“Biz demiri indirdik, onda güç ve yarar vardır”

Umumî bir Cumartesi dersinde Risale-i Nur’dan ayrı bir şevkle, ayrı bir heyecanla okuduğumuz bir bölüm üzerine çöl kumlarıyla ilgili kısım dikkatimizi çekti ve “Allah (cc) yarattığı hiçbir şeyi lüzumsuz yaratmaz” diyerek bu kadar sahralar dolusu çöl kumunun hikmetinin sebebini öğrenmek istedik. Ve sorduk cevabını almak için, münazara oluşturduk.

Birkaç arkadaş, o iklime uygun olduğu için yaratıldığını, bazıları petrol yataklarının oluşumu için belki o kum yığınlarının olması gerektiğini ifade ettiler. Ama cevaplar pek tatmin edici gelmedi ve araştırmak için kolları sıvadım. Ve öğrendiklerim karşısında çok tefekkürlük bilgilere sahip oldum. Allah’ın hikmetine, azametine, haşmetine, hâkim oluşuna ve Esmâü’l-Hüsna’sı sayınca büyüklüğüne bir kez daha şahit oldum. Maşaallah, tebarekâllah dedim. Allah’ım, Senin hikmetinden suâl olunmaz, yarattığın hiçbir şeyi sebepsiz yaratmazsın. Bu çöl kumlarını da sebepsiz yaratmadığın gibi…

Bu yazım belki çok ilmî ya da çok teknik olmayabilir, ama öğrendiklerimi elimden geldiğince, dilim döndüğünce anlatmaya çalışacağım. Hep birlikte öğrenmiş olacağız inşaallah.

Şimdi sahra çöllerinin kızgın kumlarında yalın ayak, uyanık bir akıl, açık bir nazarla uzun bir tefekkürî gezintiye çıkmaya ne dersiniz?

Çölün o uçsuz bucaksız, gözün alabildiği kadar engin denizleri andıran, bazen ıssız ve sessiz hâli, bazen de yeri göğü birbirine katarcasına rüzgârıyla kasıp kavuran, önüne kattığı her şeyi alıp bir baştan bir başa savuran celâlliliği ile bu milyarlarca kum taneciklerini arzdan alıp semaya çıkaran, sonra da yağmur bulutlarıyla ıslatıp, güneş ocağında pişirip demir nimetini türlü türlü değişimlere uğratıp faydalı hâle getiren ve yeryüzüne indiren güzel Allah’ım! O kum taneciklerine o görevi yaptıran, o faydaları sağlayan Senden başka kim olabilir ki? Şüphesiz ki Senin hikmetinden suâl olunmaz.

Evet, o çöl deyip de geçtiğimiz, belki de hiç düşünmediğimiz o zerreciklerin hikmetini okuyunca, siz de benim gibi çok şaşıracaksınız. Hayretengiz bir tefekküre girmeye hazır mısınız?

Kum fırtınalarının etkisiyle atmosfere dağılan çöl tanecikleri, o minicik cirimlerinin milyonlar katı büyük işler yapmak için görevlendirilmek üzere gökyüzüne çağırılırlar. Belli bir zaman geçtikten sonra görevlerini omuzlarına alıp o engin denizlere indirilirler. Tabii bunun da bir zamanı var. Görevlerini uygulamak için gerekli kemâle ermeleri beklenir. Beklenir ki, hem manada, hem de içerikte büyük bir görev olan demir nimetini taşıyacaklar.

Yüce Rabbim, Kur’ân’ın “Hadid”, yani “Demir” adlı Sûresi’nde bakın ne buyuruyor:

“… Ve kendisinde çetin bir sertlik ve insanlar için (çeşitli) yararlar bulunan demiri de indirdik…” (Hadid Suresi: 25)

Bediüzzaman ise, bu âyetle ilgili gelen bir suâle cevabında şöyle diyor:

“‘Biz demiri de indirdik ki, onda hem kuvvet ve şiddet, hem de insanlar için faydalar vardır’ (Hadid Sûresi: 25) âyetine dair gayet ehemmiyet kesbetmiş, mühim ve mütefennin bir adam bu suâl ile bazı hocaları ilzam ettiği bir suale muhtasar bir cevaptır.

Suâl: Deniliyor ki: “Demir yerden çıkıyor; yukarıdan inmiyor ki ‘Enzelnâ’ [İndirdik] denilsin. Neden ‘Ehracnâ’ [Çıkardık] dememiş; zahiren muvafık görülmeyen ‘Enzelnâ’ demiş?”

