Bir şefkat kahramanı: Şükran Çalışkan

Bediüzzaman Hazretleri’nin hanım talebelerinden Şükran Çalışkan geçen günlerde, 8 Mart 2018’de Eskişehir’de vefat etti.

“Şefkat Kahramanları” kitabımızı hazırlarken Eskişehir’de kendisiyle görüşmüş, sohbet etmiştik. Bediüzzaman Hazretleri’nden geride kalan birkaç parça hatıra eşyayı nasıl da hürmet ve muhabbetle göstermiş, beş altı yaşlarında küçücük bir kız çocuğuyken yaşadıklarını nasıl da net ve detaylı bir şekilde anlatmıştı.

ÇALIŞKANLAR HANEDANI

Bediüzzaman Hazretleri’nin Emirdağ hayatında Çalışkanlar ailesinin önemli bir yeri vardır. Ona yardım etmişler, ellerinden gelen bütün desteği vermişlerdir. Şükran Çalışkan da o bahtiyar ailenin bir ferdi.

İkiz kardeşlerini dünyaya getirirken bebekleriyle birlikte annesinin, ardından da ablasının vefatını gören küçük Şükran, bunalıma girdiğinde babası onu teselli etmek için çok çabalar. Üstadı ziyaretlerinde kızını da götürür. Önce öksüz, ardından yetim kalacak olan bu küçük kızı Bediüzzaman Hazretleri şefkatle teselli eder. Babasının vefatından sonra da kardeşleriyle birlikte amcalarının evinde kalan küçük Şükran ve kardeşlerine günlük tayinatlarını gönderir.

Şükran Çalışkan hatıralarını o kadar net anlatıyor ki, hayalinizde bir filmin sahneleri sanki kare kare canlanıyor. Sohbetimizin sonunda temiz bir bohça içinde itina ile sakladığı Üstadın eşyalarını bize gösteriyor: Kıyafetleri, kullandığı havlusu, ilâçları, kalemleri, tıraş olduğunda muhafaza edilen kınalı az uzun saçları…

Küçük bir kız çocuğunun gözüyle Bediüzzaman Hazretleri’nden hatıralar dinleyelim:

ÜSTADIN KEDİLERİ VE TESELLİLERİ

Üstad Hazretleri aile büyüğümüz gibiydi. Ne işi olursa olsun çoluk çocuk, amcalarım, yengelerim yapmaya çalışırdık. Babamla onu ziyarete gitmiştik bir defasında. Tekrar gitmeyi çok ister, “Hadi baba, bir daha Üstada gidelim!” derdim. Babam “Her zaman olmaz.” derdi.

Ardı ardına ölümler beni çok sarsmıştı, bunalıma girdim. Bir Kurban Bayramı günüydü. Babam “Hoca Efendiye yemek götürür müsün?” diye sordu. “Götürürüm” dedim.

Üstadın kedileri vardı. Miyavladıklarında yanımda köfte olduğundan saldırırlar diye korktum. Kedilere “Geri çekilin!” dedi. Beni de “Korkma! Onları doyurdum. Sana bir şey yapmazlar” diye sakinleştirdi. Tepsiyi elimden aldı. Masanın üzerine koydu. Annemin babamın adını sordu. Aslında önceden biliyordu. “Annemin adı Ayşe” dedim. “Siz kaç kardeşsiniz?” diye sordu. “Dört kardeşiz. Ablam vefat etti” derken ağlamaya başladım. “Ablamın adı Sıdıka Güngör, kardeşimin adı Kemal, öbürünün adı Gönül, benim adım Şükran” dedim. “Sen beni iki defa bulamadın değil mi? Sen geldiğinde ben kabir ziyaretindeydim. Güngör annesiyle dargındı” dedi. Hafızam gerilere gitti. Gerçekten de ablam bazen babamla konuşurken “Anneme dargınım. Bizi bırakıp gitti” derdi. Üstad “Merak mı ettin? Sen bizi niye bırakıp gittin diye kabrinde annene naz yapıyor ablan. Kurban Bayramı ya, anneni elini öptürdüm, barıştırdım onları” dedi. “Bak annen üç kardeşinle orada, siz de üç kardeş babanızla buradasınız” dedi. Annemi, kardeşlerimi, ablamı düşününce ağlayama başladım. “Ağlamak yok!” dedi. “Peki, efendim ağlamak yok” dedim. “Bak! Getirdiğin aynı köftelerden burada da var!” dedi. Birini verdi. “İyi olur ye!” dedi. Çekindim. “Temizdir ye!” dedi. Bir tane daha verdi. “Yoğurt, bak aynısından burada da varmış!” Yoğurt ikram etti. Bir tabak ev baklavası götürmüştüm. “Ondan yokmuş!” dedi. Güldü. Ben de güldüm.

Tepsiyi aldı masanın üzerine koydu. “Babanın adı neydi?” diye tekrar sordu. “Abdullah“ dedim. “Annenin adı?” “Ayşe” “Ablanın adı?” “Güngör” “Senin adın?” “Şükran” Üstad hep dimdik durur, hep ileri bakardı. “Sen Şükriyesin. Senin adın Şükriye” dedi. “Kardeşinin adı?” “Kemal” “Kâmil, Kâmil” “Öbür kardeşinin adı?” “Emine Gönül” “Fena değil” dedi. “Ağlamak yok, tamam mı? Ağlamak yok!” Kutudan ezme şeker aldı bana uzattı. Diğer şekerleri kâğıda korken “Bu senin ayak kiran, bu da evdeki hissen. Bu babanın, kardeşlerinin, annenin…” diyordu. Bu sırada Nureddin Ağabeyim geldi. Üstad Hazretleri şekeri koydu, kâğıdı kapattı. “Selâm söyle. Ağlama yok, tamam mı?” dedi. “Tamam, efendim!” dedim. Merdivenlerden inerken kedilere baktım. Hâlâ Üstadın emrettiği gibi duruyorlardı.

Ardı ardına ölümlerle sarsılan küçücük bir kız çocuğunu, ahirete iman hakikatiyle teselli eden Bediüzzaman Hazretleri’ni ve Şükran Çalışkan’ı rahmetle anıyoruz.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*