Bir savunma mekanizması: “Karşı taraf”

altSuç sırma kürk olsa kimse giymez!” meşhur bir atasözümüzdür. Suçu, yanlışlığı, hatayı, kabahati, günahı kabullenmek ve üzerine almak zor iş! Çoğunlukla bir “günah keçisi” veya bir “karşı tarafı” kolayca buluveririz!

Nedir acaba bu “karşı taraf”? Birlikte bir göz atıp çalışalım.

“Karşı taraf” bir; kolaycılıktır. Başkalaştırmadır. Yalancı bir aldatmacadır. İnsanın kendinden, özünden ve benliğinden bir kaçıştır. Savunma mekanizmasıdır. Boş ve beyhude bir avunmadır. Empati, adalet, merhamet, şefkat, insaf denen duygulardan bir uzaklaşma ve yok saymadır. Sempatiden mahrumiyettir. Gerçeği gölgelemedir. Hakikati örselemedir. Kendini beğenmedir. Hayatı ve gerçekleri ters yüz eden bir istikamet sapmasıdır. İnsaf ve iz’an sınırlarını bozma ve zorlamadır. Muhatapları insafsızca ötekileştirme ve yok saymadır. Gurur ve enaniyetin kara bir simgesidir. Tek yönlü bir kör bakış açısıyla, istibdadın merkez haline gelme ve belâlı bir tarafgirliktir. Terbiye, eğitim temelsizliği ve yokluğudur. Müsbeti ve alternatifi devre dışı bırakmaktır. Kendini unutma, uyutma ve yokluğa mahkûm etmedir. Hakikate, hayata ve olaylara arka çevirme ve kapıları kapamadır. Hakikatlerle yüzleşmeyi reddetmedir. Enâniyete köle olma dert ve belâsıdır. Aldatıcı zehirli bir baldır. Yardımlaşmayı, paylaşmanın, tesanüdün, kardeşliğin, gerçeklerini görememedir. Bütün menfilik ve olumsuzluklardan uzak olup masum ve mağdurların sayısını arttırmadır. Haddi aşmak, amaçtan sapmak, başkalarına değer vermemektir. Yalancı şöhret, riyakârlık, tasannu, gösterişin bir başka adresidir. Musîbetin bir başka dehşetli şeklidir.

Herşeyi “karşı taraf”a yüklemek bütün çözüm yollarını kapamaktır. Esas “karşı taraf” hiç ihmal edilmemesi gereken, habis bir ur olan aldatıcı nefsimiz, yalancı şeytanın arkadaşı, vehmin kardeşi olan huy ve saplantılardır. Menfi hislerimiz, benliğimiz ve egolarımızdır. Çoğu zaman hayal ve iftiranın hedefi olabilen o; “karşı tarafın” da hakkının olmasını idrak etmek önemli bir çözüm yoludur. Aksi ise; şahıs, aile ve toplum için ciddî bir problemdir.

Teknolojinin ve insanlığın bu kadar geliştiği zamanımızda “ben merkezli” düşünce ve uygulama ne kadar doğrudur, vicdanî bir muhasebeye tabi tutulmalıdır. Gerçek insanlığın değerleri; ötekileştirme ve “karşı taraf” fikrinin ciddî bir tahlilini bekliyor ve gerektiriyor.

Hakikat mesleğinde; hataları kendine alıp, iyiliklerde başkalarını öne çıkarmak bir fazilettir. Cenâb-ı Hak hepimizi böyle hatalardan muhafaza etsin, tarafgirlik, bencillikten bizleri uzak tutsun! Amin!

Bu konudaki örneğimiz Peygamberimizden (asm) aldığımız ahlâkla bu asra ışık tutan Üstad Bediüzzaman Said Nursî’dir. O mübarek zat, hususî hayatında mütevâzı, vazife başında vakur, tevâzu ve mahviyette nümûne-i misâl bir mertebededir. “Ben Kur’ân’ın bir hizmetkârı ve bir neferiyim.” der. Kendini “nefer” olarak nitelendirir.

“İnsan hüsn-ü zanna memurdur. Herkesi kendisinden üstün bilmelidir. Kendisinde bulunan sû-i zanı başkalarında olacağını düşünmemelidir.” Hikmetini bilmediği başkaların bazı harekâtını, takbih edip kötülememelidir.” (M. Nuriye, Gurur bahsi)

“Karşı taraf”a taraf olmamak ve “karşı taraflılaştırmamak” dilek ve temennisiyle.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*