Bira festivallerinin içyüzü…

Doğu veya Batı

altKarelere ayrı ayrı mı bakıyoruz, yoksa manzaranın tümü mü bizi ilgilendiriyor? Eskilerin “kesret,” yenilerin ise “yoğun yaşam” dedikleri hal ile hem hayatlarımızın, hem de bakışlarımızın birilerince labirentlere hapsedildiğinin farkında olamıyoruz.

Para, bilgi, teknoloji, politika ve hile ile hareket eden bir kısım global “insaniyet karşıtı” hareketlerin cemiyeti tıkamaya çalıştığı labirentlerin mahiyeti veya hikmeti iş işten geçtikten sonra anlaşılıyor. Üstün imkânlarla donatılmış o dehşetli gücün kendisini teşhis edenleri bazen delilikle, bazen komploculukla veya gericilikle itham etmesi, sıkça duyduğumuz şeyler. Kurdukları tahrip ve sihirli tezgâha yakından bakmamıza müsaade etmiyorlar…

İnsanlığın genel ahlâkına, barışına, sağlığına veya aileye birbirine çok yakın şekillerle aynı çerçeve içinde saldırılar yapılırken, toplumların hadiseyi yerel, ferdî ve tesadüfî olarak anlamaları, yine organizatörlerin lokalde de başarılı oldularını gösteriyor. Gazete sayfalarında çeşitli vesilelerle Türkiye’de tertiplenen bira, kumsal, alkol veya eğlence festivallerinin insanlık sınırlarını aşmaya kalkışmalarını önce bize özgü zannetmiştim. Aynı organizelerin Avrupa’nın birçok ülkesinde ve bilhassa Almanya’da ortaya çıkmaları, meselenin global proje ile idare edildiğini gösteriyor. Yüz binlerce genci kumsalda oynamaya, bira içmeye ve genel ahlâka zıt şekilde eğlenmeye toplayabilen inisiyatifin çok başarılı, malî olarak kuvvetli ve ülkede çalıştırabileceği elemana sahip olduğunu inkar edemeyiz. Milyonları kolayca basit bir eğlence için toplayabilen organizelerin arkasındaki kuvvete, ne medyamızın, ne yazarlarımızın ve ne de aydınlarımızın dikkat çekmemelerini ebette garipsiyoruz.

FİNANS TRAFİĞİ…

Sosyal politikacılar para, politika ve güç akımlarını birlikte  ele alıyorlar. Akıntıyı bilimsel olarak takip edenler, genellikle global projeden az çok haberdar olabiliyorlar. Yani yüz binlerce ve bazen milyonu aşan insanları dünyanın farklı yerlerinden bir araya toplayanların harcadıkları paranın hacmini düşündüğünüzde, ülkelerin bütçelerini aşan rakamlarla karşılaşırsınız. Bu paranın orada toplanan gençlerin veya birkaç işadamının desteği ile bir araya geleceğini herhalde düşünemeyiz.

Avrupa’da bundan beş-altı sene önce Berlin ve Köln gibi Almanya’nın önemli şehirlerinde eşcinseller festivali düzenlenirdi. Birkaç defa milyonu aşan kalabalıklar toplamışlardı. O zaman da sormuştuk… Bu büyük organizeyi düzenleyenlerin devletlerden daha zengin olmaları gerekirdi… Her ne hikmetse, insaniyet karşıtı bu global sefahatçiler, son iki sene zarfında cinsellik yönündeki tahribi başardıklarını varsayarak bu defa alkolle gençliğin akıl ve ruh cephesinden hücuma geçtiler.

Medyadaki dev reklam kampanyaları, Haziran’dan Ağustos sonuna kadar kiralanmış şehir alanları ve en küçük bir fırsatı alkol lehinde değerlendirmeye yönelen çalışmalar (yani festivaller), bilhassa bu senenin gençliği tahripte “alkol senesi” olduğunu gösteriyor. Türkiye’mizde bazı yazarların gençlerimizin sefahet organizeleriyle heba olmalarını adeta savunurcasına müdafaaları, bazen bizi hayrete düşürüyor. Meseleyi yaşama ve ifade hürriyetleriyle de irtibatlandırmaları ise ayrı bir garabet…

HANGİ HÜRRİYET?

