ise revize edilmiş standart İncil versiyonunu getirmiştim, eşimde ise, daha farklı bir İncil versiyonu vardı (Sanırım Jimmy Swaggart’ın “Modern insana iyi haber”i gibi birşeydi).

Rahipte ise, tabiî ki İncil’in Katolik versiyonu vardı. Bizler hangi İncil’in doğru olduğu konusunda, Muhammed’i Hıristiyan yapmak için uğraştığımızdan daha fazla vakit kaybediyorduk.

KUR’ÂN’IN SADECE BİR VERSİYONU VAR VE HÂLÂ AYNEN DURUYOR

Tartışmamız sırasında, bizi dinleyen Muhammed’e dönüp, 1400 yıl içinde Kur’ân’ın kaç versiyonunun ortaya çıktığını sordum. O bana dünyada sadece bir adet Kur’ân olduğunu söyledi. Bunun asla değiştirilmediğini ve asla değiştirilemeyeceğini de ekledi. Bununla birlikte, Muhammed sayesinde, Kur’ân’ın farklı ırklardan yüzbinlerce insan tarafından, aynı şekilde ezberlendiğini de öğrendim.

Asırlar boyunca Kur’ân milyonlarca insan tarafından ezberlenmiş, nüshadan nüshaya, âyet âyet, sûre sûre geçirilmiş, eksiksiz ve hatasız bir şekilde günümüze aktarılmış. Bugün 9 milyonun üzerinde insan, Kur’ân’ın her âyetini, kelimesi kelimesine ezberlemiş durumdaymış.

BU NASIL OLABİLİR?

Bu, bana imkânsız gibi geldi. Her şey bir yana, İncil’in orijinal dili günümüzde kullanılmayan ölü bir dil ve orijinal İncil nüshaları da asırlar içinde kaybolmuştu. Öyleyse, bir kutsal kitabı, asırlar boyu, âyet âyet aynen muhafaza etmek, nasıl bu kadar kolay olabilmişti.

Rahip Yusuf Estes, bir Müslümanı Hıristiyan yapmak isterken aynı Müslüman vesilesiyle hem kendisi, hem bütün ailesi Müslüman olmuş. Estes kendileri gibi yüzlerce binlerce insanın İslâmiyete koştuklarını söylüyor.

RAHİP CAMİYE GİDİYOR

BBir gün bizim rahip, Muhammed’e, kendisini camiye götürüp götüremeyeceğini sordu. Gittiler. Daha sonra, orada yaşadıkları hakkında konuşa konuşa geri geldiler. Biz de, bizim rahibe orada neler olduğunu, neler gördüğünü, ibadetlerinin neye benzediğini merakla sorduk. Rahip, “Pek fazla birşey yapmıyorlar. Geliyor, namaz kılıyor ve dağılıyorlar” dedi. “Dağılıyorlar mı? Herhangi bir vaaz olmadan, ya da ilâhî söylemeden mi?” diye hayretle sordum, o da “evet öyle” dedi.

RAHİP MÜSLÜMAN OLUYOR!

Bir kaç gün geçmişti ki, rahip, Muhammed’e kendisine tekrar camide eşlik etmek istediğini söylemişti. Fakat bu sefer daha farklıydı. Uzun bir süre geri dönmediler. Hava kararmış ve başlarına birşey geldiğini düşünerek endişeye kapılmıştık. Sonunda çıkageldiler. Karşıdan gelirlerken, kapının önünde Muhammed’i hemen farketmiştim, ancak bu yanındaki de kimdi? Muhammed’in yanında, beyaz bir kaftan ve beyaz bir başlık giymiş bir adam duruyordu. Dur bir dakika! Bu bizim rahipti. o­na döndüm ve: “Pete, Müslüman mı oldun sen?” diye bağırdım. O bana yumuşak bir sesle, o gün İslâma girdiğini söyledi. Bir rahip Müslüman olmuştu!!! Yok daha neler? Sırada ne vardı Allah’ım? (Göreceksiniz.)

KARIM…

Bunun üzerine üst kata çıktım. Eşime, aşağıda olanları, bütün ayrıntısı ile anlattım. Eşim, bana aslında kendisinin de İslâmiyete girmek istediğini söyledi, çünkü bunun gerçek din olduğuna inanıyormuş…

YIKILDIM!

