Bir sevdadır hafızlık

Hafızlık bir sevda işidir.

Ben de o sevdalılardan biriyim. Daha 15 yaşındayım. Düştüm ben de hayalimin hayalden de öte olan sevdamın peşine. Öyle bir kitap ki, Şan-ı Azim, Kur’ân-ı Azimü’ş-Şan! Bir harfine on ecir; sonu sonsuz rıza! Tekrarlanan her âyet-i kerime, hıfzı için dökülen her gözyaşı, her ter damlasına paha biçilmeyen inciler deryası.

“Kur’ân, şu kitab-ı kebir-i kâinatın bir tercüme-i ezeliyesi; ve âyat-ı tekviniyenin okuyan mütenevvi dillerinin tercüman-ı ebedisi; ve şu âlem-i gayb ve şehadet kitabının müfessiri, ve zeminde ve gökte gizli esma-i İlâhiyenin manevî hazinelerinin keşşafı, hem bir kitab-ı şeriat, hem bir kitab-ı duâ, hem bir kitab-ı hikmet, hem bir kitab-ı ubudiyet, hem bir kitab-ı emir ve dâvet, hem bir kitab-ı zikir, hem bir kitab-ı fikir, hem bütün insanın bütün hacat-ı maneviyesine merci olacak çok kitapları tazammun eden tek, cami bir kitab-ı mukaddestir.”1

Böylesine bir yola başımı ve gönlümü verdim. Sırf Lillah için sevdiklerimden, zevklerimden vazgeçtim, ama O’nun yolunda olduğum için binler buldum ve anladım ki aşk deyince akla hafız gelmeliymiş. Yoksa kim sevdiğinin sözlerini kelimesi kelimesine ezberler ki? Hem de hiç bıkmadan usanmadan. Kimi zaman uykusuz kaldım. Kimi zaman ise yorgunluktan bitap düşüp uykuya daldım. Öyle anlar oldu ki bana köstek olmaya çalışanlar sonunda bana destek olan dostlarım oldular. Hafızlık bir sevdaydı. Benim gözümde hafız; geceyi kıraatle sonlandıran dilinde âyet ile uykuya dalandı.

Göz ucuyla takip ederken sayfayı, gönül sayfasından okumaya çalışandı. Hattatlar kalem ve mürekkeple yazarken, müzehhipler renklerle onu taçlandırırken, hafız dili ve nefesiyle yazmalıydı Kelâmullah’ı kalp aynasına… Hafız, Kur’ân’ı sadece zihni ile ezberlememeliydi. Ezberlerken bütün uzuvları ile âyetleri hissedip gönlüne yazmalıydı. Bediüzzaman Hazretleri’ne, “Hıfz-ı Kur’ân’a çalışmak ve Risale-i Nur’u yazmak; bu zamanda hangisi takdim edilse daha iyidir?” diye sual edildiğinde, verdiği cevap çok manidardır. Der ki: “Sualinizin cevabı bedihidir. Çünkü, bu kâinatta ve her asırda en büyük makam Kur’ân’ındır. Ve her harfinde ondan ta binler sevap bulunan Kur’ân’ın hıfzı ve kıraati, her hizmete mukaddem ve müreccahtır. Fakat, Risale-i Nur dahi o Kur’ân-ı Azimüşşanın hakaik-i imaniyesinin bürhanları, hüccetleri olduğundan ve Kur’ân’ın hıfz ve kıraatine vasıta ve vesile ve hakaikını tefsir ve izah olduğu cihetle, Kur’ân hıfzıyla beraber ona çalışmak da elzemdir.”2

İşte bütün bunları yapan kişi hafızlık yaparken hem yaptığı işten zevk alır hem de yaptığı için hakkını tam anlamıyla vermiş olurdu. Ben daha yolun başında bir sevdalıyım. Ama biliyorum ki bu yolun başı sabır ortası sıkıntı sonu ise selâmet. Rabbim bizleri selâmete çıkarsın inşallah. Ey yüce Rabbimiz başkalarının bizi sevmeye değer bulmadığı, arayıp sormadığı, kapılarda beklemediği, bir yere çağırmadığı zilletli haller içinden çekip de kelâmının muhatabı eyledin. İşitir, konuşur ve anlar eyledin. Kelâmını dilimize şeker gibi tatlı eyle, âyetlerinin tilâvetiyle dudağımıza suların dokunuşu gibi serinlikler bahşet. Kur’ân’la geçirdiğimiz anları, âyetlerini anlamaya ayırdığımız geceleri ve gündüzleri en sevimli anlarımız eyle. Hâlimizi Kur’ân’ca eyle. Sözümüzü Kur’ân’dan eyle. Özümüzü Kur’ân’la süsle. Yolumuzu Kur’ânlı eyle. Yüzümüzü Kur’ân’a dönük eyle. Ahlâkımızı Kur’ân’ın ahlâkı eyle. Bu yola gönül vermiş olan herkesi sen muvaffak eyle Amin.

Nurefşan Taş

Dipnotlar:
1. Risale-i Nur Külliyatı’ndan Sözler, Aralık 1993, s. 330-331.
2. Risale-i Nur Külliyatı’ndan Kastamonu Lâhikası, Eylül 1994, s. 47.

Benzer konuda makaleler:

2 Yorum

Nurefşan TAŞ için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*