Bitlis’ten dünyaya ışık saçan şahsiyet

Bitlis’e bağlı Nurs Köyünde doğdu. Küçük yaşlarda ilimle iştigale başladı. Medreselerde okudu, tahsil gördü. Harika bir zekâ ve kabiliyete sahip olduğu hocaları tarafından tesbit edildi. Bu vesileyle Bediüzzaman unvanını alarak bu lâkapla tanındı. Yani, çağın güzeli, eşsizi manasıyla yad edildi. Hareketli bir hayata malikiyeti onu adeta ele avuca sığmaz özelliğiyle öne çıkardı. Şarkta ileri gelen âlimler, ağalar, paşalar meclisine girdi. Kendini ilmiyle, olumlu tutum ve davranışıyla tanıttı.

İlmine, zekâsına ve aklına hayran kalındı. Müşkül suallere doğru ve yerinde cevaplar verdi. İlmin zirvesinde seyretti. Genç yaşlarda medreselerden icazet aldı. Kendine has üstün meziyet ve hususiyetleriyle tanındı. Gittiği her yerde hürmete lâyık görüldü. Doğru bildiği ve inandığı her meseleyi her yerde pervasızca söyledi. Hiç kimseye baş eğmedi.

Tavizsiz, mert ve cesur hali içinde minnet altına girmedi. İzzetli yaşadı. Bir hayat için yalana tenezzül etmedi. Doğru inancını ve doğruluğa lâyık inancını yaşadı ve yaşatmaya çalıştı. Etrafına örnek olan kişiliği ile tanındı. Bildiği doğruları, şarkın yaylalarına, aşiretlere anlattı. Bir garip oldu Bediüzzaman hatta. “Garibüzzaman” denildi kendisine.

Az yedi az uyudu. Çok okudu, ilmin deryasına daldı. Kur’ân’dan süzülen hakikatlere mazhar oldu. Kur’ân hakikatlerini yaşadığı çağın idrakine anlattı.

“Ben imanın cereyanındayım, karşımda imansızlık cereyanına karşı mücadele ediyorum” dedi.

İnancı uğruna yaşadı. İnancının esaslarını her yerde ve her şart içinde korkmadan yılmadan anlattı. Bu sebeplerden dolayı da horlandı, sürgüne tabi tutuldu.

Telif ettiği eserler yaşadığı çağın dert ve problemlerine deva oldu. Akıl, mantık ve fıtrata uyum içinde izhar ettiği hakikatler gönüllerde ma’kes buldu. İfade ettiği hakikatler uğruna yaşadığı şark mekânlarından Anadolu’ya sürüldü.

İla-yı Kelimetullah uğruna, ülkesi ve insanının bekası adına harplere girdi. Düşmanlarla savaştı. Esaret altına alındı. Rusya’ya esir olarak götürüldü. Esaret sonrası işgal kuvvetlerine mukavemette bulundu, telif ettiği eserlerle bir çok oyunu bozdu. Millî mücadelenin doğru ekseninde yer alarak vatanın birliği, ülkenin selâmeti ve din-i mübinin saadeti adına beyannameler neşretti, ikazlarda bulundu.

Allah inancının üstünlüğünü bir proje dahilinde ele alarak Risale-i Nur Külliyatı namıyla insanlığın vesile-i necatı oldu.

Yaşadığı zaman dilimi içinde “anlaşılmadı, anlaşılmak istenmedi. İstikbale seslendi, Saidler, Hamzalar, Mehmetler, Ahmetler diyerek bu mübarek vatanın istikbali olan evlâtlara hitap etti. Mazinin derin devrelerinden, gelecek adına vatanın ve ehl-i imanın iman hakikatleri müvacehesinde Kur’ân nuru içinde bir hayatın varlığındaki ehemmiyete dikkat çekti.

Onu anlamayan ve anlamak istemeyenlere mukabil istikbaldeki nur bağının fidanlarına hitap ederek dedi ki;

“Hey efendiler! Katiyyen size haber veriyorum ki, ben ve Risale-i Nur sizinle değil mübareze (çatışma), belki sizi düşünmek dahi vazifemizin haricindedir. Çünkü Risale-i Nur ve hakikî şakirtleri (talebeleri) elli sene sonra gelen nesl-i atiye (gelecek kuşaklara) gayet büyük bir hizmet ve onları büyük bir tehlikeden kurtarmaya çalışıyorlar.” (Emirdağ Lâhikası, 54)

Bitlis’ten dünyaya ışık saçan şahsiyeti anlamak istemeyen diplomalı cahiller (!) ne dersiniz?

Biz diyoruz ki, her şeye rağmen Bitlis’ten dünyaya ışık saçan şahsiyeti anlayan milyonlarca insan mevcuttur. Bu mevcudiyetin adı ise “Nesl-i Cedid” oldu.

Hoş geldin sefalar getirdin ey yüksek şahsiyeti ve eserleriyle dünyaya ışık saçan şahsiyet.

Not: Bu yazı Bitlis İl Millî Eğitim Müdürlüğünün güzel bir örnek teşkil eden “Bitlis’te Işık Şahsiyetler” projesi kapsamından esinlenerek kaleme alınmıştır. Bitlis Anadolu Lisesi öğrencilerinin fiiliyata geçirdiği proje dolayısıyla emeği geçen herkesi kutluyorum.

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*