Bu sefer gerçekten şok olmuş, yıkılmıştım. Hemen alt kata indim, Muhammed’i yattığı yerden uyandırdım ve benimle dışarı, birşey konuşmak için gelip gelmeyeceğini sordum. Dışarı çıktık, bütün gece bu konuda konuştuk.

GERÇEK GELDİ!

Saatler sonra Muhammed, fecr namazını kılacağını söyledi (Müslümanların sabah namazı). Gerçeğin gelip beni bulduğunu biliyordum. Yapmam gerekeni, yapmam lâzımdı. Babamın evine gittim. Yere temiz bir hasır serdim ve başımı yere koyarak Müslümanların namaz kılarken döndükleri yöne doğru döndüm.

YÖNLENDİR BENİ ALLAHIM! YÖNLENDİR BENİ!

Tam o pozisyonda iken, vücudum yere paralel ve başım yerde iken, yakardım: “Allah’ım, eğer orada isen, lütfen yönlendir beni, yönlendir beni!”

İÇİMDEKİ İMZA

Bir süre sonra kafamı yerden kaldırdım ve birşeyin farkına vardım. Hayır, uçan kuşlar, ya da melekler görmedim. Ya da gayptan sesler duymadım, ışıklar, nurlar da görmedim.. Farkına vardığım şey, içimde birşeylerin değiştiğiydi. Sanki şimdi, yalan söylememek ve hileli şeyler yapmamak konusunda daha duyarlı hale gelmiştim. Şimdi daha dürüst ve güvenilir bir insan olmak zamanıydı benim için. Şimdi ne yapmam gerektiğini tam anlamıştım.

“GEÇMİŞİ” SİLDİM

Hemen üst kattaki duşa çıktım. Aklıma dahice bir fikir geldi. Hemen duşun altına girdim. Güya yılların eskittiği, o eski günahkâr adamı yıkıyordum. Şimdi ise, yeni ve taptaze bir hayata ‘merhaba’ diyordum. Gerçekler ve deliller üzerine kurulu bir hayat.

altVE YENİLENDİM!

Saat sabah 11 gibiydi. İki Müslüman şahidin önünde duruyordum. Biri Peder Peter Jacob diye bilinen eski bir rahip, diğeri de bizim Muhammed Abdurrahman’dı. Bana şehadeti söylettiler: “Şehadet ederim ki, Allah’tan başka ilâh yoktur ve yine şehadet ederim ki Muhammed (a.s.m.) o­nun kulu ve elçisidir.”

SIRADAKİ EŞİMDİ…

Bir kaç dakika sonra ise, sıra eşimdeydi ve benim gibi o da şehadet getirdi. Fakat o, artık 3 şahit önündeydi, çünkü oradaki üçüncü Müslüman artık bendim.

SONRA BABAM

Babam, bu konu hakkında biraz daha tedirgindi ve birkaç ay, olanı biteni kendi içinde tahlil etti. Fakat sonunda o da İslâmiyete girdi. Artık benimle beraber, bölgemizde bulunan mescide gelip, tam yanımda namaz kılıyordu.

ÇOCUKLARIM DA!

Çocuklarımı gönderdiğim Hıristiyan okulundan kayıtlarını sildirdim ve o­nları İslâmî bir okula kaydettim. Şimdi (aradan o­n yıl geçti), o­nlar Kur’ân’ın büyük bir kısmını hıfzetmiş durumdalar. Ve İslâmın bütün kurallarını biliyorlar.

SIRADAKİ BABAMIN EŞİ (ÜVEY ANNEM)

Babamın eşi, ölmeden aylar önce, tam 86 yaşında iken, İsa’nın Allah’ın oğlu olmayacağı gerçeğini kavramış ve çok şükür ölmeden önce şehadet getirme şerefine kavuşmuştu. Allah o­na merhamet etsin. Müslüman olarak vefat etti.

SIRADA NE VARDI ACABA?

