Biz bu yerlere gönül verdik

Üniversite hayatı eğer doğru yerde geçirilirse, insana çok şeyler katar. Memleketinden ayrılan, canlarından uzaklaşan, bilmediği yerlere ilim tahsil etmek amacıyla giden bir öğrencinin en büyük sıkıntısı kalacak yerdir. Bunu halleden bir öğrenci amacına uygun yolda yürümeye başlamış demektir.

Peki amaçta belirtilen ilimden ne anlıyoruz? Sadece fen ilimlerini mi? Bakalım Kur’ân-ı Kerim ve Risale-i Nur bize ne anlatıyor: “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer, 39/9) Ben bu âyet meâlini ilk defa çocukken camide Kur’ân-ı Kerîm’lerin konduğu camekân bir kitaplığın üzerinde okumuştum ve “Demek ki Cenâb-ı Hak, Kur’ân okumayı öğrenmemizi istiyor ve ben de zaten biliyorum, demek ki bilmeyenlerden farklıyım!” diye düşünmüştüm. Halbuki işin aslı o kadar basit değilmiş. Kur’ân-ı Kerim’de 105 yerde geçen “ilim” kelimesi kesin bilgi demektir. İslâm dini de hak din olduğuna göre Allah’ın emirlerini kabul etmeyen, araştırıp öğrenmeyen kimse cahildir. Nitekim Amr b. Hişam el-Muğira bilgisizliğinden değil Allah’ı inkâr ettiği için Müslümanlar tarafından Ebu Cehil (Cehaletin Babası) diye adlandırıldı. Yine bu konu hakkında Üstad Hazretlerinin veciz ifadesi şöyledir: “Vicdanın ziyası, ulûm-u dîniyedir. Aklın nuru, fünun-u medeniyedir. İkisinin imtizacıyla hakikat tecellî eder.”

İki türlü ilmi de tahsil etmek zorundayız. Her gün gittiğimiz okul, ayrıca varsa gittiğimiz kurslar fen ilimlerinde bize yardımcı olurken; dinî bilgilerimizi arttırmak için hangi yerler, hangi kaynaklar bize iman tohumunu ekecek? Eğer bu temin edilmezse, bahçede kendiliğinden çıkan yabani ot gibi küfür tohumu insanların içine işleyip büyümekte. İşte Bediüzzaman Said Nursî Hazretlerinin Türkiye merkezli dünya çapında başlatmış olduğu iman hizmeti sayesinde gençler Medrese-i Nuriyelerde kalabilme fırsatını bulmakta ve yazdığı Risaleler yine kendi anlatımıyla insanın dünya kadar büyük bir meselesi olan “kabir kapısını bir âlem-i bakiye, bir saadet-i ebediyeye ve âlem-i nura açılan bir kapıya kendi hakkında çevirmek hadisesi”ne (13. Sözün ikinci makamı) çözüm sunmaktadır.

Dünyevî ilimler sadece bu dünyada işe yarar, bu dünyada geçen hayat ise yolculuk esnasında yolcunun ağaç altında gölgede soluklanması kadardır. Ancak insanlar hayatı hiç bitmeyecek gibi tasavvur ederler. “Ateşli çöpü sallasan ateş gözüne upuzun görünür. Bir ömür uzunluğu da Allah’ın tez tez halk etmesindendir. Allah’ın yeniden yeniye ve sür’atle halk etmesi ömrü öyle uzun ve daimi gösterir.” (Mevlânâ, Mesnevî, s. 52)

Bu demek değildir ki dünyevî ilimleri tahsil etmeyelim, bu demek değildir ki öğrendiklerimizi geliştirerek daha iyi iş güç sahibi olmayalım, evet dünyada kazanılan dünyada kalır, ancak kişinin din yolunda sarfetmek üzere kazandığı mala, Peygamber Efendimiz (asm) “Ne güzel mal” demiştir. “Suyun geminin içinde olması geminin batmasıdır. Gemi altındaki su ise gemiye, geminin yürümesine yardımcıdır.” (Mevlânâ, Mesnevî, s. 46)

Bu gaye doğrultusunda Risale-i Nur talebeleri olarak başta Medrese-i Nuriyelerde kalalım ve bugünden kendimize büyük hedefler koyalım ve en önemlisi birbirimize duâ edelim.      

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*