Hürriyet Allah’ın insanlara en büyük nimeti iken, cehaletimizle onu çoğu kez öldürüyoruz. Küçük bir bitki, böcek, taş veya bir başka şey üzerinde yıllarca araştırma yapan üniversitelerimizin “insanın mahiyeti” üzerinde doğru-dürüst bir çalışma yapmamaları ilginç değil mi? İnsanın beklentileri, korkuları, sevgileri gibi hürriyetinin de nerede başlayıp nerede bittiğini de araştırmalıdırlar. Bahsettiğimiz global dev cereyanın fikirleri yarın toplumda yansıma bulursa, hırsızlığı şahsî menfaatini toplumun zararında aramayı, başkasının iffetine ilişme hürriyeti ve çevreyi yaşanmaz hale getirmeyi de mecburen “hürriyetler” olarak gündemimize almak zorunda kalacağız. Nitekim Avrupa ve Rusya halkları hürriyetin kaosa dönüştüğü zamanları az-çok bilir: Çocuğun aile reisine karşı hürriyeti, kadının velisiyle, işçinin işverenle, talebenin öğretmenle ve köylünün şehirli ile giriştikleri “hürriyet savaşlarının” üzerinden henüz çok zaman geçmedi. Global dinsizliğin tetiklediği ve yer yer idare ettiği bu savaşın neticesinde insanlığın içine düştüğü dehşetli krizleri artık global çapta yaşıyoruz: Çocuk yuvadan koptu, kadın haysiyetini yitirdi, işçiler ellerindeki imkânları da kaybettiler, talebeler ilimle birlikte terbiyeden de uzaklaştılar… Ve şimdi insanlık inebileceği en son derekelerini yaşamaya başlıyor Avrupa’da… Hürriyeti bahane ederek düzen, nizam ve fıtrattan kaçanların acı akıbetlerini merak edenler, hürriyeti yanlış yorumlayan Batının metropollerine göz atabilirler.

ABORİJİN VE KIZILDERİLİLERİN AKIBETİ

Yirminci yüzyılın başından itibaren emperyalist Batının Yeni Dünyada ve kıta Avustralya’sındaki yerlilere sistematik uyguladığı bir fiili hepimiz biliriz: Alkol ve sefahetle onları inisiyatifsiz bırakmak… Kan çanağına dönmüş gözler ve içkinin yol açtığı ablak yüzlerle yerlilerin söyleyecekleri sözleri kalmamış… Tedricen aile hayatları bitmiş ve soyları yavaş yavaş tükeniyor…Avrupa gençliği başta olmak üzere dünyanın önemli ülkelerinin gençliklerini “global sefahet projesine dahil eden dinsiz ve ahlaksız cereyanlar, zaman içinde Avrupa gençliğini de bitirecekler. Aileden kopmuş, meslek veya üretimden uzaklaşmış, ceplerinde şişeleriyle gezen bu gençlerin verdikleri mesajı hem AB ile ABD yetkilileri ve hem de Türkiye’miz doğru anlamalıdır. Avrupa’yı, Avrupalıyı, beyaz adamı ve Hıristiyanlığı tüketen bu global projelere “insani projeler”le karşılık verilmeli. Aborijinlere dönmüş modern hürriyetçi Batının zavallı gençliğini sefahet pençesine düşürenleri en iyi bilenler yine insaniyetperver Avrupalılardır. Köpek balıkları veya çekirgeler diye anılan global fon sahiplerinin global sefahetle organizeye yönlendirdiği patronların derhal takibe alınması gençliğimizin kurtuluşu için elzem.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*