Elcevab: Kur’ân-ı Mu’cizü’l-Beyân “Enzelnâ” [İndirdik] kelimesiyle, demirdeki azîm ve çok ehemmiyetli nimet cihetini ihtar etmek için demiş. Çünkü yalnız demirin zâtını nazara vermiyor ki, ‘ihraç’ desin. Belki demirdeki nimet-i azîmeyi ve nev-i beşerin demire ne derece muhtaç olduğunu ihtar içindir. Nimet ciheti ise aşağıdan yukarıya çıkmıyor, belki rahmet hazinesinden geliyor. Rahmet hazinesi elbette âlî, yukarı ve mânen yüksek mertebededir. Elbette nimet yukarıdan aşağıyadır. Ve muhtaç olan beşerin mertebesi aşağıdadır. Elbette in’âm, ihtiyâcın mâfevkindedir. Onun için, nimetin hazine-i rahmetten beşerin ihtiyâcına imdâd için gelmesinin hak tâbiri ‘Enzelnâ’dır, ‘ihrac’ değildir. Hem tedricî ihrâcat beşerin eliyle olduğu için, ‘ihrac’ kelimesi ihsan cihetini nazar-ı gaflete hissettirmez.

Evet, demirin maddesi murad olunsa, mekân-ı maddî itibarıyla ihraçtır. Fakat demirin sıfatı ve burada mânâ-yı maksudu olan ‘nimet’ ise, mânevidir. Bu mânâ-yı maddî, mekâna bakmıyor, belki mânevî mertebeye bakar. Rahman’ın hadsiz mertebe-i ulviyetinin bir tecellisi olan hazine-i rahmetten gelen nimet, elbette en yüksek makamdan en aşağı mertebeye gönderiliyor. Hak tâbiri ‘Enzelnâ’dır. Bu tâbirle nev-i beşere ihtar eder ki, demir en büyük bir nimet-i İlâhiyedir.”1

İşte Risale-i Nur’da ve hadislerde de anlatıldığı gibi demir nimeti; hayatımızda en çok kullanım alanına girmiş bir hazinedir. Ve çok çetin olmasına rağmen yumuşatılıp kullanılması da ayrı bir tefekkür konusudur.

Ayrıca bu hazinenin, yani demirin dünya üzerinde üçüncü en yaygın element olduğunu ve yer kabuğunun yüzde beşini oluşturduğunu biliyor muydunuz? Araştırmalara göre demir elementi, Dünya’da bu kadar fazla miktarda bulunmasına karşın, demirin yaratılışı Dünya dışında gerçekleşmektedir. Yıldızların çekirdeğinde demirin biriktirilmesi, çeşitli patlamalarla hayat için gerekli olan atomların tüm kâinata yaydırılması, faydalı hâle getirilmesi ne kadar mükemmel bir yaratılıştır. Dünyanın merkezinde erimiş hâlde yaratılması, hiç şüphesiz Yüce Yaratıcımızın harika bir fiilidir.

Bu eşsiz nimet sadece kâinatın en güzel meyvesi olan insana hizmet etmekle kalmaz, diğer canlılara da gıda olur, deva olur, şifa olur. Çölden gelen bu güzel kum tanecikleri özellikle bahar aylarında Nisan yağmurları dediğimiz şifa yağmurlarıyla sicim gibi yağdırılır ve damla damla her canlıya gülen yüz olurlar. Bahar yağmurlarının faydalarına işaret etmek için büyüklerimizden duyduğumuz bir söz bunu çok güzel özetliyor: “Toprağa düşerse ot olur, hayvana düşerse et olur.”

Demirin hayatımızın her alanında en yaygın ve en elzem bir şekilde kullanıldığını öğrendik. Cenâb-ı Allah bununla da sınırlı kalmayıp bu nimeti yiyeceklerden almamız için kırmızı etten tutun da sebzelere, baklagillere, o en leziz balıkların narin yapılarına kadar dercetmiş. Biz kâinatın en güzel meyvesi olan insanlar için sayısız nimetlerinden yararlanmak ve bu nimetlere şükrümüzü en güzel şekilde sunmak için tanıtmış, bildirmiş. Evet, bizi yaratıp her müşkülümüze, her ihtiyacımıza yardımcımız olan Allah’dır. Rahman Suresiyle bize sordulduğu gibi: “Onun hangi nimetlerini inkâr edebilirsiniz?”

Dipnot:
1- Lem’alar, 28. Lem’a, 4. Nükte

Benzer konuda makaleler:

İlk yorum yapan olun

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*