Bize dindar siyasetçi lazım değil!..

Bu yazı editörümüzden geçmiş ve siz bu yazıyı okumakta iseniz emiminiz ki, yazı başlığı oldukça dikkatinizi çekmiştir. Hatta bir miktar tepki de göstermiş olabilirsiniz. Bediüzzaman Hazretlerinin içtimai ve siyasi prensiplerinin unutulmaya ve unutturulmaya çalışıldığı bir zamanda, siyaset bilgisinin günlük gazete ve televizyon haberleri düzeyinden öte gitmediği bir zeminde bu tepkinin dozu bir miktar fazla da olabilir. Peşinen, tepkinin dozu ne olursa olsun saygı ile karşılamak gerektiğini hatırda tutarak, niçin böyle bir başlık attığımızın izahına geçelim.

Evet, böyle sivri bir başlık atmamızın sebebi günümüzde çokça konuşulan din- siyaset konusuna ışık tutması açısından, Nurlarda geçen mühim bir içtimai ve siyasi prensibe dikkat çekmek ve bu prensip ışığında bazı izah ve yorumlar yapmak.

İşte o mühim prensip:

“Hatta ehl-i hakikat, hakikat ve marifetullahı bulmak için, kesret dairelerini unutmaya çalışıyorlar- ta kalb dağılmasın ve lüzumlu ve kıymetli şeye sarf etmek lazım gelen merakı, zevki, şevki, lüzumsuz fani şeylerde telef olmasın. Hatta bu ehemmiyetli sırdandır ki, din düsturlarının bir hadimi olmak cihetinde güneş gibi imanlar taşıyan bir kısım Sahabeler ve onlara benzeyen mücahidinden, Selef-i Salihinden başka, siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz. Tam ve hakiki dindar, müttaki olanlar, siyasetçi olmazlar. Yani, maksad-ı asli siyasetini yapanlarda din, ikinci derecede kalır, tebei hükmüne geçer. Hakiki dindar ise, “Bütün kainatın en büyük gayesi ubudiyet-i insaniyedir” diye, siyasete, aşk-ı merak ile değil, ikinci üçüncü mertebede onu dine ve hakikate alet etmeye- eğer mümkünse- çalışabilir. Yoksa, baki elmasları kırılacak adi şişelere alet yapar. (Emirdağ Lahikası, s.53)

Bu veciz ifade din ve siyaset ilişkisi konusunda çok mühim bir ölçü veriyor. Din ve siyaset konusunda çok mühim bir prensip ortaya koyuyor. Dindar insanların, dine hizmet gayesini hayatının birinci hedefi olarak görenlerin, cemaatlerin, dindar grupların ve diğer gönül insanlarının siyaset konusunda nasıl hareket etmeleri hususunda ehl-i fikre net bir yol gösteriyor.

Bu prensip aynı zamanda günümüz siyaseti açısından çok mühim bir pratik anlam ihtiva ediyor. Nefislerin tam olarak ıslah edilemediği, zihinlerin ekseriyetle dünyaya dönük olduğu, yalan ve doğrunun iç içe girdiği, hak prensibinin göz ardı edildiği, menfaat kavramının her şeyin üstüne doğru çıktığı, güç ve kuvvetin alkışlandığı bir siyaset zemininde dindar bir kimlikle siyaset yapmanın ne derece zor olduğunun tam bir izahıdır yukarıdaki ifade.

İşte Bediüzzaman Hazretleri, “siyasetçi, ekserce tam müttaki dindar olamaz” derken genel bir prensibi izah etmekle birlikte, meselenin günümüz siyaseti açısından çok mühim bir pratik uygulamasına da dikkat çekmekte. Yani siz ne kadar istemesiz de böyle bir zeminde dindarlıktan taviz vermek zorunda kalırsınız. Hatta dini siyasete alet etmek gibi dehşetli bir hataya da düşme ihtimali vardır. Öyleyse hakiki dindar olmak isteyen siyasete mesafeli olmalı. Din hizmeti yapma gayreti içinde olanlar bilhassa daha dikkatli olmalı.

Zaten, “dini siyasete alet eden” böyle bir grubun hem siyaset , hem de diyanet hayatına verdiği zarar daha henüz tamir edilemedi ve uzun bir süre de edilemeyecek gibi gözüküyor.

İşte bu noktada diyoruz ki, bize dini hassasiyetini öne çıkaran, dindar görüntüsünde olan, siyaseti öncelikli meselesi haline getiren dindar siyasetçi lazım değil.

Bize öncelikle, hak ve hürriyetlere samimi olarak inanan, toplumun tüm katmanlarında adalet prensibine riayet eden, meşveret ve parlamento sistemini hakiki olarak tatbik eden, düşünce ve vicdan hürriyetini tarafsız bir şekilde uygulayan, milletin maddi ve manevi kalkınmasının önünü açan bir siyasetçi lazım.

Yani, Nurlarda tarif edildiği üzere, bize öncelikle “hakiki demokrat siyasetçi” lazım vesselam…

Benzer konuda makaleler:

3 Yorum

  1. Değerli yazar; Kalemine yüreğine sağlık çok doğru dersiniz ancak günümüzde bu presibi kime,kimlere anlatabilme imkanına sahibiz, değme Nurcular bile bizi idare edenlerin dindar olması gerek hatta bu günki dindar siyasetçiler Üstadın tarif ettiği Demokratlar deyebilmektedirler. Yani Nurcular hatta üstad hz.lerini görmş rahle-i tedrisinden geçmiş bazı ağabeyler bile sizin anlatmaya çalıştığınız presibi anlamıyor veya anlamak istemiyorlar.onun için de bugünki siyasal islamcılar kendilerinidemokrat diye topluma yutturmaktadırlar. yazının başlangıcında belirttiğiniz gibi çoğu nurcular bu yazıya kızacak ve kabul etmiyeceklerdir, bu olsa olsa bir hipnotizma eseri olsa gerek Dünün şeriatçıları ve radikalleri bile bugün bunlara tav olmakta be bu sahte demokratları hüs-ü kabulle karşılamaktadırlar.tabi bu durum anormal bir yapıyı yansıtmaktadı ve bu yanlışın faturası hem ülkeye hem de dindarlara vede Hurculara çok pahalıya mal olacaltır diye düşünmekteyim….

  2. mefhum u muhalifi şu mu:1.müslüman yönetmekten acizdir,2.dinsiz olsun ama demokrrat olsun,3.dindar olsun ama diktatör olsun zira dindar olursa demkrat olmaz,4.bizim referanslarımız ve yetişdirdiğmiz fertler yetersiz bakiye 5.batının referansları bizi yönetmeye daha müsait…ila ahir örnekleri çoğaltabilirim ancak üstadı bu kadar kısırlaştırmannn anlamı var mı…dersen:siyaset mesleği ehli hakikata ters olumlu bir önerme olur ama dindar siyasetçi olmaz dersen şunu demiş olmuyormusun:küfrün bütün taaruzlarına karşı islamın izzetini korumaya çalışan ve bu arada bütün mesaisini buna harcayan insanlar ya dinsizdir ya da islam dairesinin dışındadır… peki sorarım:ya dindarsa HAKK katında.bunun hesabını nasıl vereceksin ve delilin ne.ŞERİ ŞERİFE GÖRE.bana sana göre değil.

  3. [img]uanbh[/img] yüreğinize sağlık. Allah dünya sevgisini kalbimizden çıkartsın..

Makale hakkında düşüncelerinizi paylaşın...

E-posta hesabınız yayımlanmayacak.


*