Şimdi durun ve düşünün. Bir çatı altında yaşayan farklı inanç ve etnik kökenden bir grup insan, aynı inanç etrafında birleşiyor. Ve kâinatı yaratan ve yöneten Allah’a nasıl ibadet edileceğini öğreniyorlar. Düşünün: Bir Katolik rahip, bir İncil okuyucusu ve vaizi, zamanında Hıristiyan okulları kurulmasına önayak olan yaşlı bir adam, çocuklar, hatta büyükanne bile-hepsi İslâma girdiler.

Ancak, o­nun rahmeti ile bizler İslâm’daki gerçeği görme imkânına kavuştuk. Kulağımızı tıkayan ve gözlerimizi körleştiren mühürleri Allah kaldırdı ve şimdi bizi o yönlendirmekteydi.

İNANILMAZ BİR HİKÂYE

Eğer hikâyeyi anlatmaya burada son versem, eminim bütün bu anlattıklarıma vereceğiniz tepki: “Bu inanılmaz bir hikâye” şeklinde olacaktır. Değil mi? Her şey bir yana, 3 din adamı tamamen inançlarına zıt bir dinî kabul ediyorlar ve bunun ardından bütün ev ahalisi de buna katılıyor.

BAPTİST SEMİNER ÖĞRENCİLERİ KUR’ÂN OKUYOR

Her şey bunlardan ibaret değil. Fazlası var. Aynı yıl, Texas’ın yakınlarında, Dallas’ta, Büyük Ayin zamanında, Joe adında Tennesseeli Baptist bir kilise öğrencisi ile tanıştım. Joe, Baptist Kilisesi öğrencisi iken, Kur’ân okuduktan sonra İslâmı kabul etmiş.

RAHİP İSLÂMI İSTİYOR, FAKAT İŞİNİ BIRAKAMIYOR

Bundan başkaları da var tabiî ki. İslâm hakkında çok güzel şeyler düşünen Katolik bir rahip vardı. Ben de o­na, “Öyleyse neden İslâma girmiyorsun?” diye sormuştum. O da şöyle cevap verdi: “Ne…? Olmaz, işimi kaybederim…”

O rahibin adı Peder John’du. Biz hâlâ hidayete ermesi için Allah’a duâ ediyoruz.

BAŞKA BİR KATOLİK RAHİP ŞEHADET GETİRDİ

Geçen sene, eski bir Katolik rahip ile tanıştım. Kendisi Afrika’da, 8 yıl boyunca gönüllü misyonerlik yapmış. Afrika’da iken, İslâm hakkında çok şeyler öğrenmiş ve Müslüman olmuş. Daha sonra ismini Ömer olarak değiştirip, Dallas’a taşınmış.

ORTODOKS BAŞ RAHİP İSLÂM İÇİN KİLİSEYİ TERK ETTİ

İki yıl önceydi, San Antonio’dayken, Rusya Ortodoks Kilisesi’nde çalışan eski bir Ortodoks Baş Rahip ile tanıştım. Kendisi İslâmiyet ile tanışmış ve kilisedeki önemli görevini Müslüman olmak için terk etmişti.

HİNDU RAHİBİN KIZI İSLÂMA HİZMET EDİYOR

New York’ta bir kadınla tanışmıştım. Bize gelip “İslâm nedir?” konulu CD’ler yaptırmak istediğini söyleyerek izin istemişti. İzin verdikten sonra, duydum ki, o CD’lerden 600 bin tane bastırarak Amerika’daki gayr-ı müslimlere dağıtmış. Allah o­ndan razı olsun. İşin enteresan tarafı ise, bu kadının babası Hindu rahibi imiş ve kadın sonradan Müslümanlığı seçerek, insanlara İslâmı tanıtmaya kendini ve servetini adamış.

YÜZLERCESİ, BİNLERCESİ BU YOLA KOŞUYOR

Ben İslâma girdikten ve Amerika’yı ve dünyayı dolaştıktan sonra, İslâma giren bir çok dinî lider, öğretmen, bilim adamı ile tanıştım. Bunlar Hindu, Yahudi, Katolik, Protestan, Yehova Şahidi, Yunan ya da Rus Ortodoksu, Mısırlı Kıptî Hıristiyanlar, bağımsız kiliselere bağlı olanlar, ya da ateist bilim adamlarıydılar..

Hidayeti veren Rabbimize binlerce şükürler olsun. Amin.

Gönüllü Vaiz Yusuf Estes
sheikyusuf@aol.com

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*